/

Erik Olin Wright’ın Analitik Marksizm’i Üzerine

3387 görüntülenme
37 dk okuma süresi
Tibet Şahin

Tibet Şahin

Temel olarak metafizikle ilgileniyorum, metafizikle ilişkileri bakımından etik, epistemoloji ve ontoloji gibi alanlarla içli dışlıyım. Onun dışında Marksizm ve siyaset felsefesi okumaları yapmaktayım.

 

Yazar: Anonim

Çevirmen: Tibet Şahin

 

Eğer Marx yanılıyor ise neden sosyologların hala onla ilgili çalışmalar yaptıklarını hiç merak ettiniz mi? Demek istediğim, kendisi gerçekleşmemiş olan bir devrim hakkında kehanette bulunmuştu, değil mi? Marx’ın bu konuda başarısız oluşu her çağdaş Marksistin karşılaştığı problemlerden biridir. Bu sorunla başa çıkmanın birkaç yol vardır. Bunlardan biri de Marx’ı bir ilham kaynağı olarak kullanmaktır.

Bu girişime iyi bir örnek Pierre Bourdieu’dir. Bourdieu’nün teorisi belirgin bir biçimde Marx’ın fikirlerinin doğrudan bir detaylandırılması değildir. Aslında, Bourdieu Marx’ın en çok değer verdiği fikirlerinden bir tanesini alaşağı eder- sosyal ilişkilerin ve bilinçliliğin maddi temeli. Yine de, sınıf yapısının ve eşitsizliğinin yeniden üretimiyle ilgilendiğinden Bourdieu’nün bir Marksyen olduğunu söyleyebiliriz. Öngörülebilirlik problemine karşılık verebilmenin diğer bir yolu ise analiz seviyesini yükseltmektir/öne sürmektir. Buna güzel bir örnek ise Immanuel Wallerstein’ın eseridir. Wallerstein’ın teorisinde kapitalizmin dinamikleri dünya sahnesinde oynar.

Analitik Marksizm bu probleme Marx’ın, “sınıf” gibi, analitik kavramlarının bilimsel açıklamalarına odaklanarak yaklaşır. Wright tarafından (1994, pp. 181-182) gösterildiği üzere, Analitik Marksizm’in dört karakteristik özelliği vardır: geleneksel bilimsel normlara bağlılık, sistematik kavramsallaştırma üstünde vurgu, teorideki kavramlar arasındaki adımların ve bağlantıların açıklaması ve bireylerin kasıtlı eylemlerine verilen önem. Wrigth’ın sınıf teorisinde bu karakteristik özelliklerin çoğu bulunabilir. İlk olarak, bilimsel normlara bağlılık, Wright’ın empirik araştırmaya değer verdiği ve kendi kavram ve fikirleri üstünde araştırma yoluyla değişikler yapılmasına açık olduğu anlamına gelir. Wright’ın sınıf hakkında konuşma şekli yirmi yılda ve sonraki yıllarda değişiklikler göstermiştir ve kendi eseri her zaman için araştırma ve teorinin bir birleşimidir.

Bilimsel yaklaşıma yapılan vurguya paralel olarak, Wright açık bir şekilde eserlerinde kavramların neredeyse acı verici açıklamalarıyla uğraşmıştır. Wright’ın (1997) söylediği gibi: “Orta sınıf”ı optimal bir şekilde, onu hem uyumlu (Marksist teorinin daha soyut prensipleriyle tutarlı) hem de deneysel olarak güçlü (p. xxviii) olarak, kavramsallaştırma konusunda durmadan endişe ettim”. Böyle bir ilginin sebeplerinden birisi Marx’ın (ve çoğu diğer klasik teorisyenin) kavramlarını bilimsel olarak ölçmenin zor olmasıdır, çünkü bu kavramlar ya felsefi temellidirler ya da aşırı derecede geniştirler.

