/

ZİHİNLE BİRLİKTE GELENLER – Bilincin Birliği

3475 görüntülenme
55 dk okuma süresi
Onur Göksel Yokuş

Onur Göksel Yokuş

Zihin felsefesi, etik ve siyaset felsefesi ağırlıklı bir çalışma alanına sahiptir.

Yazar: Onur Göksel Yokuş

Deneyimlerimizin birbirlerinden ayırt edilebilmeleri için kuşkusuz aralarındaki ortak noktaların blulunabilmesi ve ortak bir zeminde değerlendirdirilebilmesi gerekli. Bu gerekliliğin neden varsayıldığı sorulacak olursa da deneyimlerimizin ne düzeyde iç içe geçmiş oldukları veya en azından öyle gözüktükleri ve bu durumun gündelik bilinçli yaşantımızdan ayrılamaz gibi görünmesinden kaynaklı göründüğü söylenebilir. Misal olarak tekil ve çoğul olarak deneyimlerimizi değerlendirebiliriz. 

Sıcak bir yaz gününde balkonda oturmuş ve kahve içerken bir yandan yoldan geçen arabaların gürültüsünü duyuyor ve egzoz dumanının ne kadar yoğun olduğunu fark ediyorsunuz. Bir yandan da birkaç blok ötede yıkılan bir binanın yıkım sesleri kulağınıza gelirken içeride açık kalmış radyoda çalan pop şarkısını fark ediyorsunuz. 

Bütün bu deneyimler birleştikleri zaman ‘bir şey gibi olmaklık’ durumunu bize, tek tek yaşadığımızdan daha farklı olarak, hepsinden ayrı bir fenomenolojik yapıda hissetmemize neden oluyormuş gibi duruyor. Yani ‘hissetme şeklimiz’ olarak anlatılabilecek, deneyimin yapısını bize tüm deneyimlerden ayrı olarak veriyor. En azından bu yazıda temel olarak bu görüş savunulacak. Bilincin birliğinin nasıl sağlandığıyla ilgili görüşler ve en iptidai forma indirgemeye çalışan görüşler üstünden kısaca geçilecek ve eleştirileri yine aynı kısalıkta verilecek. 

Bunun yanı sıra birlik kavramını nasıl sınıflandırmamız gerektiği de yazının konusu olacak. 

Birlik Sınıflandırılması

Yukarıda verilen örneği tekrardan düşündüğümüzde gündelik hayatta aslında ne kadar kompozit deneyimsel kalıplarla karşılaşabileceğimizi fark ediyoruz. Bu gibi pek çok durumda aslında biz farkında olmasak da birleşmesi gerekmeyen pek çok algısal bilgi ve deneyimsel bilgi birleşerek hem fonksiyonel hem de deneyimsel bütünü oluşturabilecek şekilde beynimizde gerçekleşiyor. Sınıflandırmak gerekirse; dışarıda otururken dışarıda olduğumuzun farkındalığının olması, yani evin içeri ve dışarısı ayrımının deneyimlenmesi gerekmiyor. Fonksiyonel olan ile deneyimsel olan arasında direkt bir bağ kurmadığımız için bunu söyleyebiliyoruz, yani evin beyindeki şemasının fonksiyonel olarak tarafımızca kullanılması ile deneyimlenmesini kavramsal olarak ayırıyoruz. Bu ayrımı yaparak iç, dış ayrımının deneyimi olmasa bile beyin balkondan içeri geçerken kopuk olmayan bir nedensellik zincirini takip ederek amacına ulaşabiliyor. Mesela o anda yapılması gereken durum su içme eylemi ise kişi gidip de mutfaktan suyunu içebiliyor. Ama bunun farkında olmayabiliyor. Gerçek hayattaki vakalarda V1 alanı veya birincil görme korteksinde hasar olan hastalarda anlatılan duruma benzer şeylerle karşılaşabiliyoruz(1). Mesela etrafı görmediğini iddia eden bir kişinin V1 alanında belirli lezyonlar olduğu için gördüğü şeyi anlamlandıramıyor olsa da, suratına top gelmesi gibi bir durumda o topu tutabiliyor. 

Sınıflandırmaya ekleyeceğimiz bir diğer ibare farklı alanda uyaranların birbirlerinden bağımsız değerlendirilmesi olurdu. Arabalardan gelen egzoz dumanının solunması ile radyodan gelen müziğin duyulmasını düşünürsek bu iki algı tipinin hem farklı yapıda algısal zeminde yer aldıklarını hem de farklı deneyimler olduklarını biliyoruz. Bu iki deneyimin aynı anda bilincinde olma zorunluluğunda değilsek de iki durum yine tarafımızca, kendiliğinden birleşiyor. 

Fonksiyonel olma ve deneyimlenme ayrımını ilerletecek olursak evin şemasının işlevsel olarak kullanılamadığı veya farklı algısal durumlardan gelen bilgilerin kullanmaya hazır bir şekilde beyinde beklemedikleri bir durumu da düşünmek mümkün. Bu haliyle deneyime zemin oluşturan fizyolojik yapı tam anlamıyla kırılıyor ve deneyim için potansiyelimiz kalmıyor bile. Farklı alanlardan (işitsel, görsel) gelen veya aynı şema üzerinden gelen bilgiler hiçbir şekilde kullanılamıyor. 

