/

Ateizme Dair Argümanlar – Graham Oppy

9173 görüntülenme
94 dk okuma süresi
Kualia Analitik Felsefe

Kualia Analitik Felsefe

Kaynak: Oppy, Graham (2013). Arguments for atheism. In Stephen Bullivant & Michael Ruse (eds.), The Oxford Handbook of Atheism. Oxford University Press. pp. 53.

Çevirmen: Gonca Temel

Ateizme Dair Argümanlar

Ateizm, teizmin reddidir: a-teizm. Ateistler şu iddiaların bir kısmını veya tamamını savunurlar: teizm yanlıştır; teizm akıl dışıdır; teizm rasyonel olarak kabul edilemez; teizm ahlaki olarak kabul edilemezdir.

Ateizm argümanları arasında doğrudan, dolaylı ve karşılaştırmalı argümanlar vardır.

Ateizm için doğrudan argümanlar, teizmin kendi hükümlerine göre sınıfta kaldığını göstermeyi amaçlar: teizm anlamsız veya tutarsızdır veya kendi içinde istikrarsızdır veya imkansızdır veya bilinen gerçekle tutarsızdır veya bilinen gerçekle olasılık dışıdır veya bilinmeyen gerçeklerden daha az olasıdır veya ahlaki açıdan çirkindir ve saire.

Ateizm için dolaylı argümanlar, bir başka husus için doğrudan argümanlara tabidir. Natüralizmi ele alalım. Natüralizm ve teizm birlikteliği tutarsızdır: ikisi de aynı anda doğru olamaz. Natüralizme yönelik doğrudan argümanlar – natüralizmin doğru olduğu ya da rasyonel olarak gerekli olduğu ya da ahlaki olarak gerekli olduğu iddiasına yönelik argümanlar – kendiliğinden, ateizm argümanlarıdır.

Ateizm için karşılaştırmalı argümanlar, başka bir şeyin teizme karşı teorik üstünlüğüne dair argümanlardır. Natüralizmi ele alalım. Natüralizmin teizme karşı teorik üstünlüğüne ilişkin bir argüman, natüralizmin doğru olduğu veya rasyonel ya da ahlaki olarak gerekli olduğunu kanıtlamaya yönelik olmasa bile, kendiliğinden, ateizm için bir argümandır.

 

1.Ön Hazırlıklar

Teizm, tanrıların olduğu iddiasıdır. Tektanrıcılık (monoteizm), yalnızca bir tanrı olduğunu iddia eder – Tanrı; çoktanrıcılık birçok tanrı olduğunu iddia eder. Tanrılar, doğal dünya üzerinde gücü olan ve bunu kullanan, ayrıca daha üst düzeydeki herhangi bir güçlü varlığın veya güç kategorilerinin yaptırımı altında olmayan, doğaüstü varlıklar veya güçlerdir. Böylece, monoteizm, doğal dünya üzerinde güce sahip olan ve onu uygulayan ve sırayla, daha yüksek dereceli veya daha güçlü bir  varlık veya güç kategorilerinin yaptırımı altında olmayan sadece bir tane doğaüstü varlık veya güç -Tanrı olduğunu iddia eder.

Natüralizm, doğal nedenler, varlıklar ve güçlerden başka hiçbir şeyin olmadığı iddiasıdır. Natüralizm, nedensel olarak etkili olan tüm varlıkların ve güçlerin doğal dünya içinde yer almasını gerektirir. Yukarıda belirtildiği gibi, natüralizm teizmle tutarsızdır: natüralizm, doğal dünya üzerinde güce sahip olan ve onu kullanan hiçbir doğaüstü varlık veya kuvvetin olmamasını gerektirirken, teizm doğal dünya üzerinde güce sahip olan ve onu kullanan doğaüstü varlıkların var olmasını gerektirir.

Doğaüstücülük (supernaturalism) – belki, “anaturalizm” dememiz daha uygun olur – natüralizmin reddidir. Natüralizm,  ateizmin yalnızca bir biçimi olduğu gibi, teizm de sadece bir tür doğaüstücülüktür. Doğaüstü olanı kucaklayan ateistler de olabilir ve vardır; teizmi reddeden doğaüstücü insanlar olabilir ve vardır da.

Tektanrıcılar, Tanrı’nın doğası konusunda hemfikir değiller. Bazı tektanrıcılar Tanrı’nın kişisel olduğunu varsayar; diğerleri buna katılmaz. Kimi tektanrıcılar Tanrı’nın basit olduğunu varsayar; diğerleri buna katılmaz. Bazı tektanrıcılar Tanrı’nın anlaşılmaz olduğunu varsayarlar; diğerleri buna katılmaz. Bazı tektanrıcılar Tanrı’nın üçlü olduğunu varsayar; diğerleri buna katılmaz. Kimi tektanrıcılar Tanrı’nın tamamen iyi olduğunu varsayarlar; diğerleri buna katılmaz ve saire.

Natüralistler, doğal gerçekliğin doğası konusunda hemfikir değiller. Bazı natüralistler, doğanın mikrofizikselin akabinde meydana geldiğini varsayar; diğerleri buna katılmaz. Bazı natüralistler, doğalın fiziksele indirgenebileceğini varsayar; diğerleri buna katılmaz. Bazı natüralistler, zihnin biyolojik olana göre ortaya çıktığını varsayar; diğerleri buna katılmaz. Bazı natüralistler, doğal gerçekliğin, kalıntılarının en güçlü teleskoplarımız tarafından tespit edilebilen o “büyük patlama”nın (downstream) uzay-zamansal alanı tarafından tüketildiğini varsayar; diğerleri buna katılmaz ve saire.

Teizm ve natüralizmin kimi savunucuları birbirleriyle tartıştıklarında, bu pozisyonları oluşturan temel iddialardan çok daha fazlası hakkında hiçbir zaman hemfikir olamayacaklardır. Sonuç olarak, teizm ve natüralizmin kimi savunucuları birbirleriyle tartıştıklarında, argümanlarının ayrıntılarının azıcık bir felsefi önemi olabilir veya hiç olmayabilir. Bu tür ihtilafların düzgün bir şekilde yürütülmesi ve düzenlenmesi ile ilgili yapılacak ilginç ve önemli gözlemler olsa da, bunun yerine daha idealize edilmiş bir ortamda “ateizm argümanı” etiketinin, daha değerli haklarını bulma olasılığına dikkat çekeceğiz.

Öyleyse, teist ve naturalistin felsefi bir tartışmanın tarafları olduğunu hayal edin. Teist, tanrıların olduğu iddiasına bağlıdır; naturalist, doğal nedenlerden başka hiçbir şeyin olmadığı iddiasına bağlıdır. Bu asgari taahhütlerin ötesinde, teist ve naturalist esnektir: Onlara daha fazla sorumluluk yükleyip, üstesinden nasıl geleceklerini seyredebiliriz. Ancak, onlara daha fazla sorumluluk yüklediğimizde, her birinin, aynı ayrıntı düzeyine yönelik bu ileri sorumlulukları üstlendiğinden ve ayrıca her görüşü aynı teorik standartlara ve aynı kriterlere göre değerlendirdiğimizden emin olmalıyız.

 

2.Ateizm için Doğrudan Argümanlar

Naturaliste açık olan bir strateji, teizmin kendi şartlarında başarısız olduğunu savunmaktır. Bu stratejiyi takip ederken, naturalistin teisti, natüralizmi benimsemeye ikna etmeye çalışması gerekmez; amaç basitçe teisti, teizmden vazgeçmeye teşvik etmeye çalışmak olabilir.

 

2.1 Teizm Anlamsızdır

Felsefe tarihinin çeşitli noktalarında, teizmin anlamlı bir hipotez olmadığını iddia etmeye çalışan filozoflar olmuştur. Paradigma örneği Ayer’dir (1936). Ayer, ‘aşkın bir tanrı var ‘cümlesinin’ hiçbir anlam ifade etmediğini’ iddia eder (158). Teizmin tanımlayıcı iddiasına eşdeğer kabul edebileceğimiz bu malum cümlenin, yani en az bir tanrı olduğunun – gerçek anlamda bir anlamı olmadığını söyleyerek, Ayer iki şey söyler aslında: Birincisi, bu cümlenin analitik bir doğruluğu olmadığı – yani, yalnızca sıraladığı kelimeler hürmetine doğru olan bir cümle değil – ikincisi de, onun hakikatinin ya da yanlışlığının belirlenmesiyle ilgili gerçek ya da olası gözlemlerin olmadığı (52).

