Mary: Bir Fizikalizm Kurbanı[1]
Çağdaş Analitik Felsefe’de fizikalizme karşı derin bir darbe olarak görülen bilgi argümanı oldukça ses getirmiş ve çürütülmek için ortaya konan karşı-argümanlar oldukça geniş bir literatür oluşturmuştur. Günümüzde de devam eden bu tartışmalar zihin felsefesi alanına pek çok katkıda bulunmuşlardır. İlginçtir ki bilgi argümanının en popüler biçimi yine bir fizikalist olan Frank Jackson tarafından ortaya konmuştur. Jackson, bugünlerde ortaya attığı iddiayı savunmuyor olsa da bu argüman kendisine pek çok yandaş bulmuş ve fizikalist karşıtı iddialarını sürdürmede yine pek çok filozofa ilham kaynağı olmuştur. Ben de bu yazımda bu filozoflardan ilham ve destek alarak bilgi argümanı lehine bir tutum takınacağım. 1. Bölümde argümanı tanıtıp, argümanın kendi açımdan uygun gördüğüm revize edilmiş biçimini sunacağım. 2. Bölümde bilgi argümanına karşı ortaya konulmuş olan Tanışıklık Hipotezi’ni ana hatlarıyla tasvir edip, bu tezin Mary durumunu açıklamak için zorunlu koşulları sağlayıp yeterli koşulları sağlamadığını iddia edeceğim. 3. Bölümde Yeni Bilgi/Eski Olgu tezini tasvir edip, savunduğu iddiaların ve varsayımların göründüğü kadar umut vaat edici olmadığını ortaya koymaya çalışacağım.
1.1-Bilgi Argümanı nedir?
Bilgi argümanı Frank Jackson tarafından, farklı fizikalist teorilerin müşterek iddiası ve değeri olan “eksiksiz fiziksel bilgi, eksiksiz bilgidir”[2] iddiasının yanlışlığını göstermek amacıyla ortaya atılmış bir düşünce deneyidir. Jackson’ın bu düşünce deneyindeki ana tezi, bilinç deneyimlerinin fiziksel-olmayan nitelikler içerdiğini gösterip, elde edilebilecek tüm bilgilerin ve var olan tüm olguların fiziksel olmadığını ortaya koymaktır. Ona göre bir deneyimin nasıl olduğunu bilmek (knowing what it is like[3]) o deneyim hakkında elde edilebilecek fiziksel bilgilerin dışındadır ve nesnel olarak bilgisine erişilemeyecek bir olgudur. Jackson’ın ortaya attığı tez için verdiği meşhur örneğe bakalım:
Mary siyah-beyaz bir odada doğmuş ve büyümüş, siyah-beyaz renkler dışında herhangi bir renge maruz kalmamış, siyah-beyaz kitap ve monitörler aracılığıyla dersler görmüş oldukça zeki bir bilim insanıdır. Mary bu odada geçirdiği süre boyunca fizik, fizyoloji, nörofizyoloji alanlarında ünlü bir otorite haline gelmiş ve nörofizyoloji hakkında eksiksiz bilgi sahibi olmuştur. Mary’i bu odada mahsur tutan bilim adamları bir gün onu dışarı çıkarmaya karar vermişlerdir. Mary dışarı çıktığında onu ilk karşılayan kırmızı bir güldür. O, renk görme üzerine tüm nöral ve fizyolojik nedenleri ve işlevleri fiziksel olarak bilmesine rağmen kırmızı gördüğünde yeni bir şey öğrenmiştir: Kırmızı görmenin nasıl bir şey olduğunu. Elde edilen bu yeni bilgi -fenomenal nitelik bilgisi- dış dünya hakkında yeni bir olgu (fact) hakkındadır. Bu olgu ise kırmızı görmenin nasıl bir şey olduğudur. Mary’nin daha önce odasında eksiksiz fiziksel bilgiye sahip olmasına rağmen ilgili olgusal bilgiyi elde edememiş olmasının sebebi, Jackson’a göre, kırmızı görme deneyiminden edindiği bilginin fenomenal olmasıdır. Fenomenal bilgiler fenomenal niteliklerden ve ancak sübjektif bir yolla elde edilebilirler.