Örnek üzerinden kabaca bir değerlendirilmek yapıldığında tek bir alan üzerinde birlikten, farklı alanlar üzerindeki birlikten ve deneyim/fonksiyon birlikleri ayrımının yapılabileceğini görüyoruz. Ayrımların kendisinin detaylandırılabilmesiyle birlikte bilincin birliğinin deneyim açısından oldukça merkezi bir yerde bulunduğunu dolayısıyla bilincin doğasıyla ilgili belirli sımıflandırmaları detaylandırılmış birlik sınıflandırmasına eklemek de opsiyonlar arasında. Çünkü birliğin aslında olmadığını veya olmayabilecek düzeyde indirgendiğini savunan bir felsefeci açısından birlik ve bilinç bu kadar içli dışlı olmak durumunda değil. Ama aksini düşünenler için ivme kavramıyla yerçekimi kavramı arasındaki ilişkiyi irdeliyoruz izlenimi uyanıyor denebilir. Dolayısıyla bilince getirilen bazı ayrımları buradaki sınıflandırmada kullanmamak için bir nedenimiz yok. 

Peki birliğe ilişkin nasıl bir sınıflandırma getirebiliriz? İlk olarak nesnesel birlik veya obje birliği olarak tanımlamdırabileceğimiz, tek bir algısal nesneyle ilgili farklı algısal zeminlerden gelen bilgilerin aynı nesneye ait olmaklığıyla oluşan birlik durumundan söz edebiliriz. Mesela çalınan bir gitarın dokunsal olarak algılanması ile işitsel olarak algılanması aynı nesnede toplanır. Bilişsel birleşime sahip olmayan birisi açısından sesin geldiği gitar ile dokunulan gitar farklı şeylerdir. Hem deneyimsel hem de işlevsel olarak.

Bir tane objeye bağlı kalınması ise deneyimsel birlik açısından oldukça kısıtlayıcı olur. Objelerin diğer objeler ile birleşebildiği ve kıyaslamaya açık olduğu mekansal birlik kavramını da böylece sınıflamaya ekleyebiliriz. Çalınan gitarın kılıfın dışında olması durumu hem iki deneyim durumunu kıyaslanmasını hem de gitarın çalan kişinin nasıl eline geldiğinin hatırlanmasını sağlayacak şekilde birlik yaratacaktır. Bu tarz bir birlik sayesinde dış dünyaya dair bilgilerimizi kıyas veya benzerlik ilişkilerine açabilmekteyiz.

Obje ve objeler arası olan birliği saymak dış dünyaya dair geriye pek birşey kalmıyormuş gibi. Neticede biz de dış dünyaya ait canlılar olarak bu sınıflandırmalarla biyolojik gereksinimlerimizi yerine getirebiliriz. Ama belirli işleri yapmakla yükümlüysek yerine getiren konumunda olarak kendi konumumuzla dış dünya arasındaki kıyaslamayı, tıpkı objeler arası kıyas gibi yapabilmemiz gerekli. Kendimizin farklı anlamlardan, konumsal bilgisinin mekansal bilgiyle aynı elekten geçirilmesi gerekmekte. 

Bu gereksinime sadece işlevsel açıdan da bakmak zorunda değiliz. Bir takım bilgilere sahip olan kişi olarak, bilgilerin bir kişi üzerinde tanımlanması durumu da az önce sayılan iki birlik türünün merkez noktasında birleşmesi gerekliliğini koşut güdüyor. 

Detay sınıflandırmada ilerledikçe daha temel birlik türüne doğru adım atıldığı görülebilir. Öznel birlik olarak saydığımız son kapsam birliği kavrayışımızda oldukça temel duruyor. Peki daha ilerisi için ne denilebilir. Öznel bir şekilde dış dünyayı kafamızda birleştiriyor olsak ve her bilinçli düşüncenin isnat edildiği özneyi oldukça temel bulsak dahi öznel olmanın nasıl birşey olduğu deneyimi üzerine düşünülemeyeceği üstüne olumsuz bir yanıtın gelmesi pek olası görünmemekte. Kastedilen bir anlamıyla refleksif kelimesini karşılasa bile o anlam üzerinde durmuyoruz. Asıl kastedilen öznel olmanın bile bir deneyime tekabül etmesi ve öznellik kategorisinin diğer kategorilerle (objesel, mekansal birlik) ele alınabilmesi durumunu ifade eden tüm deneyim kategorilerine kapsayan dördüncü kapsayıcı birlik kategorisini ileri sürebiliriz (2). Böylesi birlik anlayışı ile aslında birlik kategorileri arasında birliği sağlayan üstel bir fenomenolojik yapıyı öne sürmüş oluyoruz. 

Yukarıda yapılan dörtlü sınıflandırma üç adımlı bir sınıflandırmanın ilk ayağı olarak düşünülebilir. İkinci ayağa deneyimsel ve işlevsel/fonksiyonel birlik ayrımını üçüncüsünü ise bilinç kısmıyla alakalı Sınıflandırmaya getirip bu ayaklar arasında kombinler yaratılabilir. 