Ayer’in durduğu yere duyulan coşku, yirminci yüzyılın son aşamalarından bu yana neredeyse tamamen ortadan kalktı. Mitchell (1958), Diamond ve Lizenbury’ye (1975) katılan kimselerin çoğu Ayer ile esasen hemfikir olsa da, Nielsen (1971 (1982) (1985) ve Martin (1990) dışında,  “”En az bir tanrı vardır” cümlesinin gerçek bir anlamı yoktur.” iddiasını onaylayan bir filozof bulmak zordur.

Bunun için birçok güçlü sebep vardır. Birincisi, Ayer’in argümanı, tartışmalı doğrulayıcı (verificationist) bir anlam teorisine dayanır. Hala bazı doğrulayıcı anlaşmazlıklar söz konusu olsa da -ör. Wright (1989) – doğrulamanın kesin olarak çürütüldüğünü düşünen birçok kişi vardır. (Örneğin, Lewis’in (1988) argümanını düşünün.) İkinci olarak, Ayer’in kendinden emin iddiasına rağmen, teizmin doğruluğunun veya yanlışlığının belirlenmesiyle ilgili gerçek veya olası hiçbir gözlemin olup olmadığını tam olarak bilmiyoruz. Elbette, teizmi doğrudan desteklemek için bazı şeyleri deneyimlediklerini iddia eden , içlerinde eğitimli felsefecilerin de olduğu, insanlar var. Ve birçoğu da, bir dizi deneyimi yaşayacak insanlara, en az bir tanrı olduğunu varsaymak için iyi bir neden sağlayacak bu bir dizi olası deneyimleri tanımlayabileceğine inanır. (Örneğin bkz. Alston (1991).) Üçüncüsü, Ayer’in kendi hesabına göre, ateizm ve natüralizmin tam anlamıyla teizmden daha anlamlı olmadığı gözlemlemeye değer: eğer bir cümle anlamsızsa, o cümlenin inkarı (olumsuzlanması), dolaylı olarak, söz konusu cümlenin reddini (olumsuzlamayı) gerektiren herhangi bir cümledir. Teizmin anlamsızlığı argümanı başarılı olursa, natüralizmin ve ateizmin anlamsızlığını da tesis edebilir (ve dolayısıyla, nihayetinde, naturalist için bu bir zaferle sonuçlanmayabilir.).

 

2.2 Teizm Tutarsızdır

Mantıksal pozitivizm, teistik bağlılık savlarında dilbilimsel olarak yanlış bir şeyler olduğu sonucuna vardırdığı iddia edilen yollardan sadece biridir. Wittgenstein’cı bir kanıya sahip kimi filozoflar, doğaüstü varlıkların ve doğal dünya üzerinde güç sahibi olan ve bunları kullanan güçlerin varlığını doğrulayan iddiaların “dil bilgisi kurallarına aykırı” veya, başka bakımlardan, olağan dilbilimsel anlayışın kanonlarına bir hakaret olduğunu ileri sürmüşlerdir. (Bu filozofların çoğu aynı zamanda din dostu olduklarını da iddia ediyorlar; dinin – tam anlamıyla sözde – doğaüstü varlıklarla ve doğal dünya üzerinde gücü olan ve bunları kullanan güçlerle bir alışverişi olmadığı hususunda ısrarcılar. Şimdiki meselemiz dinsizlikten ziyade ateizmle ilgili olduğu için bizim bunların tereddütle üstünde durmamıza gerek yok.) Rundle’ı (2004: 77) düşünün: “Yapmanın, meydana getirmenin [uzay ve] zaman içinde bir hadise olmadığı, [somutlaştırılmış ve] değişken bir faili kapsayan bir şey olmadığı bir yerde, bir failin bir şeyi yapması fikrini aklım almıyor.”.

Bu türden argümanlar, geniş anlamda Wittgenstein’cı felsefi dayanaklarına dayanıyor veya uyuyor. Bir yandan, Russelcı bir imbiğe davet ediyorlar: Wittgenstein’ın entelektüel yetersizliği mesleği nasıl herhangi bir şey için iyi bir argüman olabilir? (“Senin entelektüel eksikliklerinden ben sorumlu değilim genç adam!”) Öte yandan da, Wittgenstein’cı temellerin tatmin edici bir yolla savunulamayacağına dair oldukça yaygın, çağdaş bir fikir birliği vardır: çoğu felsefenin tatile çıkmış bir dil (language on holiday) olduğunu varsaymak yerine, çağdaş filozoflar, Wittgenstein’ın sıradan dil yaklaşımlarının tatile çıkmış bir felsefe (philosophy on holiday) olduğunu varsaymaya çok daha meyilliler.

 

2.3 Teizm Mantıksal Olarak İstikrarsızdır

Tanrı’nın var olduğunu farz edersek, Tanrı epeyce geniş bir özellik yelpazesine sahip olur – özünde her şeyi bilme, özünde her şeye gücü yetme, özünde mükemmel iyilik, zaruri varoluş, özünde basitlik, özsel belirsizlik, özsel tam bağımsız özgürlük, özsel bilinç, özünde önemli zat, özünde önceden bilme, özsel sınırsızlık, özsel sonsuzluk ve saire- o zaman da, Tanrı’nın tasarlandığı bu şekliyle mantıksal tutarsızlığını tartışmak için çokça açık kapımız var. Tek tek ele alırsak, söz konusu özelliklerin bazılarının kendisiyle çelişkili olduğunu iddia edebiliriz; birlikte ele alırsak da, söz konusu özelliklerin bazı alt kümelerinin müştereken çelişkili olduğunu iddia edebiliriz. Örnekler bol. Bazıları hiçbir şeyin özünde her şeye kadir olamayacağını savunur (örneğin Sobel (2004)). Bazıları hiçbir şeyin özünde her şeyi bilen olamayacağını savunur (örneğin Grim (1991)). Bazıları hiçbir şeyin özünde basit olamayacağını savunur (örneğin, Gale (1991)).  Bazıları hiçbir şeyin özünde her şeye gücü yeten ve özünde mükemmel şekilde iyi olamayacağını savunur (örneğin Pike (1969)). Bazıları hiçbir şeyin özünde tam bağımsız özgürlüğe sahip olamayacağını, hal böyle olunca, özünde mükemmel bir şekilde iyi olamayacağını savunur (örneğin Rowe (2004)). Bazıları hiçbir şeyin özsel bilinçli ve özünde hissiz olamayacağını savunur (örneğin Drange (1998a)). Ve saire.

Bu tür argümanlar hakkında sunulabilecek çok sayıda ayrıntılı tartışma vardır. Burada sadece birkaç genel yorum yapmaya teşebbüs edeceğim. Birincisi, bu tür argümanların teizmi hedeflemediği, yani tanrıların olduğu iddiasını hedeflemediği açıktır. İkincisi, bu argümanların çoğu, ilgili anahtar kavramların belirli analizlerine dayanır: her şeye kadirlik, her şeyi bilme, mükemmel iyilik, basitlik, özgürlük, bilinç vb. Bu argümanlar, ilgili anahtar kavramların belirli analizlerine bağlı olduğu ölçüde, bu kavramların yanlış analizlerini öylece benimsedikleri yanıtına karşı savunmasızdırlar. Üçüncüsü, bu tür argümanlar bazen belirli sınırlar içindeki tartışmalarda olağanüstü derecede başarılıdır ve bu tür argümanlar bazen teistlerin özellikle rahatsız edici buldukları zorluklara odaklanır. Bu nedenle, örneğin, Leibniz ve Clarke, özünde mükemmel iyiliği ve özsel tam bağımsız özgürlüğü uzlaştırmak için neyin gerekli olduğu konusunda aynı fikirde değildi; özünde mükemmel iyilik ile özsel tam bağımsız özgürlük arasındaki aşikar çatışma onlar için gerçek bir zorluktu.