Kavramların açıklanmasıyla birlikte teorik modellerin belirlenmesi gelir. Sosyal bilimlerde kavramlar açıkça tanımlanmalıdır çünkü onlar fiziksel varlıklar değil, kavramlardır. Bir kayanın nerede başlayıp bittiğini görmek kolaydır, ama bir sınıf ya da cinsiyet nerede başlar ve biter. Yani, kavramların tanımları olabildiğince açık ve temiz olmalıdır. Bilimsel teoriler ayrıca dinamik olmak zorundadırlar; yani bir şeyin nasıl işlediğini açıklamak zorundadırlar. Örneğin, çoğumuz cinsiyet ve yıllık maaş arasında bir ilişkinin olduğunun farkındayız; eşit nitelikleri gerektiren aynı iki işte kadınlar  genellikle erkeklerden daha az maaş alırlar. Ama bu nasıl işler? Bunun yalnızca ataerkil yapı sebebiyle olduğunu söylemek yüzeysel bir açıklamadır. Böyle bir açıklama bir başkasını getirir: bir ataerkil sistem nasıl işler? Bu bakımdan, bilimsel teori bir otomobil motoru için el kılavuzu gibi gitmelidir. Kılavuz, benzini yakıt enjektörlerine iletmekten egzoz borusundan çıkan egzoza kadar her adımı açıklamalıdır. Analitik Marksizm sınıfı mekanik, bilimsel bir yaklaşımla ele alır. Nedenler zincirindeki her adımı açıklamaya çalışırlar.

Şeylerin nasıl işlediği olarak teori fikrinin  birçoğumuzun kavraması için zor olduğunu farkettim. Bu yüzden bir örnek vereceğim. Aşağıdaki iki alıntıyı Marshall Brain’in “Araba Motorları Nasıl İşler” kitabından aldım. Görmenizi istediğim şey onun araba motorlsrıyla ilgili iki şekilde konuştuğu: betimleyici ve teorik (burada kullanıyor olduğumuz bağlamda). Burada farketmeniz gereken, ikinci ifadenin birinci ifadenin yaptığı gibi basitçe motorun bazı özelliklerini anlatmak yerine gerçekten motorun nasıl işlediğini söylemesidir.

Benzinli araba motorunun amacı arabanın hareket edebilmesi için benzini harekete dönüştürmektir. Güncel olarak benzinden hareket yaratmanın en kolay yolu benzini bir motor içerisinde yakmaktır. Böylelikle, bir araba motoru içten yanmalı bir motordur, yanma içeride gerçekleşir.

 

Aşağıda motorun işlev sürecinde neler olduğu açıklanmıştır:

  1. Piston yukarıda başlar, emme kapakçığı açılır ve piston, motorun dolu bir silindir kadar hava ve ve benzini içine alması için aşağı doğru iner. Bu, emme strokudur. Bunun çalışması için sadece en küçük benzin damlasının havaya karışması gerekir.
  2. Daha sonrasında piston bu yakıt/hava karışımını sıkıştırmak için yukarı hareket eder. Sıkıştırma patlamayı daha kuvvetli hale getirir.
  3. Piston kendi strokunun üst kısmına ulaştığında, buji benzini ateşlemek için bir kıvılcım çıkarır. Silindirdeki benzin patlayarak pistonu aşağı hareket ettirir.
  4. Piston kendi strokunun tabanına çarptığında, egzoz kapakçığı açılır ve egzoz kuyruk borusundan çıkmak için silindirden ayrılır.

 

Analitik Marksizmin bu zincirde geleneksel Marksist yaklaşımlar dışlasa da bünyesinde bulundurduğu şeylerden biri, bireylerin stratejik eylemleridir. Marksist yaklaşımların çoğu makro düzeyde biçimlenir ve büyük ölçekli tarihsel süreçlerle ilgilidir. Ama Analitik Marksizm yapısal süreçlerin mikro düzeyde işlediğini söyler: “Birisi bir sosyal teoriden başka ne istiyorsa istesin, eğer verilmiş bir sosyal sebebin hangi mekanizmalar yoluyla kendi etkilerini gerçekleştirdiğini anlamak istiyorsak, neden bireylerin davrandıkları şekilde davrandıklarını anlamalıyız” (Wright, 1994, p. 190). Bir mikro düzey kavramı olarak Wright sınıfı bireyler tarafından doldurulan bir lokasyonlar dizesi olarak görür.”Bir sınıf lokasyonunda olmak, bireyler seçimler yaptıkça ve dünya üzerinde eyledikçe onların yaşamlarını belirleyen bir mekanizmalar dizesine tabi olmak demektir… Bir sınıf kavramının mikro düzeyde analizini geliştirmek, kavramları bu mekanizmalar açısından detaylandırmaktır” (Wright, 1989, p. 275).