İkinci ayakta yer alan ayrım deneyimsel kısmı bir yana koyacak olursak, işlevsel kısma doğru genişletilebilir. Deneyimsel kısmı zaten yukarıda vermiştik. Bilişsel kısma ise pekçok ibareyi koyabiliriz. Deneyimsel kısımdaki kategorilerin salt işlevsel karşılıklarını almakla birlikte genişletirsek öznenin zaman içerisinde birliğinin korunmasını sağlayan anısal birlik, hafızayla alakalı diğer bilişsel birlikler, kişinin psikolojik yaşantısının ve nasıl birisi olduğuyla ilintili psikolojik birlik, nerede olduğuyla alakalı olarak konumsal birlik ve farklı birlik türlerini işlevsel doğrultuda kullanmak üzere bahsedilebilecek nörofizyolojik birlik gibi ayrımlardan bahsededilebilir. 

İnsanların zemin üzerinden algı nesnesinin değişmesiyle bildiği gestalt nesneleri, algı zeminini kuran unsur olarak da bilişsel birliğe eklenebilir. 

Bilişsel birlik türleri yukarıda da bahsettiğimiz gibi deneyimsel birliğe ön koşul hazırlıyor görünmekteyse de bu yazıda işlevsel birlik kategorisinde ele aldığımız bilişsel unsurların deneyimsel kategoriye nasıl ilişkide bulunduğu konusuna yer verilmeyecektir. 

Son ayakta bulunan kısma gelecek olursak, bilinçle ilgili yapılan pek çok ayrımdan herhangi birisini alabiliriz gibi duruyor. Zihin felsefecilerinin ortak paydada birleştiği veya çoğunlukla kullandığı bir ayrım, teker teker ayrımları bu makale içerisinde verip diğer birlik türleriyle ilişkilerinde değerlendirmekten çok daha kolay olacaktır. Bu niyet doğrultusunda yetki bilinci ve fenomenal bilinç ayrımları inceleme işini epey kolaylaştırıyor. 

Yetki bilinci derken temel olarak kastettiğini şey edindiğimiz bilgilere doğrudan bizim sahip olmamız ve bu bilgileri kullanma yetkisine sahip oluşumuz. Fenomenal bilinç ise temel olarak deneyimlerimiz ve bu deneyimlerin özne tarafından ilk başta tepkisiz bir şekilde farkında olunması denebilir. 

Üçüncü ayakta yer alan bu sınıflandırmayı neden gerekli olabileceğini söylemiştik. Belirttiğimiz nedenin dışında bilincin birliğinin ciddi manada kırıldığı bir takım fiziksel koşullarda getirilen bu ayrım aslında birliğin ne düzeyde ortadan kaybolduğunu tartışmaya açtığımızda bize daha detaylı sonuçlar da verebilir. Mesela dyxsecutive sendromlu birisi objesel birlik açısından sıkıntı çektiğinde aslında deneyimin olmadığını mı anlamalıyız, yoksa olan bir deneyimin yetki bilincine bir şekilde iletilmediği durumu mu söz konusu? Ayrımı yapılabilmekte.

Bütün algı durumlarının birlikte olduğu beyin.

Bu tartışmanın dışında yetki bilinci ile nörofizyolojik bilincin gereksiz yere ayrıldığını düşünenler olabilir. Esasında bu iki kavram aynı şey de olabilir. Ama bilincin fizikselliği tartışması bu iki kavram birbiri yerine kullanılabildiği zaman gündeme geliyormuş gibi duruyor ve yine, bu yazı içerisinde konu dışında bir tartışmanın olmayacağını belirtmekte yarar var. Daha kolay olması açısından birinci ile üçüncü ayakta yer alan ayrımları kombine edelim. 

Mesela yetki bilinci ile mekansal birlik, birlikte düşünüldüklerinde objeler arası kıyasın öznenin kendisine sunulması düşünülebilir. Öznesel birlik ile yetki bilinci gibi ilginç bir kombinasyonda öznenin kendi bilgisi kendisi tarafından kullanıma ve onaya sahiptir anlamı çıkıyor. Yani önemli oranda refleksif denebilir. Bu gibi kombinasyonlar iki hatta üç ayak arasında teorik olarak yapılabilir gibi duruyor. 

Birlikten Ne Anlamalıyız? 

Bilincin birliğinin ne olduğunu bilmeden önce tanımlanmasını, iki karşıt görüş kapsamınca yapabiliriz. Bunlardan biri, birleşmiş deneyimlerin, deneyimsel parçalar halinde bir parantez içine alınıp incelenebileceğini söyleyen deneyimsel parçalar (DP) görüşü, diğeri de yine deneyimsel birleşikliği kabul etmekle birlikte birleşen deneyimsel parçaların oluşturdukları fenomenolojik yapı içerisinde artık eski parçalarla tanımlanamayacağını söyleyen deneyimsel parçaların yokluğu (DYP) görüşüdür. DP’de de birleşen parçalar birleşmeden önceki fenomenolojik yapıdan farklı bir yapıya sahip olabilmektedir ama DYP’de özellikle fenomenolojik yapıyla birlikte yani deneyim yapısıyla birlikte, yapının içindeki deneyim parçalarının farklı olduğu vurgusu vardır. 