Jackson’ın diğer bir yazısında şu önemli unsuru eklemektedir: Fenomenal doğrular a priori akıl yürütmeyle fiziksel olgulardan çıkarılamazlar. Yani Mary eksiksiz fiziksel bilgisiyle fenomenal nitelikleri yalnızca akıl yürütmeyle elde edebilseydi fenomenal niteliklerin fiziksel olgulara indirgenmesi mümkün olurdu. Ancak Mary odasındayken bunu başaramamaktadır. Dolayısıyla fizikalizm yanlıştır.
1.2- Düşünce deneyinin argümantasyonu ve gerekli görülen yorumlar
Jackson düşünce deneyini şu şekilde argümantatif hale getirmiştir:
(1) Mary (salınmadan önce) diğer insanlar hakkında bilinebilecek tüm fiziksel şeyleri bilmektedir.
(2) Mary (salınmadan önce) diğer insanlar hakkında bilinebilecek her şeyi bilmemektedir (Çünkü o salındıktan sonra onlar hakkında bir şey öğrenir).
O halde,
(3) Diğer insanlar (ve kendisi) hakkında fizikalist hikâyenin dışında kalan birtakım doğrular vardır.[4]
Orijinal metinde geçen “Know” fiili birtakım filozoflar tarafından “belirsiz” ve “tek anlamlı olmayan” şeklinde nitelendirilmekte[5] ve bu durum, argümanın bir kusuru olarak görülmektedir. Ayrıca inanmak, bilmek, arzu etmek gibi önermesel tutumlar (propositional attitude) bir önerme içinde kullanıldığında, önermenin “intensional fallacy”e düşme riski vardır. Bununla beraber ilgili hataya düşmese de bu içerikleri barındıran önerme ve önerme bütünlerinde Leibniz’in yasası[6] geçersiz kabul edilir. İlgili kusurlardan arındırılmış ve daha açık ifadelerle yorumlanmış olduğunu düşündüğüm iki argümanım şu şekildedir:
Epistemik Argüman
(Önerme1) Ö1– Mary salınmadan önce diğer insanların görsel deneyimiyle ilgili üçüncü-şahıs bakış açısından bilinebilecek tüm fiziksel olguların (facts) bilgisine sahiptir.
Ö2– Birinci-şahıs bakış açısından bir renk deneyimlemek, üçüncü-şahıs bakış açısından renklerin fizyolojik etkilerini bilmekten farklıdır.
O halde,
(Sonuç1) S1– Mary henüz bir renk deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunun bilgisine sahip değildir.
Ö3– (Ö2’den) Renkli bir nesnenin sübjektif deneyimi, kişiye deneyimle ilgili yeni düşünceler (thoughts) kazandırır. (Kırmızı deneyimlemek işte böyle bir şeydir!)
Ö4– Bir deneyimle ilgili yeni bir düşünce elde etmek, özneye deneyime dair yeni önerme/önermeler kurmasını sağlar.
Ö5– Bir deneyime dair kurulabilecek yeni önermeler, ilgili deneyime dair özne tarafından öğrenilmiş yeni olgusal bilgiler demektir.
O halde,
S2– Öznenin sahip olduğu sübjektif deneyimler, ona renk deneyimine dair yeni olgusal bilgiler kazandırır.
O halde, (S1 ve S2’den)
S3– Salındıktan sonra sübjektif bir deneyim yaşayan Mary, odasında sahip olmadığı yeni olgusal bilgiler elde etmiştir.
Ontolojik Argüman
Ö1– Mary salınmadan önce diğer insanların renk deneyimiyle ilgili üçüncü-şahıs bakış açısından bilinebilecek tüm fiziksel olguların bilgisine sahiptir.
Ö2– Birinci-şahıs bakış açısından bir renk deneyimlemek, üçüncü-şahıs bakış açısından renk deneyimlerinin fizyolojik sonuçlarını bilmekten farklıdır.
O halde,
S1– Mary henüz bir renk deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunun bilgisine sahip değildir.
Ö3– Bir rengi sübjektif olarak deneyimlemek, o rengi deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmektir.
Ö4– Bir renk deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek, renk deneyimiyle ilgili yeni bir olgudur.
Ö5– Mary ilk renk deneyimini elde ettiğinde, eksiksiz fizik bilgisine rağmen daha önce bilmediği bir olgu öğrenecektir.
O halde,
S2- Renk deneyimiyle ilgili fiziksel-olmayan olgular vardır.
O halde, (S1 ve S2’den)
S3– Fizikalizm yanlıştır.