 

 

2.4 Teizm İmkansızdır

Bazı filozoflar, teizmin mantıksal olarak tutarsız olmasa bile, her halükarda (metafiziksel olarak) imkansız olduğunu iddia etmişlerdir. Metinde sunulan çeşitli nitelikleri ve tedbirleri göz ardı edersek, bana Fales’i (2010) bu tür bir görüşü tartışıyor olarak okumak mümkün gibi görünüyor. Fales aslında, nedensellik, doğa yasaları, mekan, zaman ve bilginin en iyi felsefi ve fiziksel anlayışları ışığında, Tanrı’nın [belirli] özelliklere sahip olması durumunda elde etmesi gereken metafizik ve epistemolojik koşulların yeniden incelenmesi çağrısında bulunur. (157) Ancak, bu yeniden incelemeyi talep etmek için verdiği gerekçeler, makul bir şekilde, nedensellik, doğa kanunları, uzay, zaman ve bilgi hakkındaki mevcut en iyi felsefi ve fiziksel anlayışımız düşünüldüğünde, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir Tanrı’nın olmasının imkansız olduğu iddiasına yönelik bir argüman oluşturmak için sıralanabilir. Böyle bir argüman teizmi hedef almıyor olsa da, tanrıların var olmasının düpedüz imkansız olduğu iddiasına bir argüman oluşturmak için, nedensellik, doğa kanunları, uzay ve zamanla ilgili en güncel felsefi ve fiziksel anlayışımız göz önüne alındığında, sıralanan değerlendirmelerin bir alt kümesinden yararlanmak mümkün olabilir. (“Bir teistin, konuyu biraz daha farklı bir şekilde ifade etmek için hesaba katması gereken şey, [doğaüstü nedenselliğin] enerji ve momentum hakkındaki hesap cetvelini bozduğu; bunların korunmamasını gerektirdiğidir.” (154) Vb.)

Naturalistin benimseyebileceği en iyi tutumun, teizmin imkansız olduğu tutum olduğunu düşünüyorum. Olası tüm dünyalar, gerçek dünya ile bir başlangıç segmentini paylaşır. Olası tüm dünyalar, gerçek dünya ile aynı yasalara göre gelişir. Gerçek yasaların, tamamen doğal bir durumdan doğaüstü varlıkların bulunduğu bir duruma geçişi denetlemesi imkansızdır. Doğaüstü varlıklar hiçbir zaman var olmadı. Yani doğaüstü varlıklar imkansızdır; ve bu nedenle, özellikle tanrılar imkansızdır.

Ayrıca teistin benimseyebileceği en iyi tutumun da natüralizmin imkansız olduğu tutum olduğunu düşünüyorum. Olası tüm dünyalar, gerçek dünya ile bir başlangıç segmentini paylaşır. Olası tüm dünyalar, gerçek dünya ile aynı yasalara göre gelişir. Gerçek yasaların, tanrıların olduğu bir durumdan tamamen doğal bir duruma geçişi denetlemesi imkansızdır. Tanrılar her zaman vardı. Yani natüralizm imkansızdır.

Bu durumun simetrisi göz önüne alındığında, teizmin imkansızlığına ilişkin başarılı bir argümanın olasılıklarının, teizmin yanlışlığına yönelik başarılı bir argümanın olasılıklarıyla birlikte ayakta kaldığını ya da uyum içinde olduğunu düşünüyorum. (Teistler, doğal dünyanın nedensel olarak kapalı bir sistem olduğunu inkar ederler; daha ziyade, eğer bu “hesap cetveli”nin münhasıran natüralist olması gerekiyorsa, teizmin “enerji ve momentum hesap cetvelini bozması” şaşırtıcı değildir.)

 

2.5  Teizm Bilinen Gerçeklerle Tutarsızdır

Birçok filozof, teizmin belirli versiyonlarının mantıksal olarak bilinen gerçekle tutarsız olduğunu öne sürmüştür. Eğer Tanrı varsa, Tanrı’nın belirli bir dizi özelliğe sahip olacağını varsayarsak – özünde her şeyi bilme, özünde her şeye gücü yetme, özünde mükemmel iyilik, zaruri varoluş, özünde basitlik, özsel belirsizlik, özsel tam bağımsız özgürlük, özsel bilinç, özünde önemli zat, özsel ön bilgi, özsel sınırsızlık, özsel sonsuzluk ve saire – o zaman Tanrı’nın varlığının, dünya hakkındaki (neredeyse) tüm taraflarca kabul edilen gerçeklerle mantıksal olarak tutarsız olduğunu söylemek için çokça kapı açıktır; kötülük vardır, ahlaki kötülük vardır, çok fazla kötülük vardır, Tanrı’nın var olduğu kesin değildir, Tanrı’nın var olduğuna bir türlü inanamayan birçok insan vardır, vb. Bazıları, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın herkesin her zaman özgürce iyiyi seçtiği bir dünya yaratırdı dedi (örneğin, Mackie (1955)). Kimileri, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın, Tanrı’nın varlığını (daha fazla) herkes için aşikar hale getireceğini savundu (örneğin, Schellenberg (1993)). Kimileri de, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın tüm insanların ölmeden önce Tanrı’ya inanmalarını sağlayacağını iddia etti (örneğin Drange (1998b)). Ve saire.

Bu argümanlar teizmi hedef almaz. Gerçekte, bu argümanların çoğu monoteizmin yalnızca belirli bir versiyonunu hedef alır: Tanrı’nın en azından her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi olduğu varsayımını. Bu, malum argümanların kısmi öneme sahip olduğunu inkar etmek anlamına gelmez: Sonuçta, Tanrı’nın her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi olduğuna inandığını iddia eden birçok teist vardır. Dahası, Tanrı her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi değilse, o zaman Tanrı’nın ibadete değer olmayacağını, yani dini hürmet için uygun bir odak olmayacağını iddia edenler de var. Bununla birlikte, bu argümanların, herhangi bir ateistten çok, bir grup teist için daha önemli olduğu ortadadır: bu tür argümanlar başarılı da olsalar, kesinlikle hiçbir tanrı olmadığını göstermeyi başaramazlar. Ve elbette, bu tür argümanların başarılı olup olmadığı da tartışmalıdır (ama tabii ki, bu argümanların ayrıntılı bir incelemesi bu bölümün kapsamı dışındadır).

 

2.6 Bilinen Gerçeklerle Teizm Olasılıksızdır

Pek çok filozof, bilinen gerçekler ışığında teizmin belirli yorumlarının olasılık dışı olduğunu iddia etmiştir. Eğer Tanrı varsa, Tanrı’nın belirli bir dizi özelliğe sahip olacağını varsayarsak – özünde her şeyi bilme, özünde her şeye gücü yetme, özünde mükemmel iyilik, zaruri varoluş, özünde basitlik, özsel belirsizlik, özsel tam bağımsız özgürlük, özsel bilinç, özünde önemli zat, özsel ön bilgi, özsel sınırsızlık, özsel sonsuzluk ve saire – (neredeyse) tüm taraflarca kabul edilen dünya hakkındaki gerçekler ışığında Tanrı’nın varlığının imkansız olduğunu iddia etmek için çokça açık kapı var; korkunç kötülükler var, iyilikleri ne kadar bastırdığını bile kestiremediğimiz bir kötülük var, evrenin bir ‘insan ölçeği’ yok gibi duruyor ve saire. Bazıları, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın belirli türden korkunç kötülüklere izin vermiş olması ihtimal dışı olurdu diyor (örneğin, Rowe (1979)). Kimileri, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın insanlığın etki alanının bu kadar önemsiz olduğu bir evren yaratmasının olasılık dışı olduğunu iddia ediyor (örneğin, Everitt (2004)). Kimileri ise, eğer Tanrı var olsaydı, Tanrı’nın insanlar gibi biyolojik olarak yetersiz yaratıklar üretmiş olmasının ihtimal dışı olduğunu savunuyor (örneğin Dawkins (1986)). Kimileri de, eğer Tanrı var olsaydı, gerçek dünyada bulduğumuz duyarlı yaratıklarda acı ve zevkin dağılımının olduğu bir dünya yaratmış olmasının ihtimal dışı olduğunu iddia ediyor (örneğin Draper (1989)). Ve saire.