İki kapsam içerisinde birliğin ne olduğunu genel hatlarıyla söylemeye çalışan görüşler kapsama, birlikte bilinçlilik ve eklemli bilinçlilik diyebileceğimiz birlik türleridir. 

  1. Kapsama Görüşü 

Deneyimlerimizin birleştiğini söylemenin farklı yolları olacaktır. Birleşme veya bağlanma tartışmaları içerisinde epey savunucusu olan kapsama görüşünün önemli özelliği DP ve DYP sınıflandırmalarının ikisine de, DP görüşüne uygunluğu daha fazla olacak şekilde, uyabiliyor gibi gözükmesidir. Görüşün bariz özelliği iki farklı deneyimi dp’leriyle ayırabiliyorken iki dp’nin, parçaları kapsayan bir fenomenolojik yapıca birleşmiş olmasıdır. Daha açık olmak gerekirse, aynı anda deneyimlenen iki parçanın farkında olunabilmesine karşın birlikte bilincinde olunması ayrı ayrı olmasından farklı bir deneyimsel yapıyı gerektirir. Çünkü iki dp’yi kapsayan ‘bilinçlilik türü’ tek tek deneyimlenen bilinç türünden farklı yapıdadır. Bilinçlilik türü derken daha önce de değinilen fenomenolojik yapıyla aynı şey kast edilmektedir. Zihin felsefesinde en çok başvurulan örneklerden birisi olan yarasa örneğiyle anlatacak olursak, yarasanın sahip olduğu sonar sistemi ve bu sistem sayesinde deneyimlediği dış dünyanın bizim dış dünyayı deneyimleme şeklimize göre ciddi yapısal farklılıkları vardır ve bu ayrıma fenomenolojik yapı farkı diyebiliriz. 

Kapsama görüşü sezgilerimizi de epey karşılar gözükmektedir. Deneyimsel özelliği bariz olan başka örnekler üzerinde duralım. 

Misal, uçurumun kenarında durmuş, aşağıdaki görkemli manzarayı izliyorsunuz. Aşağı bakarken farkında olmadığınız gerilim ile korku arası duygunuz sanki dışarıda çalıyormuş gibi kafanızda dönen bir gerilim müziğiyle ortaya çıkıyor. O andan itibaren iki duyumsamanın hissettirdiği şey farklı bir anlam taşıyacaktır. Müziğin kendisi bir filmden anımsama olabilir. Ve dolayısıyla filmi hatırlatabilir. Ama deneyimin kendisinin tam olarak tarifini vermemize gerek olmadan bir tür his veya deneyim olmaklığının iki duyum ile farklı bir fenomenolojik yapıya geçtiğini söyleyebiliriz. En azından ilk bakışta bu oldukça makul gözükmektedir. 

             2)  Birlikte Bilinçlilik

Bilincin birliğini tanımlamak için getirilmiş bir diğer görüş de belirli bilinçli ifadeler arası ilişkilerden ibaret olduğunu söylemek. Bunu derken neyi kast ediyoruz? Tam olarak şunu: X, y, z bilincinde olunan ifadeleri senkronik olarak birleştiriyoruz, yani bilinçli olma durumunu kavramsal olarak bir noktaya sabitlemekten veya beyinde bir merkeze bağlamaktan ziyade farklı merkezlerdeki bilinçlilik durumlarının eş sürekliliği ve bilişsel açıdan kullanılabilir olması, bu görüş açısından, birlik dediğimiz kavramı tanımlayabiliyor. 

Bu görüşün sıkıntısı daha önce tanımlanan sınıflama ayaklarınının tamamına uygulanmakta sıkıntı çekmesi. Eğer toplama halinde gelen birlik anlayışından bahsediyorsak öznellik dediğimiz kişisel teklik algısının birbirinin aynısı hangi nesnelerle eş süreli birleştiğini göstermek gerek. 

          3)  Eklemli Bilinçlilik

Michael Tye’ın (3) sunmuş olduğu şekilde bilinçli birleşik zihinsel ifadelerimizi aynı fenomenal İçeriğe girecek şekilde birlikte deneyimliyoruz. Veya bir kişinin sahip olduğu deneyim bir nesnenin/zihnimizde işlevsel olarak kullanılan bir parçanın, bilincini veriyorsa bu parça veya nesnenin bağlı olduğu diğer parça ve nesnelerin de grup olarak bilincini sağlıyor. 

Önceki opsiyondan farklı olarak eklemli bilinç bize farklı fenomenolojik alanları dahil etmeden deneyimin içerik kısımları yoluyla birleşim sağladıklarını söylüyor. En azından Tye’ın versiyonunda bunu direkt çıkarsayabiliyoruz. 

Yukarıda verilen genel sınıflandırma haricinde bu sınıfların direkt içine girecek veya birleşimleri olabilecek detay görüşleri vermek de mümkün. 

Bazı teorisyenler bilincin birliğini, birlik içeriğinin temsili entegrasyonuyla düşünebileceğimizi söyledi. 

Baars (4) bu seçeneğin deflasyonel diyebileceğimiz şeklini benimsedi diyebiliriz. Ona göre bilincin birliği; “Bilinçli deneyimin akışı tek bir içsel ve tutarlı içeriğin her an kullanıma hazır olmasından ibarettir.” 