İki argüman şeklinde sunmamın sebebi, ikisinin nihai sonuçlarının farklı iddialar barındırıyor olmasındandır. İkinci argümanın sonucu ontolojik bir iddia barındırmaktadır ve eğer söz konusu sonuç doğruysa, fizikalizm çürütülmüş demektir. Ancak birinci argümanın sonucu yalnızca epistemolojik bir iddia barındırmasından dolayı argümanın sonucu fiziksel-olmayan olguların varlığını reddetmekle bağdaşabilir.[7]
Mary’nin Odası düşünce deneyine yöneltilen itirazlar, isabetli ve doğru olduğunu düşündüğüm bu argümanlar üzerinden değerlendirilecektir. Şöyle ki: aşağıda işlenecek olan itirazların bu argümanlarda hangi önermeye ve neden yapılmış oldukları gösterecek ardından itirazın geçersiz olduğunu ortaya koymaya çalışacağım. Zihinde tutulması gereken başlangıç bilgileri verildikten sonra artık eleştirilere geçebiliriz.
2.1- Tanışıklık Hipotezi[8]
Jackson’ın argümanına gelen diğer bir itiraz olan Tanışıklık Hipotezi (bundan sonra TH), Mary’nin odasından çıktıktan sonra elde edeceği bilginin ne olgusal bilgi ne de nasıl-bilgisi olmadığını yalnızca tanışıklık bilgisi olduğunu savunur. Mary odasında sahip olduğu eksiksiz fiziksel bilgiyle beraber dışarı çıkıp kırmızı bir renk deneyimlediğinde elde edeceği tek yeni şey bu deneyimin kırmızı niteliğiyle tanışıklığı/acquaintance olacaktır. Tanışıklık bilgisi, nasıl-bilgisi ve olgusal bilgiden farklıdır. Russell’a göre, bir şeye dair algısal yolla ve dolaysız farkındalıkla, herhangi bir çıkarım aracılığı olmadan elde ettiğimiz bilgiler tanışıklık bilgileridir. Önümdeki klavyeye dair elde ettiğim farkındalık bana klavyenin tuşlarının şeklinin ve renginin tanışıklık bilgisini verir.[9] Conee’ye göre ise birisinin bir şeyi tanışıklıkla bilmesi için, kişinin bileceği şey ile farkında olması mümkün olan en dolaysız bir yolla aşina olması gerekir.[10]
Mary’nin, odasında bir renk deneyimlemeye dair eksik olduğu tek şey deneyimin niteliğinin bilgisidir. Conee’ye göre ise nitelikler olgu değillerdir. Niteliklerin görünüşünden bihaber olmak da özel bir olgudan ya da olgusal bilgiden bihaber olmak demek değildir.
Bir nitelikten bihaber olmak bir olgudan bihaber olmak demek değildir. Olgusal bilgi doğruların bilgisidir, niteliklerin değil… Bir kişiye bir nitelik yabancı olduğunda o kişi nitelikten bihaber demektir. Bir nitelikten bihaber olmak için o nitelikte tanışık olmamak yeterlidir. Bir niteliği bilmek o nitelikle tanışmak demektir…[11]
Conee nitelik bilgisini, tabiri caizse, indirgeyip tanışıklık bilgisiyle özdeş kılmıştır. Bununla beraber Mary’nin elde ettiği yalnızca bir nitelik bilgisi değil aynı zamanda bir niteliği deneyimlemenin nasıl bir şey olduğudur. Kırmızı bir şey deneyimlemenin nasıl olduğunu bilmek nitelik temelli olduğu için ilgili deneyimi bilmek ve bilmemek arasındaki fark yalnızca tanışıklıkla ilgili bir meseledir.
…bir deneyimin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek o deneyimle tanışık olmakla özdeştir.[12]
Bu veriler neticesinde Mary, odasındayken hakkında bilgi sahibi olmadığı fenomenal kırmızılıkla odasından çıktıktan sonra tanıştığında, yani bu niteliği deneyimlediğinde, yalnızca bir nitelik deneyimlemiş olacak ve bu deneyim ona kırmızı görmenin nasıl bir şey olduğunu öğretecektir. Mary tanıştığı nitelikle birlikte yeni bir olgu ya da olgusal bilgi öğrenmiş olmayacak yalnızca bu niteliğin tanışıklık bilgisini elde etmiş olacaktır.