Bu argümanlar teizmi hedef almaz. Gerçekte, bu argümanların çoğu monoteizmin yalnızca belirli bir yorumunu hedef alır: Tanrı’nın en azından her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi olduğu varsayımını. Bu, bu argümanların kısmi öneme sahip olduğunu inkar etmek anlamına gelmez: Sonuçta, Tanrı’nın her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi olduğuna inandığını iddia eden birçok teist vardır. Dahası, Tanrı her şeye kadir, her şeyi bilen ve tamamen iyi değilse, o zaman Tanrı’nın ibadete değer olmayacağını, yani dini hürmet için uygun bir odak olmayacağını iddia edenler de var. Bununla birlikte, bu argümanların, herhangi bir ateistten çok, bir grup teist için daha önemli olduğu ortadadır: bu tür argümanlar başarılı da olsalar, kesinlikle hiçbir tanrı olmadığını göstermeyi başaramazlar. Ve bu tür argümanlardan herhangi birinin başarılı olup olmadığı tartışmalıdır (ayrı ayrı veya birlikte).

 

2.7 Teizm Ahlaki Açıdan Çirkindir

Teizmi reddeden pek çok insan – Tanrıya ya da tanrılara inanamayışlarından hayıflanırken, teizmin teorik olarak kabul edilemezliğinin, ahlaki olarak kabul edilemezliği ile güzel bir şekilde örtüştüğünü varsayanlar da vardır. Tanrı varsa, Tanrı’nın belirli bir özellik yelpazesine sahip olacağını varsayarsak – özünde her şeyi bilme, özünde her şeye gücü yetme, özünde mükemmel iyilik, zaruri varoluş, özünde basitlik, özsel belirsizlik, özsel tam bağımsız özgürlük, özsel bilinç, özünde önemli zat, özsel ön bilgi, özsel sınırsızlık, özsel sonsuzluk ve saire- Tanrı’nın varlığının ahlaki açıdan istenmeyen ve hatta ahlaki açıdan çirkin olduğunu iddia etmek için en azından birkaç açık kapı vardır. Örneğin, şu şekilde tartışılabilir: Sahip olunması mümkün olan tek özgürlük türü bağdaşmacı özgürlüktür. Ancak, kişinin inançlarını ve arzularını seçen nedensel olarak yukarı yönlü bir fail varsa, bağdaşmacı özgürlüğe sahip olmak imkansızdır. Bu nedenle, Tanrı’nın yaratıklarından biriyseniz, özgür olmanız imkansızdır. Ancak özgürlük çok önemli bir ahlaki değerdir. Öyleyse Tanrı’nın var olmaması ahlaki olarak arzu edilir: Tanrı’nın var olmaması özgürlüğümüz ve özgürlüğümüzün mümkün kıldığı iyilikler için gereklidir – ör. ahlaki sorumluluk. (Benzer çizgilerdeki diğer argümanlar için Kahane’e (2011) bakınız.)

Önceki iki durumda olduğu gibi, bu argümanlar teizmi hedef almaz. Nitekim, verdiğim örnek argüman, yalnızca Tanrı’nın bizi yarattığı güçlü bir anlam olduğunu varsayan tektanrıcılığın yorumlarını hedef alıyor. Dahası, ilgili varsayımlarda bulunan teistlerle yapılan tartışmalar bağlamında bile, bu tür argümanların ne kadar yükü sırtlanabileceği net değildir, nihayetinde, teizmin ahlaki açıdan çirkin olduğu doğru olsa bile, bu kendi içinde, yanlış olduğunu varsaymak için kesinlikle yeterli bir neden olmayacaktır.

 

2.8 Son Rötuşlar

Ateizm için doğrudan argümanların bu incelemesi oldukça kısaydı ve literatürde bulunan, ateizm için doğrudan tartışmaların geniş yelpazesine – kafa yormak şöyle dursun- tam olarak değinmedi. Ben, şahsen,  Ateizm için başarılı doğrudan argümanlar konusunda özellikle hevesli olmasam da, tanımladığım çeşitli kategorilerde (ve belki de katılmadığım kategorilerde), ileri sürülebilecek argümanların açıklığa kavuşturulması ve analiz edilmesi için; bu argümanlardan bazılarının ateizm için doğrudan ‘kümülatif’ argümanlar oluşturmak adına nasıl birleştirilebilecekleri üzerine düşünürken, daha yapılması gereken çok şey olduğunun aşikar olduğunu düşünüyorum.

Kapanışta, bahsimize değer bir gambit daha var. Bazı insanlar, varoluş iddialarına karşı geçerli bir varsayımın bulunduğunu farz eder. Dolayısıyla, örneğin, böyle insanlar, kanıtların incelenmesinden önce, Plüton yörüngesinde hiçbir çini çaydanlığın bulunmadığına dair geçerli bir varsayım olduğunu farz eder. Ancak, eğer bu doğruysa, o zaman böyle insanlar ateizm için iyi bir argüman üretmeye dair ihtiyaç duyulan her şeyin, teizm için önerilebilecek tüm argümanlara iyi itirazlar üretmek olduğunu varsayarlar. Teizm için hiçbir argüman başarılı olmazsa – örneğin, Oppy (2006) ‘da tartışıldığı gibi – varoluşa karşı ayakta duran bir varsayım devreye girer ve ateizmi kabul etmek için elde iyi bir neden olur. Şahsen, varoluş iddialarına karşı ayakta duran bir varsayım olduğunu düşünmüyorum; naturalist ile teist arasındaki uyuşmazlığımızın tahkiminde ispat yükü ile ilgili değerlendirmelerin önemli bir rolü olduğunu düşünmüyorum. (Naturalist ve teist arasındaki anlaşmazlığın doğru şekilde kavranması hakkında daha fazla bilgi için bkz. Oppy (2011).)

 

3.Ateizm için Karşılaştırmalı Argümanlar

Naturaliste açık olan farklı bir strateji, natüralizmin teorik olarak teizmden üstün olduğunu savunmaktır. Buradaki fikir, bu görüşler ilgili mevcut kanıtlarla değerlendirildiğinde, natüralizmin teorik değerlerini, teizmin teorik değerleriyle karşılaştırmaktır.

Devam etmek için, birkaç teorik değer kavramına ihtiyacımız var. Bu konu tartışmalı kalırken, teorinin karmaşıklığı ile verilerle uyumun, açıklayıcı rolün genişliğinin ve bağımsız olarak oluşturulmuş teorinin uygun bir şekilde değiş tokuşunun, rakip teorilerin yararlarının herhangi bir değerlendirmesinde tartılması gereken hususlar arasında olduğu konusunda oldukça yaygın bir fikir birliği vardır. Bir teorinin karmaşıklığının nasıl ölçüleceğine dair birbiriyle yarışan görüşler olsa da, ilgili faktörlerin şunları içerdiğini varsayacağım: ilkel terimlerin sayıları ve türleri; ilkel yüklemlerin sayıları ve türleri ve diğer teorik ilkellerin sayıları ve türleri (örneğin, mantık bağlacı).

Teizm ve natüralizmin, çeşitli temel kanıt parçaları verilen bu teorik taleplere karşı nasıl ölçüleceğini düşünmeye devam ediyoruz.

 

3.1 Nihai Açıklama

Küresel (verimli) bir nedensel düzenin varlığını ilk kanıtımız olarak alıyoruz. Küresel bir nedensel düzen olduğu göz önüne alındığında, şekli hakkında çeşitli hipotezler oluşturabiliriz: (1) sonsuz gerileme; (2) gerekli başlangıç durumu; (3) koşullu başlangıç durumu (bazı gerekli varlıkları içeren); (4) koşullu başlangıç durumu (yalnızca koşullu varlıkları içeren). Daha sonra bu çeşitli hipotezlere karşı natüralizm ve teizmin teorik referanslarını değerlendirebiliriz.

Naturalizm, yalnızca doğal nedensel düzen olduğunu söyler: doğal dünyanın düzenli küresel nedensel durumları. Teizm, doğal nedensel düzen ve dahası olduğunu söyler: doğaüstü nedensel düzen vardır ve doğal ile doğaüstü arasında nedensel alışveriş vardır. Yalnızca teorik basitlik dikkate alındığında, natüralizmin önde olduğu açıktır: daha az türde varlığı, daha az türden nedeni vb. doğru varsayar. Dahası, nihai açıklama sorularını ele aldığımızda – Neden hiçbir şey değil de bir şey var? Nedensel bir düzen neden var? Neden doğal bir nedensel düzen vardır? – Teizmin natüralizm üzerinde hiçbir üstünlüğü olmadığı açıktır. Çünkü bu soruların cevabı ne olursa olsun doğru çıkıyor – Çünkü her zaman vardı! [Sonsuz Gerileme]; Çünkü böylesi bir ilk nedensel durum olmalıydı! [Gerekli Başlangıç Durumu]; Çünkü ilk nedensel durum veya başka bir durum olmalıydı! [Bazı Gerekli Varlıkları İçeren Koşullu Başlangıç Durumu]; Sadece çünkü! [Yalnızca Koşullu Varlıkları İçeren Koşullu İlk Durum]- natüralizm, bu yanıtı en az teizmin desteklediği kadar destekler. Dolayısıyla, yalnızca nihai açıklamayla ilgili soruları ele aldığımızda, natüralizm teizmden üstündür.