Bilincin birliğinin yeniden temsilci yapısını daha geniş bir kavramsallaştırmayla düşünürsek;”Bilincin birliği bir dereceye kadar dünyanın kavramsal olarak birleşik algılandığının inancı olmaktan başka bir şey değil. (4)

Hatta ilerletirsek tam anlamıyla birlik denebilecek kavramın kendisi dünyaya ait birleştirilmiş temsillerimizin birleştirilmiş bir temsiline sahip olmaktan başka bir şey değil bile denebilir. 

Peki birliğin aslında algıdan ibaret tutulabileceği bu gibi kavramsallaştırmalar işimize yarar diyebilir miyiz? Az önce Baars’da ele aldığımız şekliyle, üstünde herhangi bir oynama yapmazsak birliğin gündelik yaşamda olmasa bile kimi durumları karşılamadı açkk görünüyor. Mesela son derece zengin İçeriğe sahip görsel deneyimlerimizi düşünelim. Pek çok zaman algılanan nesnelerin beynimizde tutarlı temsil edildiğini düşünsek de tutarsız görsel deneyimlerimiz hiç olmuyor diyemeyiz. Müller-Lyer ilüzyonu görsel içerikte tutarsız deneyimlerimizin olabileceğiyle ilgili sayılı pek çok ilüzyondan birisi. 

Bununla birlikte birliğin nasıl olması gerektiğine ilgili sadece sınırlandırıcı bir tanım getirmiş oluyoruz. Tutarlı ve her an ulaşılabilir sınırlandırmaları bize pempe bir küpün sadece küp olmak için gereken tanımlamaların verilmesiyle tanımlı olması gibi açıklayıcılık düzeyince eksik. Buna ek olarak, farklı bilinçli durumların birlikte deneyimlendikleri esnada niye ilk iki denetimden farklı bir deneyimsel algı yarattığı konusu muğlak kalmakta. 

Peki Shoemaker’ın zihinsel ifadelerin diğer zihinsel ifadelerle temsil edilmesi veya yeniden temsilci entegrasyonla ilgili ne diyebiliriz? Bu tarz bir görüş bilincin birliği için ilk başta düşünülebilir gibi duruyor. Kimi deneyim içeriklerinin bilinçli ifadelerini göz önüne alırsak, söz konusu ifadelerin yeniden temsilci entegrasyonu diğerlerinden daha fazla veya daha az sergilendiğini söyleyebiliriz. Ve temsil edilen içeriğin sayısı artıp entegre halde sunulunca içerik sayısının azlığı veya çokluğu bilinçli ifadenin ne düzeyde birleşmiş olduğunu gösterebilir. 

Yeniden temsilci yaklaşımın bir diğer versiyonu bilincin birliğini öznellik bilinci üzerinden yorumlamaya çalışıyor. 

Rosenthal (5) için bilincin birliği denen şey önermeyi reddetmeyi epey zorlanacağımız şekilde bir bilinçli özneyle ait olmasından başka bir şey değil. 

Birbirine bağlı iki ahşap parçası.

İlk başta, öznel birliği tanımlarken kapsayıcı birliğin altında veya en temel olmayan birlik şekli olarak tanımlamamızın aksine Rosenthal öznel birliği varılacak nihai nokta olarak koymuş. Daha açık olmak gerekirse, bilinçli bir öznenin bilince sahip olması demek sadece dış uyaranların farkında olmasından ibaret değil, aynı zamanda uyaranların farkındalığıyla ilgili farkında olan bir özneye sahip olduğunu fark etmesidir. Hatta Rosenthal gibilerine bilincin özü kendisiyle ilgili ifadelerin farkında olmaktır. Dolayısıyla bu iddiayı bilincin birliğiyle uyuşturmaya çalışıyorsak öznenin kendi deneyim alanında olarak deneyim içeriklerinin birlikte algılandığını söyleriz. Bu tarz bir kavramsallaştırma bilincin birliğine yönelik önemli şeyler içeriyor olabilir. Öncelikle olumsal olmayacak şekilde öznenin özne olması için kendilik bilinci olacağından ve bu bilinç etrafınca birleşen itemlerden bahsetmemiz birlik kavramını anlamayı çok kolay hale getiriyor. Aynı zamanda bilincin birliğini böyle kavramsallaştırırsak bilinçle ilgili önemli sınırlamalar da elde etmiş oluyoruz. Fakat özellikle ilgili yukarıda yaptığımız yorum keyfilikten uzak görünse de bu görüş bağlamında bilincin zorunlu olarak birleştiğini gerçekten söyleyebilir miyiz? 

Bu konuda yer alan görüşler çeşitli. Bütün bilinçli ifadelerin bir şekilde özne bilincine dahil olduğunu söyleyen felsefeciler birliğin de bu yolla temin edilebileceğini düşünmeye eğilimliler. Fakat özne bilincini ve bilinci ayırabileceğimizi söyleyenler için birliği özne bilincine eklemleme şeklimiz keyfi kaçıyor. 