Marx’ı belirlemek: Daha önce belirttiğimiz gibi, Wright’ın Marksizm anlayışının amaçlarından biri, Marx’ın kavramlarını analitik hale getirmektir. Bunun ne anlama geldiğinin önemli bir parçası Wright’ın, Marx’ın fikirlerinin spesifikliğini ve değişkenliğini arttırıyor olmasıdır. Örneğin, Marx’ın elleri altında sömürü, kapitalizmin yapısal bir niteliğidir. Başka bir deyişle, tüm işçiler sömürülür. Tek değişiklik süne kadar fazla sömürüldüğüyle ilgilidir. Sömürü, işçilere ödenen para miktarı ile işçinin ürettiği ürün miktarı arasındaki fark olarak tanımlanır. Böylelikle, aynı şirket tarafından işe alınan iki işçinin aynı emeği üretirlerken Birleşik Devletler ve Meksika gibi farklı ekonomilerde yaşıyor olmalarını karşılaştıtırsak, Meksikalı işçi için sömürülme düzeyinin Amerikalınınkinden daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Marx’ın tersine, Wright’ın bu fikri kullanım şekli çok daha komplekstir ve daha yüksek bir değişkenlik içerir. Wright sömürünün üç kriterde temellendiğini savunur: ters karşılıklı bağlılık prensipi, mahrum bırakma prensipi, el koyma prensipi. İlk ilke sömürünün oluşması için bir sınıfı maddi refahının nedensel olarak diğer sınıfın maddi yoksunluğuna bağlı olduğunu söyler. Kapitalist sınıfın kapitalist sınıf olabilmesi için onun işçi sınıfını bir dereceye kadar maddi refahtan yoksun bırakması gerekir. Bu yüzden kapitalist sınıf sömürüye bağımlıdır; onsuz varolamaz. Mahrum bırakma prensipi, ilk prensipte bulunan kapitalistler ile işçilerin ters karşılıklı bağımlılığının işçilerin belirli üretici güçlerden mahrum bırakılmasına bağlı olduğu ifade eder. Bu mahrum bırakma genellikle bazı mülkiyet haklarına bağlıdır, ancak bu bir zorunluluk değildir. Son olarak, el koyma prensipi, bağımlılık ve dışlama ilkelerinin kendisi yoluyla çalıştığı mekanizmanın, sömürülenin emeğine el koyulması olduğunu ifade eder.

Bu sömürüyü böylesine sağlam bir şekilde görmenin iki önemli sonucu vardır. İlk olarak, sömürü niteliksel olarak değişir ve hiç varolmayadabilir. Ekonomik baskı sömürü olmadan da varolabilir -“Sömürenin refahı, yalnızca sömürülenin yoksunluklarına değil, sömürülenlerin çabalarına da bağlıdır” (Wright, 1997, s.11, vurgu orijinal). Bu duruma en iyi örnek Amerikan Yerlileridir. Birleşik Devletlerin ekonomik ve politik ilerlemesi yerli nüfusun uğraşlarına rağmen olmuştur, onlar yüzünden değil. Ayrıca sömürü tür bakımından da çeşitlilik gösterir. Örneğin, ikinci prensipin, mahrum bırakma, çeşitlilik gösterdiği durumlar ortaya çıkabilir. Bazı yöneticiler ve çalışanlar kâr paylaşımı ve hisse senedi opsiyonlarına katılım gösterebilir, veya şirket, çalışanlara işbirlikçi ya da şirket, çalışanlarına grup yönetimi veya ortak çalışmaya dayalı bir yolla karar verme sürecinde bir yer verebilir. Bu insanların üretim araçlarına diğerlerinin sahip olmadığı bir tür erişimleri vardır; böylece sömürünün yalnızca düzeyi değil, türü de değişir. Diğer yandan, devlet üretim araçları üzerinde haklara sahip olan maliklerin haklarını -çevresel kısıtlamalarda olduğu gibi- sınırlandırabilir – ve böylece sömürünün türü de değişir.

Wright’ın sömürüyü genişletmesinin ikinci önemli sonucu, bu prensiplerin (ilkelerin) birlikte “bu tür ilişkilerin adaletsizliğinden ziyade, ekonomik ilişkiler içerisindeki aktörlerin maddi çıkarlarının bir tür antagonistik karşılıklı bağımlılığını oluşturmasıdır (Wright, 1997, p.10, vurgu orijinal). Bu, elbette ki, Marx’ın formülasyonunun doğasında vardı, ama Wright bunu açık hale getirmiştir. “Kapitalistler işçilere ihtiyaç duyar; sömüren sömürülenin eforuna bağımlı olduğu için sömüren sömürülene ihtiyaç duyar” (p. 11, vurgu orijinal). Kapitalistin işçiler üstündeki bu bağımlılığı işçi gücünün kaynağıdır. İşçiler greve gidebilir; veya bir işçi yavaşlamasına neden olabilirler. Marx bunu gördü, ama görmediği şey, sömürenlerin sömürülenlere bağımlı olması sebebiyle, ve doğrudan sosyal kontrolün maliyetli ve zarar verici olması sebebiyle, kapitalistlerin işçilere taviz vermeleri oldukça muhtemeldir. Kapitalistlerin sömürüye bağımlılıkları sebebiyle, sömürü ironik olarak daha yüksek ücretlere, faydalara ve daha iyi çalışma koşullarına dönüştürülür.

