Felsefe Eğitimine Bakış

2684 görüntülenme
20 dk okuma süresi
Teoman Öztürk

Teoman Öztürk

2 Kasım 2002 doğumlu bir lise öğrencisiyim. Felsefe ile ilgileniyorum. Daha önce bazı yazılar yazdım ve şuan YouTube kanalım için içerik üretiyorum. İsteğim de ömrüm boyunca Felsefe ile meşgul olmak.

Tüm yazımız boyunca “MEB Ortaöğretim Felsefe Dersi Öğretim Programı” kitapçığı bize yardımcı olacak. Bu kitapçıkları MEB her ders için yayınlar ve içeriğinde öğrenciye kazandırılması gereken yetiler, konular/kazanımlar ve benzeri bulunur. MEB’in felsefe eğitimine bakışını anlamak için de bu kitapçıktan yararlanacağız.

Öğretim Programlarının Perspektifi” başlığı altındaki “Değerler” kısmına bakalım “…eğitim sistemimiz her bir üyesine uygun ahlaki kararlar alma ve bunları davranışlarında sergileme yeterliliğini kazandırma amacıyla hareket eder … Öğretim programlarında yer alan ‘Kök Değerler’ şunlardır; adalet, dostluk, dürüstlük,özdenetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik.”, kitapçıkta ve başka belgelerde değerlerin vurgulandığı yerlerden “Eğitim-Sen Müfredat Raporu’nda da bahsedilmektedir. Yine aynı başlığın ikinci maddesinde de “Yetkinlikler” kısmı yer almaktadır. “4)Dijital Yetkinlik: Sosyal ve vatandaşlıkla ilgili yetkinlikler: … 7)İnsiyatif alma ve girişimcilik: …”, bu maddeler felsefe dersinin kazandırması gereken yetkinlikler olarak sayılmıştır. Görüldüğü gibi kitapçıkta felsefe eğitimi, içinin hangi felsefi temellerle doldurulduğu belli olmayan bir dizi normatif yetiler kazandırma süreci olarak da görülmüştür.

Felsefe’nin doğuşu, amacı ve varolma nedeninin ne olduğuna bakıp, MEB’in bakışını da böyle değerlendirelim. Yunanistan’da felsefe, antik efsaneleri, Homeros’u, Hesiodos’u sorgulayarak yükselmiştir. Aydınlanma felsefesi ise mevcut dini ve dogmaları bir dereceye kadar yadsıyarak yükselmiştir. “Kendi aklını kullanmaya cesaret et!” cümlesi bunu çok iyiifade eden bir cümledir. Varmak istediğim yer felseVarmak istediğim yer felsefenin dinleri ve milli değerleri reddettiği değil ,onları sorgulayarak var olabileceğidir. Felsefe eğitimi bu nedenle normatif değer aşılamamalıdır; felsefi düşünce yeteneği ve bilgi birikimi kazandırmalıdır. Kendim de felsefe dersi gören bir 10. sınıf öğrencisiyim. Derste bize milli ve dini değer aşılandığını söylersem iftira atmış olurum. Peki bu konuyu eleştirme nedenim ve çıkarabileceğimiz sonuç nedir? Çıkarılacak ilk sonuç müfredatı hazırlayan kişilerin alanında yetkin olmadığı ve farklı kaygılarla hareket ettikleridir.

Şimdi de felsefi yetkinliklerin ne olduğuna ve kökeninin ne olduğuna bakıp MEB’in kazandırmak istediği yetkinlikleri böyle değerlendirelim. Felsefi yetkinliklerde rasyonellik, eleştirel/refleksif olabilme, tutarlı düşünce ve düşünülen konu üzerine kapsamlı bilgiler bulunmalıdır. Bunun dışında kalanlar önemli yetkinlikler olsa dahi hemen ve doğrudan

felsefe kapsamına alınırken iyice düşünmek yararlı olabilir. Ayrıca “Yetkinlikler” kısmında, “5)öğrenmeyi öğrenme” de yer almaktadır. Bu maddeye ise hakkını teslim etmemiz gerekir. Felsefe dersi gören bir öğrenci olarak ne yaptığım olumlu eleştirileri ne de olumlu eleştirileri derste hissetmiyorum. Çünkü okulda bu derse asla yoğunlaşılmıyor bile.