Buradaki ikilem çözülmesi zor gözükse de basit bir eleştiri getirilebilir. Rosenthal’in tanımlaması öznel birliğin diğer birlik türleriyle birlikte kapanması ihtimaline yer vermiyor. Burada kapsayıcı birliği öznel birlikten önceye de koyabilir ve gerçekten Rosenthal’in dediği gibi en temel birlik türünü öznel birlik olarak alabiliriz. Ama böyle yaparsak öznel birliğin diğer birlik türleri üzerinden değerlendirilmesi sadece bir refleksiyondan ibaret olacaktır. Oysaki öznenin kendisini bir deneyimle birleştirmeyi durumu, farkında olduğumun farkındayım, gibisinden bir yansımadan daha fazlası gibi durmakta. 

Yukarıdaki yaklaşımlara ek olarak kapsayıcı görüş altında sınıflandırılabilecek Birlik Tezi de yer almakta. Ve makale içerisinde bu görüş savunulup getirilen eleştiriler incelenecektir. Birlik Tezi bize ne demektedir? Tezin şart koştuğu şey belirli bir öznenin t zamanında sahip olduğu tüm deneyimlerin birbirleriyle birleşik olmasıdır. Fenomenal yapı içerisinde bütün deneyimler deneyimsel bir yapı içerisinde kapsanacaktır. Dolayısıyla bu görüş bilincin kendisini birlik için şart koşuyor diyebiliriz. Bilincin kendi yapısı zaten bilincin birliğini doğurmaktadır. Ama az önce bahsedilen öznellik bilinci gibi daraltılmış bir formunda değildir dolayısıyla  Rosenthal’e gelen eleştiriden kaçabilir. 

Birlik Teziyle ilgili ilk akla gelen sıkıntılardan birisi belirli bir zamandaki deneyimlerin birbirleriyle birleştiklerini söylemesidir. Dolayısıyla fenomenal akış esnasında bilincin bir kesimini alıp inceliyor olmamız gerekiyor. Bilincin doğasının akış halinde olduğunu ve doğası gereği dinamik bir yapıya statik bilinç yapısını uygulamanın birlik konusunda edineceğimiz bulgularda bizi aksi sonuçlara götüreceği söylenebilir. 

Burada kesilen anlık parçaların birim halde statik olduğunu gerekli görmek hata olacaktır. Daha doğrusu böyle bir ihtimal olsa dahi bunun zorunlu olduğunu söylemek şimdilik olası değildir. Eğer deneyimi fiziksel süreçlerin bir sonucu olarak alırsak birim deneyim dinamik kabul edilebilir. 

Bu eleştiri dışında deneyimin zamansal bağlamda ele alınması üzerinden bir tercih yapmamız da gerekmekte. Bu bağlamda deneyimleri objektif olarak zamanın içinde düşünmek ve bir zamanda temsil edildiğini düşünmek ayrımını yapabiliriz (Kinsborne1992). 

Objektif bir zaman içerisinde düşünürsek bir sıkıntı karşımıza çıkmamakla birlikte temsil üzerinden değerlendirilen deneyimler birlik konusunda istenilen, keyfilikten uzak tanımlamayı vermemektedir, çünkü temsili zamanın kendisi birlik durumlarının gerçekleşmesini keyfi hale getirir. Eğer sinemaya gideceğimi planlarsam sinemaya gitmeden önce bunun bilincinde olarak, sinemaya gitme vaktim geldiğinde sinemaya gitme vaktimin ne zaman olduğu ve bunu nasıl nerede ve ne zaman düşündüğüm aklıma gelir. Hatta sinemadan sonra bile sinemaya gitmem gereken vakit aklıma geldiğinde bu üç ayrı anı birleştirebilirim. Sorun bu anların birbirlerine göre tanımlı olmasıdır. Ama unutmayalım ki temsili zaman üzerinden birlik durumu düşünülemez gibi bir iddiada bulunmuyoruz. Burada söylenen şey sadece bilincin birliğinin asli olarak hangi etmenlere sahip olduğunu göstermektir. Birbirine göre tanımlı olan bu zamansallık anlayışı birliği tanımlamada keyfi kaçtığı için kaçınılabilir durmaktadır. 

Birlik Tezi tartışılırken deneyimin yapısının daha önce bahsedildiği gibi enine boyuna tartışmaya açıldığını görüyoruz. Normal olarak bilincin doğası üzerinden bilincin birliğini açıklamaya kalkışacaksak deneyim ile birliği sürekli mukayese etmek önemli gibi duruyor. Bu mukayese içerisinde deneyimin kapanması görüşü asli olduğu için dp’lerin kendi aralarında ve oluşturdukları bütünle ilişkilerini incelediğimiz bir yaklaşım deneyimin doğasıyla ilgili başka eleştirileri de beraberinde getiriyor. Bu yaklaşıma mereolojik yaklaşım diyoruz (6).

Bütünsel deneyimi oluşturan deneyim parçaları üzerinden kurulan bir yaklaşım olduğundan kaynaklı deneyim parçalarıyla ilgili revize edici bir görüş bütün parça ilişkisi açısından birlik kavramını okuyuşumuzu değiştirebilir. Tıpkı Tye’ın (7) yaptığı gibi. 