Orta sınıfların sorunları: Diyebileceğiniz gibi, sömürü kavramını belirlemek Marx’ın yapmadığı bir şeyi görmemizi sağlar: kendi üretim araçlarına sahip olmayan, emeklerini satan, ancak işçi sınıfının bir parçası gibi görünmeyen insanlar vardır (Wright, 1997, s.19). Marx temelde toplumu üç sınıfa ayırır: kapitalistler, işçiler ve küçük burjuvazi  (işçi alımı yapmayan küçük işletme sahipleri). Marx, içinde sermayenin merkezileşeceği ve işçi sınıfının niceliksel olarak büyüyeceği iş krizleri sebebiyle sınıfların eninde sonunda çift kutuplu hale geleceğini tahmin etmiştir. Açıktır ki, bu tahmini gerçekleşmedi. Gerçekleşmesinin sebeplerinden biri sınıf yapısının Marx’ın en başta düşündüğünden daha karmaşık olmasıdır. Bu karmaşıklığın bir kısmını sömürü kavramını detaylandırırken gördük. Örneğin, sömürünün kendine özgü özellikleri nedeniyle, kelimenin geleneksel Marskyen anlamına göre işçi olmadıkları halde işçi olanlar vardır – üretim araçlarının bir kısmına sahiptirler veya üretimin kontrolüne katılırlar.

Wright bu karmaşıklığı daha da açabilmek için, Marx’ın sınıf fikrinin iki ek elementini gösterir. Wright’ın verdiği ilk element otoritedir. Kelimenin doğru anlamında, kapitalistler yalnızca basit bir şekilde üretim araçlarına sahip olmazlar; bunun yanında işçileri işe alırlar, kovarlar, eğitirler ve yönetirler. Üretim yalnızca ekonomik sermayeyi gerektirmez: ayrıca insan sermayesi de gerektirir. Marx yine bunu gördü, ama işçiler üzerinde uygulanan otoritede, yöneticilerin de kapitalistleri kapitalist yapan bazı şeylere katıldığını görmedi. Bu nedenle yöneticiler çelişkili bir sınıf konumunda yer alır. Kısmen işçi, kısmen ise kapitalistlerdir. Marx’ın otoritenin uygulanışında öngörmediği bir diğer konu, yöneticilerin kendi emeklerinin üretilmesi ve yeniden üretilmesi için gereken maliyetleri aşan maaşlar almalarıdır. Bunu başka bir açıdan da ortaya koyarsak, yöneticiler ürettiklerinden daha fazla para almaktadırlar. Daha önce gördüğümüz üzere, sömürünün temel tanımı , işçinin ürettiği ile ona ödenen arasındaki farktır. Kâr, çalışanın kazandıklarından daha az ödeme almasına bağlıdır. Öte yandan, yöneticiler kazandıklarından daha az değil, daha fazla maaş alırlar. Bunun sebebi “sadakat rantı”dır. Sermaye sahipleri, üst düzey yönetimdekileri çalışanlarını denetlemeye ve yönlendirmeye zorlayamaz, bu amaca zararlı olacaktır. Dolayısıyla, yöneticileri şirkete bağlı kılmanın bir yolu olmalıdır. İnançları, sadakatleri ve tam bağlılıkları fahiş maaşlarla satın alınır. Böylece, Marxın öngöremediği, kapitalizm içinde ve kapitalizm yüzünden varolan bir sınıf vardır.

Wright bunun yanında sınıf konumunu geliştirmek için yetenekleri ve uzmanlığı kullanır. Wright’ın sınıfa bunları eklemesinin iki sebebi vardır. Birincisi, bilgi ve becerilerin, yetenek ve kimlik kazanımı ile sınırlanmış nadir kaynaklar olmasıdır. Sonuç olarak, uzmanlık ve yeteneklere sahip insanlar, üst düzey yöneticiler gibi, kendi emeklerini üretmek ve yeniden üretmek için gerekli olan maliyeti aşan maaşlara sahip olabilirler. Wright’ın bunları sınıfa eklemesinin ikinci sebebi uzmanlık ve bilginin izlenmesi ve kontrolünün oldukça zor olmasıdır. Bu zorluk “sadakat rantını” en makul seçenek haline getirir.