Küresel (verimli) nedensel düzenin varlığına ilişkin aklıma gelmeyen açıklamalar olabilir mi? Pek sanmıyorum. Bazıları, küresel (verimli) nedensel düzenin varlığının aksiyarşik bir açıklaması olabileceğini varsayar: : küresel (verimli) bir nedensel düzen vardır, çünkü böylesine küresel (verimli) bir nedensel düzen olması iyidir (örneğin bkz. Leslie (1979)). Ancak, bu teşebbüsü saha dışında bıraktığım için mutluyum: Küresel (verimli) nedensel düzenin varlığının bu şekilde açıklanması imkansız. Ve – en azından bu yazılırken – ortaya çıkan küresel (verimli) nedensel düzenin varlığına dair başka bir tartışmalı  açıklama yoktur.

 

3.2 Düzen

İkinci kanıtımız olarak, içinde yaşadığımız alanın sözüm ona ince ayarını (fine-tuning) alıyoruz. İçinde yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarlı olup olmadığı tartışmalı olsa da, tartışma adına, içinde yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarlı olduğunu varsaymalıyız.

İçinde yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarının sabit olduğu nedensel sıradaki nokta hakkında çerçeveleyebileceğimiz iki hipotez vardır: ya yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarlı olduğu nedensel sıranın tüm noktalarında sabitlenmiştir; ya da nedensel düzenin, içinde yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarlı olduğunun sabit olmadığı bir başlangıç segmenti vardır. İşte şimdi, içinde yaşadığımız etki alanının yaşam için ince ayarlamanın sabit olduğu nedensel düzendeki noktayla ilgili bu hipotezlerin toplamına karşı natüralizm ve teizmin teorik kimlik bilgilerini ve küresel nedensel düzenin şekli ile ilgili olan önceki hipotezleri değerlendirebiliriz.

Daha önce olduğu gibi, sadece teorik basitlik dikkate alındığında, natüralizmin önde olduğu açıktır. Nihai açıklama sorularını ele aldığımızda, teizmin natüralizm üzerinde hiçbir avantajı olmadığını zaten görmüştük. Ancak, içinde yaşadığımız alandaki yaşam için ince ayarının sabitlendiği nedensel sıradaki noktaya ilişkin sorular eklemenin, teizm için natüralizm üzerinde hiçbir üstünlük sağlamadığı da aynı derecede açıktır. Bir yandan, içinde yaşadığımız alan yaşam için ince ayarlı olduğu nedensel sırada tüm noktalarda sabitleştirilmişse, teizm için mevcut olduğu gibi natüralizm için de mevcut olan açıklayıcı seçenekler aynı aralığa sahiptir: Çünkü nedensel düzen her zaman yaşam için ince ayarlanmıştır! [Sonsuz Gerileme]; Çünkü bu ilk nedensel durum olmalıydı ve yaşam için ince ayarlanması gerekiyordu! [Gerekli Başlangıç Durumu]; Çünkü yaşam için ince ayarlanması gereken belirli bir başlangıç nedensel durumu olmalıydı! [Temel İnce Ayarı İçeren Koşullu Başlangıç Durumu]; Sadece çünkü! [Gereksiz İnce Ayarı İçeren Koşullu Başlangıç Durumu]. Öte yandan, nedensel düzenin, içinde yaşadığımız etki alanının yaşam için ince ayarlı olduğu sabit olmayan bir başlangıç segmenti varsa, yine, teizm için olduğu gibi natüralizm için de aynı açıklayıcı seçenekler yelpazesi vardır: çünkü bu durumda, sadece içinde yaşadığımız alanın yaşam için ince ayarlı olması nesnel bir şans meselesi olabilir. Dolayısıyla, yalnızca nihai açıklama ve ince ayar (nihai düzen) ile ilgili soruları ele aldığımızda, natüralizm teizmden üstündür.

 

3.3 Gerekli ve Bilinebilir  A Priori

Üçüncü kanıtımız olarak, genellikle gerekli ve bilinebilir a priori olan iddialara ve/veya varlıklara ev sahipliği yapan çeşitli alanları ele alıyoruz: En azından mantık ve matematiği; ve belki de modalitenin, ahlakın, anlamın, (analitik) metafiziğin ve benzerlerinin bir kısmı veya tamamını. Bu etki alanları arasında gerekli ve bilinebilir a priori olan iddialara ve/veya varlıklara ev sahipliği yapan her ne ise, nedensel düzenin her noktasında doğru olan iddialara ve/veya nedensel düzenin tüm noktalarında var olan varlıklara ev sahipliği yapar. Dolayısıyla, küresel nedensel düzenin şekli hakkında hangi hipotezi kurarsak kuralım, gerekli ve bilinebilir  a priori iddialar ve/veya varlıklara ev sahipliği yapan bu alanlar ne olursa olsun, teizm ile olduğu kadar natüralizm ile ilgili olarak da açıklanabilecek iddialara ve/veya varlıklara ev sahipliği yapar. Sonuçta, nedensel düzendeki tüm noktalarda doğru olan ve / veya nedensel düzendeki tüm noktalar olarak var olan her ne ise bir nedeni yoktur: bu nedenle, nedensel düzenin tüm noktalarında doğru olan ve / veya nedensel düzenin tüm noktalarında var olan her şey, teorik olarak ilkeldir, en azından gerekli ve bilinebilir a priori iddialara ve / veya varlıklara ev sahipliği yapmayan tüm alanlara göre —ancak, tabii ki, bazı matematiksel iddialar ve/veya varlıklar, diğer matematiksel iddialara ve/veya varlıklara dayanarak ya da mantıksal iddialara ve/veya varlıklara dayanarak ya da gerekli ve bilgili başka bir etki alanının iddialarına ve/veya varlıklarına dayanarak açıklanabilir.

Elbette verilen argümanın teizmin gerekli ve bilinebilir a priori olmadığı varsayımına dayandığı da unutulmamalıdır: Teizm; mantık, matematik, modalite, ahlak, anlam, (analitik) metafizik ve benzerleri ile aynı duruşa sahip değildir. Bazıları bu varsayıma itiraz edebilir (ben açıkça doğru olduğunu düşünsem de); ancak, bu noktaya ilişkin daha ileri bir tartışmanın bir başka vesileye ertelenmesi gerekmektedir.

Son olarak, tabii ki, yukarıdaki argümanda bahsedilen alanlardan herhangi birinin gerekli ve bilinebilir a priori  olup olmadığının da tartışmalı olduğuna dikkat edilmelidir. Argümanın amacı, sadece, gerekli ve bilinebilir a priori iddialara ve / veya varlıklara ev sahipliği yapan alanlar varlığı kadar, bu alanların natüralizm aleyhine teizmi desteklemediğini de tespit etmektir. Yalnızca nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen) ve gerekli ve bilinebilir a priori hakkındaki soruları ele aldığımızda, natüralizm teizmi gölgede bırakır.

 

3.4 (Nesnel) Değer

Dördüncü kanıt olarak çeşitli aksiyolojik alanları ele alıyoruz: etik, estetik, güldürü ve saire. Değerlerin nedensel sırayla ilişkilendirilme şekli hakkında çerçeveleyebileceğimiz çeşitli hipotezler vardır; ancak, teizme karşı en misafirperver olanlar- ve bundan sonra ele alacağımız şeyler – değerlerin nedensel düzen ile bir tür nesnel bağlantısı olduğunu varsayarlar: nedensel failler, durumlar, olaylar ve süreçler nesnel değerlere sahiptir (elbette, nesnel değerlerin kendileri nedensel etkenler, durumlar, olaylar veya süreçler olmasa da.)