Müfredatın İçeriğine Bakış

  Tüm eğitim süresinde felsefe dersi sadece 10. ve 11. sınıfta yer alıyor. 10 sınıfta toplam 4 ünite bulunuyor: “FELSEFEYİ TANIMA”, “FELSEFE İLE DÜŞÜNME”,  “FELSEFENİN TEMEL KONULARI VE PROBLEMLERİ”, “FELSEFİ OKUMA VE YAZMA”. 11. sınıfta da 5 ünite bulunmaktadır: ” MO 6 YÜZYIL-MS 2. YÜZYIL FELSEFESİ”, “MÖ 2. YÜZYIL-15. YÜZYIL FELSEFESİ”, “18.-19. YÜZYIL FELSEFESİ”, “20. YÜZYIL FELSEFESİ”. 

 Sayfa sayılarına da bakarsak toplam olarak yarısı felsefe tarihi, kalan yarısı ise felsefenin alanları ve felsefi yöntemlerden oluşuyor. Görüldüğü gibi felsefe tarihi ağırlıklı bir müfredat var. Maruz kaldığımız felsefe egitimi büyük oranda Felsefe Tarihi’nden oluşuyor; düşünce deneyleri, mantık hataları veya bilimsel araştırmaların felsefi çıkarımlarına dair içerik neredeyse yok!

  Felsefe eğtiminde temel bir hata görülüyor. Bu sadece okul eğitiminde degil, popüler dergi ve yayınların içeriklerinde de görülüyor. Bu hata felsefenin argümantatif yönünü yok sayarak tamamen subjektif bir düşünceymiş gibi görülmesidir. neleri, subjektif bir düşünceymiş gibi görülmesidir (öyle görülmedigi takdirde bile, bu şekilde bir anlatıma gidiliyor.). Her felsefi önerme belli argümana; argüman da belli öncüllere dayanır. O halde asıl incelenmesi ve akıl yürütülmesi gereken nokta bu öncüllerdir ve argümanlardır. Uygulamada bunun tam tersi

bir durum görüyoruz. 10. sınıf “FELSEFENIN TEMEL KONULARI VE PROBLEMLERİ” kısmında her alanda temel görüşlerden bahsedilirken, ekoller ve düşünceleri veriliyor fakat gerekçeleri verilmiyor.(ya da çok cılız şekilde veriliyor). Bu hem problem ve cevapların kavranmasını zorlaştirıyor hem de felsefe algısını kötü etkiliyor. 11. sınıfın her ünitesinde bu argümanatiflik yoksunluğu daha derin sekilde görülüyor. Ayrıca farklı felsefe dalları arasındaki bağlantıdan bahsedilmiyor. Örneğin: ahlak felsefesi ile kötülük problemi üzerinden ilişki kurulabilirdi. Ya da zihin felsefesi ve varlık felsefesi arasında ruh-madde konusu üzerinden bağlantı kurulabilirdi. Bağlantı kurulmadığı taktirde bu alanlar yavan kalabiliyor. Bütünlük kurulmadan da insanlar bir anlam ifade etmediğini düşünüyor Felsefe eğitimi felsefe tarihinden pek öteye geçemiyor. Felsefe ve tarihi koşulların bağlantısını reddetmek, doğru bir bakış açısı olmaz. Fakat felsefeyi tarihi koşullara indirgemek te aynı seviyede bir yanlıştır.