 

Şekil W.1’e Wright’ın tipolojisini koydum. Gördüğünüz gibi, sınıf yapısının bu şekilde oluşturulması Marx’ınkinden çok daha karmaşıktır. Marks’ın sınıf tanımı en üsttedir: üretim araçlarıyla ilişki. Sahipler ve çalışanlar arasında tipik bir Marksist sınır çizme olduğuna dikkat edin. Bununla birlikte, çalışan sayısı, nadir beceriler ve otoriteyle ilişkiler eklendiğinde bu daha karmaşık hale gelir.

Wright, sınıf yapısının bu tipolojinin açıkladığından bile daha karmaşık olduğunu söyler. Onun modeline karmaşıklık katan en az üç ek özellik daha vardır. İlk olarak, insanlar birden fazla sınıfta yer alabilir. Örneğin, bir kadın gün içinde resepsiyonistlik yapabilir ve geceleri ve haftasonları tam geçici veya yarı çalışanlara sahip olarak kendi işini yürütebilir. Bu durum, kadının ikili ve bazı bakımlardan çelişkili sınıf pozisyonlarına sahip olacağı anlamına gelecektir: vasıfsız bir işçi ve küçük bir işveren olacaktır. İnsanlar ayrıca aracı sınıf konumlarına sahip olabilirler. Yani, örneğin, Wright’ın şemasına göre ben uzman sınıf pozisyonunda konumlanırdım, ama iyi arkadaşlarımdan biri kendi işine sahip ve pek çok çalışanı var ve bir diğeri marangoz. Böylece arkadaşlarım aracılığıyla sınıf pozisyonlarına aracılık etmiş oldum. Ve, onlar arkadaşlarım oldukları için,  onların sınıf kaygılarını paylaşıyorum. Üçüncü karmaşıklık, insanların genellikle sınıf konumlarını değiştirmesidir, insanların genellikle sınıf konumlarını değiştirmesidir. Daha kompleks ve nüanslı bir sınıf tipolojisine sahip olmak sınıf konumları arasında sıklıkla sosyal bir hareketlilik olduğunu görmemizi sağlar. Örneğin, bir arkadaşım bir sağlık kaplıcası satın aldı. Şuan kendi işi ve kendisine çalışan birkaç işçisi var. Kaplıcaya sahip olmadan önce bir makinist, kalifiye bir işçiydi. Kazandığı para miktarı büyük ölçüde değişmeyebilir, ancak sınıf temelli endişeleri önemli ölçüde değişti.

Wright’ın Marx’ın teorisinin analitik ve empirik olarak yeniden ele alışının önemli sonuçlarından biri, onun sınıf oluşumu konusundaki anlayışımız üzerindeki etkisidir. Wright sorunun karmaşıklığını görmemize izin verirken, sınıf oluşumunun parçalanmış ya da gelişigüzel olduğunu savunmuyor. Wright’ın amacının sınıfı ayrıntılı bir Marksist model kullanarak analiz etmek olduğunu unutmayın. Yani, Wright topolojisini sınıf oluşumu ve bilincindeki kalıpları anlamak için kullanıyor. Wright büyük uluslararası bir çalışmada (1997), kapitalist yanlısı ideolojiye ilişkin üç hipotez keşfetti (p. 412):

 

 Hipotez 1: Matrisin işçi sınıfı konumu en antikapitalist, kapitalist sınıf konumu da en kapitalizm yanlısı olmalıdır.

Hipotez 2: Matrisin malik bölümünde, küçük burjuvaziden kapitalist sınıfa geçerken tutumlar monoton olarak daha kapitalizm yanlısı hale gelmelidir.

Hipotez 3: Matrisin çalışan bölümünde, matrisin hem sütunlar hem de sıralar boyunca işçi sınıfı köşesinden uzman yönetici köşesine giderken tutumlar monoton olarak daha kapitalizm yanlısı olmalıdır.