Değerlerin nedensel sırayla bir tür nesnel bağlantısı olduğunu varsayarsak, söz konusu bağlantının gerekli olduğunu da varsaymamız bana kaçınılmaz geliyor. Natüralistler için şu aşikardır: Bu değerler ile tamamen doğal nedensel faillerin, durumların, olayların ve süreçlerin olduğu yollar arasında bir tür gerekli bağlantı olmadığı sürece, tamamen doğal nedensel failler, durumlar, olaylar ve süreçler nesnel değerlere nasıl sahip olabilir? Ancak teistler için de bu aşikar gibi. Doğaüstü nedensel faillerin, durumların, olayların ve süreçlerin nesnel değerleri varsa, o zaman bu değerler ile bu doğaüstü nedensel faillerin, durumların, olayların ve süreçlerin olduğu yollar arasında bir tür gerekli bağlantı olduğunu varsaymak için de aynı neden vardır. Ancak, nesnel değerler ile bazı nedensel etkenler, durumlar, olaylar ve süreçler arasında (ilkel) gerekli bağlantılar olduğunu kabul ettiğimizde, bu aynı (ilkel) gerekli bağlantıların nesnel değerler ve diğer tüm nedensel etkenler, durumlar, olaylar ve süreçler için tuttuğunu varsayamamak sadece teorik bir kayıptır. Başka bir deyişle: ya teizm ve natüralizm eşittir – çünkü her biri nesnel değerler ile nedensel aracılar, durumlar, olaylar ve süreçler arasındaki aynı türden ilişkiyi kabul eder – ya da natüralizm, teizme tercih edilmelidir çünkü natüralizm, nesnel değerler ile nedensel failler, durumlar, olaylar ve süreçler arasındaki ilişkiye daha basit(birleşik) bir açıklama getirir.

Az önce verilen argüman, açıkça Euthyphro 10a-11b’de Platon tarafından Sokrates’e atfedilen argümanla ilgilidir. Nedensel düzenin bir kısmının değerler ve nedensel düzen arasında nesnel bağlantılar kurması bekleniyorsa, nedensel düzenin o kısmına uygulanan değerlerin nesnelliğiyle ilgili olarak ortaya çıkan bariz bir zorluk vardır. Nedensel düzenin hiçbir parçası, yalnızca kendisini bu değere sahip olarak kabul ederek nesnel bir değere sahip olamaz; bilhassa, hiçbir doğaüstü fail veya güç, yalnızca kendisini bu değere sahip olduğunu kabul ederek nesnel bir değere sahip olamaz.

Elbette, nesnel değerlerin olduğunu varsaymak tartışmalıdır. Bununla birlikte, nesnel değerler yoksa, değerler hakkındaki düşüncelerin bir şekilde natüralizm yerine teizmi destekleyebileceğini varsaymak için kesinlikle hiçbir neden yoktur. Yalnızca nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori ve (nesnel) değerle ilgili soruları ele aldığımızda, natüralizm teizmin önüne geçer.

 

3.5 Anlam

Doğaüstü olayların yokluğunda nedensel düzenin sözde anlamsızlığını beşinci kanıtımız olarak kabul ediyoruz. Pek çok insana göre, belirli türden doğaüstü faillerin  – Tanrı ya da tanrıların – yokluğunda nedensel düzenin hiçbir anlamı ya da amacı olmayacak ve bu trajik ve üzücü bir durum olacaktır; malum doğaüstü faillerin – Tanrı ya da tanrıların – varlığında ise nedensel düzenin anlamı ve amacı olacaktır ve bu, kutlanması ve alkışlanması gereken bir durumdur.

Bu doğru olamaz. Eğer insanların düşünceleri, duyguları ve eylemleri doğal düzenin kendilerine düşen kısmını anlamlı kılmak için yeterli değilse, doğaüstü güçlerin ve faillerin düşünceleri, duyguları ve eylemleri nasıl olur da daha geniş bir nedensel düzeni anlamlı kılmak için yeterli olabilir? Nedensel bir düzen yalnızca dış bir kaynaktan – söz konusu nedensel düzenin dışındaki bir şeyden – gelen anlamla doldurulabiliyorsa, tabii ki, doğal nedensel düzenin anlamdan yoksun olduğu doğru olacaktır; ama şu da aynı derecede doğru olacaktır ki, eğer bir nedensel düzen yalnızca harici bir kaynaktan – söz konusu nedensel düzenin dışındaki bir şeyden- gelen anlamla doldurulabiliyorsa, doğal nedensel düzenin içine gömülü olduğu daha büyük bir nedensel düzen de anlamdan yoksun olacaktır.

Şunu da ekleyebiliriz belki: Yalnızca doğal nedensel düzenin var olduğunu farz edersek, doğal nedensel düzenin de hiçbir anlamı veya amacı olamazdı. Öyleyse, nedensel düzenin kendisinin hiçbir anlamı ya da amacı olmadığı yerde, nedensel düzene daha öte bir görev biçmenin, doğal nedensel düzene bir şekilde anlam ya da amaç verdiği nasıl doğru olabilir? Belki de kendisine anlam ve amaç veren bir tür nedensel düzen olabileceği ileri sürülebilir: bir tür, özünde anlamlı nedensel düzen. Ancak, doğaüstü güçlerin ve faillerin, ait oldukları nedensel düzeni anlam ve amaç ile donatma kapasitesine sahip olduğunu varsayarsak, tabii ki, doğal faillerin de, ait oldukları nedensel düzeni anlam ve amaçlarla donatabilme kapasitesine sahip olduğunu varsayabiliriz.

Buradaki sonuç açıktır: nedensel düzenin anlamlılığı veya aksi hakkındaki düşünceler, teizme natüralizm üzerinde hiçbir üstünlük sağlamaz. Yalnızca nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori, (nesnel) değer ve nedensel düzenin anlamlılığı hakkındaki soruları ele aldığımızda, natüralizm teizmi gölgede bırakır.

 

3.6 Bilinç

Altıncı kanıt olarak, bilinçli zihinsel yaşamları olan varlıkların – insanların – doğal evrenindeki mevcudiyetini alıyoruz. Bazı insanlar, bilinçli zihinsel yaşamları olan varlıkların doğal evrenindeki mevcudiyete, teizmin natüralizmden daha iyi bir açıklama verdiğini iddia etmişlerdir. (Örneğin, bkz. Moreland (2008)) Burada konuyla ilgili mülahazaları etraflıca yargılamak için fırsatım olmasa da, en azından bu iddianın reddedilmesi için bir argüman çizebilirim.

Natüralizm, kendini bilinçli haller ile doğal haller (insanlarda, sinir hallerinde) arasında bir tür ilişki veya bağlantıyı teyit etmeye adamıştır. Bu ilişkinin veya bağlantının doğasına göre görüşler farklılık gösterir: Doğası, kimliğe veya bir tür zorunluluğa veya zorunluluktan mahrum kalan bir tür denetime veya bir tür, denetimden yoksun bir meydana gelişe dair olabilir. Fakat teizm hangi seçenekleri kapsar? Teizm, bilinçli durumlar ile doğaüstü durumlar arasında hiçbir ilişki ya da bağlantı olmadığını varsayıyorsa, natüralizme hiçbir şekilde aydınlatıcı bir üstünlüğünün olmadığı ayan beyan ortadadır. Ancak teizm, bilinçli durumlar ile doğaüstü durumlar arasında bir bağlantı olduğunu söylüyorsa (örneğin, Tanrı’nın durumları veya tanrılar veya doğaüstü ruhlar), doğaüstü etki alanındaki bu ilişkinin veya bağlantının doğası ile ilgili aynı aralıktaki mevcut seçenekleri sunuyor: Doğası, kimliğe veya bir tür zorunluluğa veya zorunluluktan mahrum kalan bir tür denetime veya bir tür, denetimden yoksun bir meydana gelişe dair olabilir. Biz ne kadar işin, ilgili bilinçli durumlar ile nedensel etki alanındaki durumlar arasındaki ilişki veya bağlantıya varacağını varsayarsak varsayalım, Teizmde tahakkuk eden aydınlatıcı bir üstünlük olmadığından, basitlik etmenleri natüralizmi kayırır.