 Örneğin Aristoteles, köleliğe karşı değildi ve aksine bazı insanların köleden başka birşey olamayacağını söylüyordu. O dönemde kölelik zaten normal bir durum olduğundan, karşı çıkmak anormal olurdu. Tarihi şartlar ve filozofun hayatı bize fikirlerin oluşum sürecini anlamada yardımcı olur, Felsefe tarihi ise güncel problemlerin gelişim sürecini anlamada yardımcı olur. Fakat her ikisinin görevi bundan ibarettir. Aristoteles’in kölelik savunusuna “O dönem zaten normaldi, şimdi bir anlamı yok.” diyerek cevap veremeyiz çünkü ilk başta belirttiğimiz üzere felsefe argümantatif bir disiplindir, önermeleri reddetmemiz argümanları çürütmekten geçer. Aristoteles büyük bir ihtimalle dönemin mimarisini beğeniyor, görüntüsünü güzel buluyordu; işte bu beğenisini tarihi şartlara bağlayabiliriz ve bu bakış açısı ile değerlendirebiliriz. Buradaki fark felsefenin argümantatif; beğeninin ise subjektif olmasıdır. Diğer yandan felsefe tarihinin önemini reddetmenin mantıklı bir bakış olmadığı da açıktır. Binlerce yıllık bir geçmişi ve literatürü bilmemek tartışmaya sıfırdan başlamak olur. Yine felsefi düşüncenin köklerini ve gelişimini bilmemek bakış açımızı şekillendirirken, doğru bir tutum belirlememizi zorlaştırır. Yapılan hata, tüm felsefeyi tarihe indirgemektir. Yapılması gereken felsefe tarihine beş ünite ayırırken, temel alanlara sadece tek ünite ayırmak değildir; bunun tam tersini yapmaktır. Ayrıca müfredatta düşünce deneylerine yer verilmemiş, verilenler ise son derece basit ve kötü örnekler. Mary’nin odası, Thesus’un gemisi gibi örnekler bulunmuyor. Bu tarz düşünce deneyleri felsefi akıl yürütme için çok önemlidir. Tabii ki bahsettiğim optimum egitim sadece iki senede ve haftada iki ders ile verilemez; felsefe dersi lisenin her senesinde olmalıdır. Bahsettiğim nitelikli eğitimin şuanki durumda verilebileceğini de sanmıyorum, çünkü eğitimin tamamında nitelik eksikliği bulunuyor.

  İlk olarak başta da belirttiğim gibi 10. sınıf, “FELSEFENİN TEMEL KONULARI VE PROBLEMLERİ” kısmını inceleyeceğim. Bu bölümde bazı bilgi hatalarına/eksiklerine ve taraflı olduğu görünen noktalara değineceğim (başka bir rapora başvurulmamıştır.). Ünitenin “Bilgi Felsefesi” bölümünde tüm ekollere yer verilmekle birlikte kritik rasyonalizmden bahsedilmiyor. “Bilim Felsefesi” kısmında ise bilim, sanki üstünde uzlaşılmış gibi genel ifadeler ile tanımlanıyor ve bilim felsefesinin temel tartışmalarından bahsedilmiyor. “Ahlak Felsefesi” kısmında “.Anarşizm ise herkesin ortak çıkarları olamayacağını savunur.” denerek, Toplumcu Anarşizm yok sayılıyor. Aynı sayfadaki tabloda Anarşizm ile Proudhoneşleştirilerek, Anarko-Kapitalizm yok sayılıyor. Bir sonraki sayfada Hedonizm tamamen hazzın peşinden koşmak olarak tanımlanıyor. Aristipposçu Hedonizm böyle iken Epikürosçu Hedonizm; acıdan kaçmak için gereksiz hazlardan da soyutlanmaktır. “Din Felsefesi” kısmındaki “Evrenin Sonlu Olup Olmadığına Yönelik Görüşler” alt başlığı son derece taraflı ve sığ içerikle yer alıyor.Bu kısımda evrenin başı ve sonu olmasından yola çıkarak zamanın varlığı (A Teorisi) ve Kelam Kozmoloji Argümanı anlatilıyor. Buna karşın “Evrenin Sonlu Olup Olmadığına Yönelik Görüşler” başlığı olmasına rağmen o dönem hiçbir ateistik bakış yer almıyor. Alt başlık sonunda da entropi üzerinden bir teistik argüman savunusu yapılıyor.. Bunlara karşın llahi Ezeliyet Problemi ve zaman hakkında B Teorisinden bahsedilse daha tarafsız olabilirdi. “Siyaset Felsefesi” bölümünde “Hak, Adalet, Özgürlük” alt başlığında hak kavramı tanımlanırken, devlet ve toplumdan talep edilebilebilecek şeyler eğitim, saglik vb. olarak da bahsediliyor. Bu bakış tek bir tanımmış gibi veriliyor ve negatif özgürlük ekolü yok sayılıyor. Adalet ve özgürlük de eşit haklardan yararlanmak ve müdahaleye maruz kalmamak olarak tanımlanıyor. Bu tanımla da pozitif özgürlükçü ve eşitlikçi ekoller yok sayılıyor. “İktidarın Kaynağı” alt başlığında, iktidarı meşru görmeyen ekolleri geçersek, iktidarı toplumsal sınıfların baskı aracı olarak gören Marksist görüş yok sayılıyor.