Tye’ın bize gösterdiği seçenek, deneyimin kendisini onu oluşturan parçaları üzerinden okumanın tam aksi yönde idi. Bütünsel/birleşik deneyim dediğimiz şeyin tuğlalardan oluşan ve sonucuna bina dediğimiz yapıdan farklı olarak parçalarının birleşik yapıdaki özelliğe sahip olmayabileceği ihtimalini ortaya attı. Burada tuğlaya tabii ki en başında bina statüsü veremesek de bedensel bağlantısını kurabilmekteyiz. Ama eleştirimiz açısından nedensellik değil de statü kavramının kendisi üzerinden gidelim. Binanın kendisi, bina statüsü barındıran parçalardan oluşmadığı için ve bunun gibi daha pek çok örnek verilebileceği için haklı olarak parçaların toplamından farklı olan bütünün niye bütün klasmanlarda parçasıyla aynı özellikleri paylaşması gerektiği sorulabilir. 

Burada Tye’ın dikkat çektiği nokta oldukça haklı. Bütünsel deneyimin parçasının kendisiyle aynı özellikleri barındırdığı (spesifik olarak deneyimsel olmaklık) iddiasını kesinkes savunmak için parçanın kendi başına bütünde olan özelliğe sahip olduğunu göstermek gerekli gibi duruyor. Bununla birlikte parçaların zorunlu olarak bütünle aynı özelliği paylaşmayacağı gibi bir iddia üstünde durulduğunu da söyleyemeyiz. Sadece kısımlar arasında geçişliliğin o kadar kolay sağlanmayacağını belirtmiş oluruz. 

Fakat belirtilse dahi bu eleştirinin yükünü hafifletebilecek bir karşı itiraz geliştirilebilir. Bina örneğinde statü ismi verdiğimiz şey en nihayetinde fiziksel bir objedir. Buna karşın deneyimler durum veya olay olarak ele alınabilir. Böyle bir ayrıma gidildiği taktirde nesnelerin parçalarının kendi cinsinden olduğunu iddia etme gibi bir zorluğa düşülmemiş olur çünkü pek çok olaya bakıldığında kendi cinsinden parçalara sahiptir denebilir. Bir yıldız patlaması olaya ilişkin parçalara sahiptir, gerçekleşmekte olan çığ yine kendi türünden parçalara sahiptir. Olay denildiğinde sonuca bakıldığı için sonuca götüren mekanizmaları kullanmamız sonuç ile sonuç öncesi arasında uygun parçaların bulunmasını kolaylaştırır. Bu durumun nesnede tespiti ise aynı derece kolay gözükmüyor. Dolayısıyla böylesi bir ayrımla işimizi epey kolaylaştırabiliriz. Ama bu eleştirinin birlik tezine getirilmiş tek eleştiri olmadığını söylemek gerek. Daha doğrusu Birlik Tezi içerisinde kullanılmış mereolojik görüşe karşı ciddi eleştiriler getirilmiştir. İlk olarak bu görüşün kendi kendisini baltaladığı iddia edilebilir. 

Argümanın formu şu şekildedir:

P1- Maksimum fenomenal ifade (mfi) vardır.  P2- Mfi başka fenomenal ifadece        kapsanmaz.  P3- Mfi kendini oluşturan parçalara sahiptir.  P4- Mfi kendini oluşturan parçalarla birleşebilir.  P5- Mfi mereolojik yaklaşım içerisinde tutarlıdır.  P6- P5 doğrudur ama aynı zamanda bilincin birliği deneyimler arası ilişkiden ibarettir.  C- P5 ve P6 birlikte tezattır ve mereolojik yaklaşım hatalıdır. 

Burada potansiyel deneyimsel ilişkilerin sonsuz şekilde birbirlerini kapsayabilmesi ihtimali birlik tezine karşı kullanılıyor. Kapsayıcı birlik kendisinin içeriğini de kapsayabilir mi cidden? Belki böyle olacak şekilde kurgulayabiliriz. Ama burada iki noktadan gelecek ciddi karşı eleştirileri göz ardı etmemekte yarar var. İlk olarak durum olay ayrımında yaptığımız ayrımın olay kısmını sonuç ve süreç olacak şekilde buraya aktarabiliriz. Bir şarkı dinlediğimiz zaman şarkının ilk sözleri ile orta kısmındaki sözleri yeni bir şarkı oluşturmayacaktır. Hali hazırda olan bir sonucun süreci içerisinde yer alan parçalardır sadece. Veya bir filmin seçilen karesinin diğer karelerle birleşmesi bize farklı bir film vermeyecektir. 

İki tarafı birleştiren fermuar.

Bir diğer eleştiri zaten kapsayıcı birliğin, birlik kavramı tanımlanırken en temel birlik türü olarak tanımlanmasıdır. Kapsayıcı birliği diğer birlik ilişkilerini kuracak şekilde tanımladığımız için temel birlik türü ile diğer birlik türleri arasında yapısal farklılık olacaktır. Ve son olarak, deneyimin dünyevi karşılığını unutmamak önemli gibi görünüyor. Deneyimin önemli ölçüde dış dünyadan gelen bilgiler eşliğinde şekillendiğini ve oluştuğunu düşünürsek sonsuz bir ilerlemeye yol açan bu eleştiri sınırlı duyusal bilgi içeren dışsallıkla tezat gidiyor diyebiliriz. 