Belki de burada, olasılık aralığına dair en sevdiğim teoride (yukarıda, Bölüm 2.4’te taslak haline getirilmiştir) zombilerin imkansız olduğunu belirtmekte fayda var: Gerçekte bilinçli haller – ya da bunlarla ilişkili- olan sinir hallerinin, bilinçli haller – ya da bunlarla ilişkili- olamadığı hiçbir olası dünya yoktur. Benim bu konuda durmayı seçtiğim yer, insandaki bilinçli hallerin sadece sinirsel durumlar olmasıdır; bu görüşü natüralistlere de tavsiye ediyorum, ancak benimsemek zorunda değiller tabii. Her halükarda, sadece nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori, (nesnel) değer, nedensel düzenin anlamlılığı ve bilinçle ilgili soruları göz önünde bulundurursak, natüralizmin teizmi gölgede bıraktığı sonucuna varıyorum.

 

3.7 Akıl

Daha yüksek düzey bilişsel kabiliyetlere sahip varlıkların – insanların – doğal evrenindeki mevcudiyetini yedinci kanıt olarak alıyoruz: : akıl yürütme, çıkarım yapma, tartışma vb. kabiliyetleri. Bazıları, teizmin, daha yüksek düzey bilişsel kapasitelere sahip varlıkların doğal dünyasındaki mevcudiyetine, natüralizmden getirdiğinden daha iyi bir açıklama getirdiğini iddia etmişlerdir. (Örneğin bkz. Lewis (1947) ve Reppert (2003).) Yine, burada konuyla ilgili mülahazaları etraflıca yargılamak için gerçekten fırsatım yok ama en azından bu iddianın reddedilmesi için bir argüman çizebilirim.

Natüralizm, kendini, akıl yürütme, çıkarım yapma, tartışma, vb. hadiseler ile doğal hadiseler (insanda, sinirsel durumları yakından ilgilendiren hadiseler) arasındaki bir tür ilişki ya da bağlantıyı teyit etmeye adamıştır. Bu ilişkinin veya bağlantının doğasına göre görüşler farklılık gösterir: Doğası, kimliğe veya bir tür zorunluluğa veya zorunluluktan mahrum kalan bir tür denetime veya bir tür, denetimden yoksun bir meydana gelişe dair olabilir. Fakat teizm hangi seçenekleri kapsar? Teizm, akıl yürütme, çıkarım yapma, tartışma, vb. hadiseler ile doğaüstü hadiseler (Tanrı veya tanrıları veya doğaüstü ruhları içeren hadiseler) arasında bir ilişki veya bağlantı olmadığını varsayıyorsa, natüralizme hiçbir şekilde aydınlatıcı bir üstünlüğünün olmadığı ayan beyan ortadadır. Ancak teizm, akıl yürütme, çıkarım yapma, tartışma vb. hadiseler ile doğaüstü hadiseler (örneğin, Tanrı’nın halleri veya tanrılar veya doğaüstü ruhlar) arasında bir bağlantı olduğunu söylüyorsa, doğaüstü etki alanındaki bu ilişkinin veya bağlantının doğası ile ilgili aynı aralıktaki mevcut seçenekleri sunuyor: Doğası, kimliğe veya bir tür zorunluluğa veya zorunluluktan mahrum kalan bir tür denetime veya bir tür, denetimden yoksun bir meydana gelişe dair olabilir. Biz ne kadar işin, ilgili bilinçli durumlar ile nedensel etki alanındaki durumlar arasındaki ilişki veya bağlantıya varacağını varsayarsak varsayalım, Teizmde tahakkuk eden aydınlatıcı bir üstünlük olmadığından, basitlik etmenleri natüralizmi kayırır

Yalnızca nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori, (nesnel) değer, nedensel düzenin anlamlılığı, bilinç ve akla ilişkin soruları ele aldığımızda, natüralizmin teizmi gölgede bıraktığı sonucuna varıyorum.

 

3.8 Doğaüstü Deneyim

Tarihsel kökenlerinden – ne olabilirse , günümüze kadar, insanlığın doğrudan ve dolaylı olarak kaydedilmiş doğaüstü deneyimini sekizinci kanıtımız olarak alıyoruz. Tarih boyunca pek çok insan, doğaüstü failleri doğrudan deneyimlediğini iddia etti: bunlar, söz konusu insanların doğaüstü faillerden olduğu veya bu faillerin doğrudan neden olduğu deneyimler – Tanrı, tanrılar, melekler, iblisler, hayaletler, ata ruhları, periler, ve saire.

Burada doğaüstü deneyimin kanıt niteliğindeki ağırlığının tam ve doğru bir değerlendirmesini yapabilecekmiş gibi yapmadan, birkaç çarpıcı noktaya dikkat çekebiliriz. Birincisi, doğaüstü varlıklar ve güçlerle karşılaşma söylemlerinin, en azından çoğunluğunun, sahtekarlık, saflık, aldatma, aptallık, cehalet ve sairenin tarihçesi olduğuna şüphe yok. İkinci olarak, herhangi bir doğaüstü varlığın varlığı bu kaydedilmiş doğaüstü deneyimle haklı çıkarsa, varlığı insanlığın kaydedilmiş doğaüstü deneyimiyle haklı çıkarılacak büyük bir doğaüstü varlıklar olduğuna inanmak için en azından prima facie iyi bir neden olduğuna dair ciddi bir şüphe yoktur. Üçüncüsü, bu ilk iki noktanın ortak etkisinin, doğaüstü faillere ait olduğu ya da doğrudan neden oldukları iddia edilen herhangi bir deneyim söyleminin kanıtsal değeri hakkında ciddi soruları gündeme getirmek olduğu oldukça açıktır. Dördüncüsü, anlaşılan o ki, bunu mat edecek bir düşüncenin yokluğunda, birine p’nin p olarak görünüşü, p’nin p olduğunu varsaymak için bir sebeptir (karşılaştırınız, Swinburne (1979)). Ancak, az önce de belirttiğimiz gibi, doğaüstü olaylara bağlı ‘görünüşü’ mat etmeye aday çok kuvvetli düşünceler olduğuna dair ciddi bir şüphe yoktur.

Tanrı inancı için herhangi bir bağımsız dayanağın – mesela, tanrılara ait olduğu düşünülen veya doğrudan neden olduğu deneyimlerin söylemlerinden başka bir şeye dayanan dayanak – yokluğunda, teizmin gelişmiş herhangi bir versiyonunun gerektirdiği doğaüstü deneyimlerin söylemlerinin tek tip olmayan muamelesine, natüralizmin sağladığı doğaüstü söylemlerinin tek tip muamelesini tercih etmek için açık bir neden vardır. Yani: sadece nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori, (nesnel) değer, nedensel düzenin anlamlılığı, bilinç, akıl ve doğaüstü deneyim ile ilgili soruları dikkate aldığımızda natüralizm, teizmi gölgede bırakır.

 

3.9 (Doğaüstü) Tarih

En iyi bilimsel ve tarihsel teorilerimizde kaydedildiği şekliyle, evrenimizin tarihini dokuzuncu kanıt olarak alıyoruz. Bu tarih, doğal dünya ile doğaüstü ilişkiye dair çok sayıda doğrudan ve dolaylı rapor ve spekülasyonlar içerir. Kimileri, doğaüstü bir zeki tasarımcının evrenimizdeki yaşamın çeşitli noktalarına müdahale ettiğini varsaymak için biyolojik bilimlerin bize iyi nedenler sunduğunu düşünüyor. Kimileri, bu mucizelerin aslında doğaüstü eylemi içerdiğini varsaymamız için, belirli dini geleneklere ait bildirilen çeşitli mucizelerin bize iyi nedenler sunduğunu düşünüyor. Kimileri, belirli dini geleneklerin kutsal yazılarının içeriğinin, bu kutsal yazıların aslında doğaüstü eylemin doğrudan ürünleri olduğunu varsaymak için bize iyi nedenler sağladığını düşünüyor.

Bu böyle gidiyor.