 

Wright’ın sonuçlarını Şekil W.2’de tekrarladım. Bölmelerdeki sayılar antikapitalist/kapitalizm yanlılığı ölçeğinde puanlara karşılık gelir. Sayı ne kadar yüksek olursa, bölme o kadar daha antikapitalisttir, ve sayı düşük oldukça, negatif sayılar da dahil olmak üzere, bölme o kadar daha kapitalizm yanlısıdır. Gördüğünüz gibi, tüm hipotezler doğrulanmıştır. En antikapitalist bölmeler sınıf yapısında işçi sınıfı konumuna karşılık gelen tablonun sağ köşesinde bulunur. Malikler arasında da keskin bir ayrım vardır, kapitalistler küçük burjuvaziyle arasında neredeyse üç puanlık fark yaratır. Ve sağ alt köşeden, vasıfsız yönetim dışı işçiler, çalışan bölümünün sol üst köşesine, uzman yöneticiler, geçişi görebiliriz.

 

 

Diğer teorisyenlerimizde olduğu gibi, size onların eserleriyle alakalı yalnızca el sıkışan bir tanıdığın tanışıklığını verebilirim. Özellikle Wright’ın çalışmasında bu sınırlamayı hissediyorum. Wright, Marx’ın teorisini bilimsel bir bakış açısıyla anlama ve kullanma zorluğunu ciddiye almıştır. Çalışmaları, bu yüzden, ampirik veriler Marx’ın fikirlerinin derinlemesine tartışılmasıyla doludur. Wright ile ilgili bu kısa zamanda, yalnızca onun genel programını ve birkaç fikrini tanıtabildim. Bence, onun yaklaşımı büyük bir potansiyele sahip. Eğer Marx sınıfın önemine ilişkin tahmininde doğruya yakın bir yerde bulunduysa, o halde sınıfın tam olarak nasıl işlediğinin detaylı bir analizini usulüne uygun olarak ypamıştır ve bu analiz kapitalizmin geleceği ve bildiğimiz dünya hakkında bize çok şey anlatacaktır. Bu yüzden Wright’ı kendiniz okumanız konusunda sizi cesaretlendiriyorum. Eserinin okunmasını oldukça kolay bulacaksınız ve size, sınıfı çevreleyen fikirler ve kavramları yeni ve anlayışlı yollarla düşünmenizi sağlayacak.

 

ÖZET

Wright’ın eseri Marx’ın sınıfa verdiği önemi, onun kavramlarını deneysel testlere tabi kılmakla onları daha spesifik ve dayanaklı yaparak ciddiye almıştır. Özellikle, Wright sömürünün üç kriterinin detaylı bir açıklamasında bulunur: ters bağımlılık prensibi, mahrum bırakma prensibi ve el koyma prensibi. Bu detaylandırma bize sömürünün niteliksel olarak değiştiğini ve sömürünün kapitalist ve işçi arasında antagonistik olsa da bir karşılıklı bağımlılık yarattığını görmemizi sağlar. Uzun dönemde, bu karşılıklı bağımlılık işçi sınıfı için daha iyi çalışma koşulları ve maaşlar sağlar, böylece de Marx’ın dediği haliyle iki kola ayrılan baskıların bazılarını giderir. Wright ayrıca sınıf yapısının Marx’ın düşündüğünden çok daha karmaşık olduğu öne sürer. Üretim araçlarının sahipliğine ek olarak, sınıf ayrıca otorite ve uzmanlığı da içerir. Bu özellikler sınıf sonuçlarına on iki bölmelik bir tipolojide eklenir. Sınıfa ilişkşn ek karmaşıklıklar olsa da, çoklu veya aracı sınıf konumları gibi, on iki bölmelik tipoloji sınıf ideolojilerini ve müttefiklerini doğru bir şekilde tahmin eder.

 

Kaynakça:

Bain, M. How car engines work. Retrieved from http://auto.howstuffworks.com/engine1.htm on October 24, 2005

Wright, E. O. (1994). Interrogating inequality: Essays on class analysis, socialism and Marxism. London: Verso.

Wright, E. O. (1997). Class counts: Comparative studies in class analysis. Cambridge: Cambridge University Press.

Wright, E. O. (1989). Rethinking, once again, the concept of class structure. In E. O. Wright (Ed.) The debate on classes. London: Verso.

 

Kaynak Metin: https://www.sagepub.com/sites/default/files/upm-binaries/13297_Chapter_8_Web_Byte_Erik_Olin_Wright.pdf

 

6 Comments

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Ruanda’nın Ekonomik Başarısı: Serbest Piyasa Yoksul Afrikalılar İçin Nasıl Daha İyidir?

Önceki Makale

Ev Hayvanları Meselesi – Gary L. Francione, Anna E. Charlton