Bu üç eleştiriden sonuncusunun muğlak olduğu, ikincisinin farklı şekilde tasarlanabileceği alternatifleri getirilebilir. Ne var ki ilk eleştiri oldukça yerinde gözükmektedir. Eğer total bir ifade tanımı verilecekse bunu nihai sonuç olarak kabul edip süreç, sonuç ayrımını tanım gereği getirmekteyiz. Yani eleştiri analitik olarak doğrudur. 

Bu eleştiri dışında deneyimsel parçaların özelliğini ve ontolojisini birlikte ne kadar geriye götürebilmekteyiz? Bu soru önemlidir. Çünkü deneyimler arası ilişkileri inceliyorsak deneyimleri bağlayan ilişkilerin deneyimsel olup olmaması durumu bizi bu sefer sonsuz gerilemeye uğratabilir. 

İkinci karşıt eleştirinin formu şöyledir:

P1- Fenomenal birleşme deneyimsel durumların arasındaki ilişkiyi içerir.  P2- e1 ve e2 deneyimleri arasında B bağıntısı vardır.  P3- B bağıntısının kendisinin deneyimlenmesi gerekir. Olmadığı taktirde e1 ve e2 arasındaki farklılığı söyleyemeyiz. P4- B deneyimsel özelliğe sahiptir   P5- P4 ise B’nin e1 ve diğer deneyimlerle de bağı olacaktır. P6- P5 kabulü sonsuz gerilemeye yol açar.  C-  P6 mümkün olmadığından mereolojik yaklaşım hatalıdır.

Burada karşılık olarak pek çok itiraz gelse dahi çoğunun işlevsiz olduğunu düşünmek makul duruyor. İlk karşı itirazımıza bakalım. 

Deneyimler arası bir deneyimsel bağın kıyas açısından gerekli olduğu ilk başta bariz dursa da deneyimler arası bağı sağlayacak farklı bir seçenek bulunabilirse ve bu seçenek deneyimsel olmayan bir seçenek olursa sonsuz gerileme ihtimalinden kurtuluyoruz gibi duruyor. Böyle bir seçenekte yeri dolduracak etmen deneyimin içeriği olabilir. Ama Tye’ın önerdiği deneyim şeklini hatırlarsak orada sadece içerikten bahsedebilirdik ve bu aynı şey olurdu. Bu durumda istemsizce Tye’ın görüşünü savunmuş oluyoruz ve bu beraberinde daha önce karşı çıktığımız görüşleri savunmamız gerektiriyor. 

Diğer bir eleştiri deneyimlerin ortak bir fenomenal alana bağlandığını iddia edip kendileri arasında bağ kurmadıklarını söylemek olur. Deneyimsel alanın kendisi deneyimin imkanını yarattığı için deneyim şartı gibi düşünülebilir. Kendi başıma deneyim olmaz. Ne var ki burada deneyimsel parçaların kendileri arasında dolaylı bir etkileşim olduğunu iddia etmiş oluruz. Bu durum çoğuna göre sezgilerimize tezat olduğu için kabul edilmesi zor bir seçenek olabilir. 

En garanti karşı eleştiri olarak, birliğin deneyimlenmesi için deneyimler arası bağlantının da deneyimlenmesi kısmına karşı çıkan deneyimlenen sonuç ile bilinen sonuç arasında ayrım yapmak olabilir. Burada eliminativistler tarafınca kullanılan sihirbazlık örneğini gösterebiliriz. Sihirbazlık numarasını anlayamasak da ne gördüğümüzü bilmemiz gibi aradaki bağı kuramasak da birliğe sahip olduğumuzu biliriz. Ama bu durumda deneyim arası bağlantıyı yine içerik ile sağlandığı seçeneğine dönmek durumunda kalıyoruz. 

Makul bir kaçış olarak Bayne burada fenomenolojik yapının deneyimi yöneten, deneyimin bağlanmasından fazla bir etkisinin olabileceğini söylemekte (8).

Bu seçenekle gelen ikinci eleştirinin ağırlığını tamamen kaldıramasak da önemli ölçüde hafifletiyoruz denebilir. 

Kaynakça

  1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5493986/

      2) Chalmers, D. & Bayne, T. (2003) What is the Unity of Consciousness

      3) Tye, M. (2003) Consciousness and Persons: Unity and Identity, The MIT Press. 

      4) Baars, B. (1993). A Cognitive Theory of Consciousness. Cambridge University Press. 

      5) Shoemaker, S. (1996) The First-Person Perspective and Other Essays. Cambridge University Press. 

      6) Rosenthal, M. D. (2004) Unity of Consciousness and The Self. Wiley Online Library. 

      7) Dennet, C. D. & Kinsborne, M. (1992) Time and Observer: The Where and When of Consciousness in the Brain, Behavioral and Brain Sciences Journal. 

      8) Bayne, T. (2012) Unity of Consciousness, Oxford University Press.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Analitik Marksizme Neden İhtiyacımız Var? – Chris Dillow

Önceki Makale

Neden Kavramı Üzerine – Bertrand Russell