Yine, burada, birkaç çarpıcı noktaya dikkat çekmekten fazlasını yapamayız. Birincisi, doğaüstü deneyim raporları için geçerli olan şey, doğaüstü faillerin eylemlerine ilişkin antik yazılı raporlarda ve aslında daha genel olarak raporlarda da aynı şekilde geçerlidir: Büyük ölçüde, sahtekarlık, saflık, aldatma, aptallık, cehalet vb. etki alanında olduğumuzdan hiç şüphe yok; ve ayrıca, yine, herhangi bir doğaüstü varlığın varlığı bu kaydedilmiş doğaüstü deneyimle haklı çıkarsa, varlığı insanlığın kaydedilmiş doğaüstü deneyimiyle haklı çıkarılacak büyük bir doğaüstü varlıklar olduğuna inanmak için en azından prima facie iyi bir neden vardır.  İkincisi, doğaüstü olayların bilimdeki sicili boş ve geçersizdir: Doğaüstü bir şeyin var olduğu varsayımına dayanan tek bir yerleşik bilimsel sonuç yoktur ve ve doğa bilimindeki sözde ‘boşlukları’ doğaüstü dolgu ile onarma girişimlerinin tarihi, kasvetli bir başarısızlığın uzun bir kaydıdır. Tanrılara olan inanç için herhangi bir bağımsız dayanağın – yani (a) tanrılara ait olduğu düşünülen veya tanrıların doğrudan neden olduğu deneyimlerin raporlarından başka bir şeye dair dayanağın; (b) doğal düzen içinde tanrılar tarafından yapılan müdahalelerin eski veya yakın tarihli, yazılı veya sözlü raporlarının; ve (c) tanrıların faaliyetlerine başvurarak doğa bilimlerini geliştirme girişimlerinin- yokluğunda, natüralizmin sunduğu,bu konuların tek tip muamelesini, teizmin herhangi bir gelişmiş versiyonu tarafından sağlanan bu konuların tek tip olmayan muamelesine tercih etmek için açık bir neden vardır. Yani, yalnızca nihai açıklama, ince ayar (nihai düzen), gerekli ve bilinebilir a priori, (nesnel) değer, nedensel düzenin anlamlılığı, bilinç, akıl, doğaüstü deneyim ve (doğaüstü ) tarih ile ilgili soruları dikkate aldığımızda, natüralizm teizmden üstündür.

 

3.10 Son Rötuşlar

Açıktır ki, ateizm için karşılaştırmalı bir tartışmanın önceki taslağı tamamlanmamıştır. Birincisi, ilgili kanıt parçalarının her birinin ele alınması tamamlanmamıştır. İkinci olarak, ilgili kanıtların tamamı dikkate alınmamıştır. Üçüncüsü, tartışmanın temelini oluşturan teorik erdem teorisi üzerine yapılacak daha çok çalışma var. Bu taslağı doldurmanın, mevcut tüm kanıtlar göz önüne alındığında, natüralizmin teizmi gölgede bıraktığı sonucunu haklı çıkaran bir yolu olduğunu hayal edebiliyor olsam da, görevin (prensipte bile) tamamlanabileceğinden şüpheliyim. Bununla birlikte, bu tür bir karşılaştırmalı argümanın ateizmi tartışmak için en umut verici güncel stratejiyi çizdiğini düşünüyorum: Ateizm için başarılı bir argüman varsa şayet, yolu bu çizgilerden geçecek bence.

 

4.Son Sözler

Bu tartışmada pek çok boş nokta var. Ben burada yalnızca birini dolduracağım. İlk tartışmayı nasıl kurduğuma bakılırsa, bence, panteizm  natüralizmin bir versiyonudur. Dahası, yukarıdaki tartışmada “natüralist” olarak sınıflandırılan, kendini “teist” olarak tanımlayan “teistler” var – ancak, işin ilginci, bu “teistler” de kendilerini “natüralist” olarak tanımlıyorlar: örneğin bkz. Forrest (1996) ve Bishop (2007). Bu, – terimlerin uygun anlamları hakkındaki anlaşmazlıkları bir tarafa koyarsak – doğal dünyanın kendilerine “teistler” veya “panteistler” diyenlerin atfettiği niteliklere sahip olduğunu düşünenler ile doğal dünyanın, kendilerine “teistler” veya “panteistler” diyen natüralistlerin atfettiği türden özelliklere sahip olmadığını düşünenler arasında, benim ‘natüralist’ kampı dediğim, daha ileri bir argüman daha var. Bu tartışmada, kesinlikle ikinci taraftayım – örneğin, bkz. Oppy (1997) – ama burada ilgili hususları tekrarlamaya fırsatımız yok.

 

Kaynakça

Alston, W. (1991) Perceiving God: The Epistemology of Religious Experience Ithaca: Cornell University
Press

Ayer, A. (1936) Language, Truth and Logic London: Victor Gollancz

Bishop, J. (2007) Believing by Faith: An Essay in the Epistemology and Ethics of Religious Belief

Oxford: Oxford University Press

Dawes, G. (2009) Theism and Explanation New York: Routledge

Dawkins, R. (1986) The Blind Watchmaker Harlow: Longman

Diamond, M. and Lizenbury, T. (eds.) (1975) The Logic of God Indianapolis: Bobbs‐Merrill

Drange, T. (1998a) ‘Incompatible‐Properties Arguments: A Survey’ Philo 2, 49‐60

Drange, T. (1998b) Non‐Belief and Evil Amherst: Prometheus Books

Draper, P. (1989) ‘Pain and Pleasure: An Evidential Problem for Theists’ Noûs 23, 331‐50

Everitt, N. (2004) The Non‐Existence of God London: Routledge

Fales, E. (2010) Divine Intervention: Metaphysical and Epistemological Puzzles New York: Routledge

Forrest, P. (1996) God without the Supernatural Ithaca: Cornell University Press

Gale, R. (1991) On the Nature and Existence of God Cambridge: Cambridge University Press

Grim, P. (1991) The Incomplete Universe: Totality, Knowledge and Truth Cambridge: MIT Press

Kahane, G. (2011) ‘Should we want God to Exist?’ Philosophy and Phenomenological Research 82,
674‐96

Leslie, J. (1979) Value and Existence Oxford: Blackwell

Lewis, C. (1947) Miracles: A Preliminary Study New York: Macmillan

Lewis, D. (1988) ‘Statements Partly About Observation’ Philosophical Papers 17, 1‐31

Mackie, J. (1955) ‘God and Omnipotence’ Mind 64, 200‐12

Martin, M. (1990) Atheism: A Philosophical Justification Philadelphia: Temple University Press

Mitchell, B. (1958) Faith and Logic London: Allen & Unwin

Moreland, J. (2008) Consciousness and the Existence of God: A Theistic Argument New York:
Routledge

Nielsen, K. (1971) Contemporary Critiques of Religion New York: Herder & Herder

Nielsen, K. (1982) An Introduction to Philosophy of Religion New York: St. Martin’s Press

Nielsen, K. (1985) Philosophy and Atheism Buffalo: Prometheus Books

Oppy, G. (1996) Ontological Arguments and Belief in God Cambridge: Cambridge University Press

Oppy, G. (1997) ‘Pantheism, Quantification, and Mereology’ Monist 80, 320‐36

Oppy, G. (2006) Arguing about Gods Cambridge: Cambridge University Press

Oppy, G. (2011) ‘Über die Aussichten erfolgreicher Beweise für Theismus oder Atheismus’ in J.
Bromand and G. Kreis (eds.) Gottesbeweise von Anselm bis Gödel Berlin: Suhrkamp Verlag

Pike, N. (1969) ‘Omnipotence and God’s Ability to Sin’ American Philosophical Quarterly 6, 208‐12

Reppert, V. (2003) C. S. Lewis’ Dangerous Idea: In Defense of the Argument from Reason Downer’s
Grove: Inter‐Varsity Press.

Rowe, W. (1979) ‘The Problem of Evil and Some Varieties of Atheism’ American Philosophical
Quarterly 16, 335‐41

Rowe, W. (2004) Can God be Free? Oxford: Oxford University Press

Rundle, B. (2004) Why There is Something rather than Nothing Oxford: Oxford University Press

Schellenberg, J. (1993) Divine Hiddenness and Human Reason Ithaca: Cornell University Press

Sobel, J. (2004) Logic and Theism: Arguments for and against Beliefs in God Cambridge: Cambridge
University Press

Swinburne, R. (1979) The Existence of God Oxford: Clarendon

Wright, C. (1989) ‘The Verification Principle: Another Puncture—Another Patch’ Mind 98, 611‐22

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Modern Feminist Düşüncenin Gelişimi – Saarang Narayan

Önceki Makale

Taşlarla Sayı Saymaktan Yapay Zekaya: Kalkülüsün Hikayesi – Anil Ananthaswamy