  İkinci olarak da 11, sınıfın genel olarak tüm kısımlarımı inceleyecegim. Bu bölümde de yine bazı bilgi hatalarına/eksiklerine ve taraflı olduğu görünen noktalara değineceğim(Egitim-Sen Müfredat Raporundan yararlanılmıştır, o rapora da göz atabilirsiniz.). Bu kitapta bilgi hatasından çok, bilgi eksiği ve taraflılık bulunuyor.Öncelikle, seçilen metinlerin büyük bir kısmında teist filozoflar ve teist bakış açısı ile yazılmış metinler yer alıyor. Buna karşın ateist filozofların metinleri ve bu bakış açısı ile yazılmış metinler çok az sayıda yer alıyor. Augustinus, Aquinas, Gazali, Anselm gibi filozoflar güçlü bir şekilde vurgulanıyor, fakat aydınlanmacı filozoflar daha az vurgulanıyor. Sosyalist-Anarşist filozoflar daha kısıtlı bir yer buluyor. Çağdaş felsefe ve felsefe tarihinde bazı çok önemli isimlere de değinilmiyor.Liberal ve libertenyen alanda neredeyse kimse yok.

  Baktığımızda kitaplardaki birçok kısım taraflı olarak ele alınıyor, Kasıtlı olarak bir tarafın fikirlerine ağırlık veriliyor, Bu da objektif felsefi düşünce yapısına ters düşüyor, Felsefi görüşler de doğru şekilde yansıtılmıyor, yanlış tanımlar birçok yerde mevcut. Tanımları es bile geçsek, bakış açılarını yansıtmakta da yetersiz kalıyor. Felsefeyi tarihe indirgeyen bakış açısını eleştirsek bile müfredat, felsefe tarihini de iyi bir şekilde anlatmakta başarılı değil. Bu durumu düzeltmek için daha önce bahsettiğim önerileri tekrarlıyorum.

Değerlendirme ve Sonuç

  Görüldüğü üzere MEB’in felsefe algısı bir çok yanlışlıklar içermektedir.Felsefe anlatımında da temel bir hata yapılarak, felsefe,felsefe tarihine ve subjektiviteye indirgenmis. Anlatımda da birçok taraflı, eksik ve yanlış nokta bulunuyor. Kitabın özensizce yazıldığı gayet açık olsa

gerek.

Bu yanlışlar ile birlikte ortaya kötü etkiler de çıkıyor, Türkiye’de insanlar zaten çoğunlukla pek kitap okumaz, bilim ve felsefeye ilgi oldukça az, hatta felsefe boş uğraş olarak görülüyor. Bu algı ile okula gelen insanlar mevcut algıları güçlenmiş şekilde hayatına devam ediyor. Bunun etkisini çevrede gözlemlemek mümkün. Sonuç olarak müfredat eksik ve hatalı, eğitim algısı doğru değil. Bunun yol açtığı kötü etkiler de ortada ve bu durumu değiştirmemiz için birşeyler yapmamız gerekiyor.

1 Comment

  1. Lise düzeyinde olduğunu düşünürsek bence felsefenin amacı, insan kültürüne ve gelişimine nasıl katkı sağladığı, bireyin gelişimine nasıl katkı sağlayacağı anlatılmalı.

    Tarihçe, filozoflar ve felsefi ideolojilerden bahsetmek yerine, öğrenciyi fikir yürütmeye sevk edecek pratik çalışmaları yapılmalı.

    Mesela, devlet niye var, neden ortaya çıktı, olmasa ne olurdu, devlet hangi noktada vatandaşına zarar verir, devletin vatandaşına görevleri nedir, aynı sorular din için de sorulabilir.

    Ama günümüz devletçi, milliyetçi ve İslam egemen kültürü, bu tip sorgulamaları yapmak ve yaptırmak istemez. Biat ve itaat ister.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Marx Kölelikten Ne Anlamaktaydı ? – KEVIN B. ANDERSON

Önceki Makale

Din ve Bilim (Stanford Felsefe Ansiklopedisi)