2.2- Aydınlatmalar
Bir deneyimi yaşamak, deneyimin sahip olduğu nitelikle tanışmak bu deneyimi bilmek için neredeyse yeterlidir. “Neredeyse” yeterlidir çünkü dikkatsizce ve hızlıca deneyimlenen bir niteliğin bilgisi ile tanışılmamış olabilir. Örneğin; renkler hakkında bir araştırmam sırasında daha önce hiç tanışmadığım bir rengin görüş alanıma girmesi, ancak dikkatimi ona yöneltmemiş olmam onunla tanışmış olmama rağmen bana o rengin sahip olduğu niteliğin bilgisini vermeyecektir. Bir rengin sahip olduğu niteliği bilmek için o niteliği deneyimlerken aynı zamanda niteliğin farkında olmam ve ona yönelmem gerekmektedir.[13] Bir niteliği deneyimlemek kişiye o niteliği hatırlama ve tasavvur etme yetenekleri katmasına rağmen, bu yetenekler Conee’nin yazısında Yetenek Hipotezi’ne[14] yönelttiği gibi bir deneyimin nasıl olduğunu bilmek için zorunlu değil şartlı (contingent) araçlardır. Tanışıklık bilgisi ideal/optimal bilişsel bir başarı gerektirir. Bir deneyimin nasıl olduğunu bilme için gerekli olan tek şey deneyimin dikkatli farkındalığıdır.[15] Bu dikkatli farkındalık ise gerekli olan ideal bilişsel başarıdır.[16]
Peki, Mary odasından çıkıp dikkatli bir şekilde niteliği deneyimlediğinde, bu nitelikle oluşan tanışıklık olgusal bir bilgi sağlamamasına rağmen, niteliği deneyimlemenin beyin üzerinde yarattığı etki ve sonuçlar olgusal bilgi sağlamazlar mı? Sıradan bir kişi için bu durum olgusal bilgi sağlayacak olsa da Mary eksiksiz fiziksel bilgisi vasıtasıyla bu neden ve sonuçların hepsinin bilgisine önceden sahip olduğu için onun elde edeceği yeni bir olgusal bilgi söz konusu değildir.
Önceki bölümde de değinildiği gibi Mary odasından çıktığında, TH açısından da birtakım değişimlere uğrayacaktır. O, eksiksiz fiziksel bilgisine rağmen kırmızı renginin nasıl göründüğünü bilmemektedir. İlk kırmızı deneyimini yaşadığında sahip olduğu tanışıklık, kırmızının nasıl göründüğü bilgisini verecektir ve önceden sahip olmadığı bir bilgi elde etmiş olacaktır. Tekrar vurgulamak gerekirse, ortada bir değişim vardır ancak bu değişim dünyayla ilgili yeni bir yargıya sebebiyet vermez, yalnızca bir niteliğin görünüşünün öğrenilmesidir.
Conee’nin tanışıklık tanımıyla konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmak için yazısındaki bir örneği aktaralım: Birisinin Brad Pitt’i “bilmesi” için, Brad Pitt’e duyusal araçlarıyla etraflı bir biçimde aşina (familiar) olması, onu ve tavırlarını görmesi, yeterlidir. Birisinin bir kişinin farkındalığına sahip olması için bundan daha temel bir yol yoktur. Aynı şey fenomenal nitelikler için de geçerlidir. Niteliklerin neden olduğu tüm etki ve sonuçların olgusal bilgisine sahip olmam, bana o niteliği deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunun bilgisi vermeyecektir. Bir şehri tanışıklıkla bilmem için o şehri duyularımla algılayıp bunun farkında olmam gerektiği gibi, bir niteliği deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmem için de onu duyularımla algılayıp bunun farkında olmam gerekir. Mary’nin bir niteliği deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmesi, bir kişinin tanışıklıkla bilinmesi durumu ile paraleldir.[17]
Son olarak Conee, savunduğu tezin metafizik açıdan tarafsız olduğunu, herhangi bir metafizik ima içermediğini vurgulamaktadır: Bir niteliği deneyimlemek bir nöral ağ durumu da olabilir, ruhun deneyimlediği fiziksel-olmayan bir nitelik de olabilir. Ona göre bu tez fizikalizmi, doğrudan, ne içerir ne de dışlar.[18]
2.3- İtiraz
Conee hipotezine yöneltilebilecek olan muhtemel bir eleştiriyi yazısında şu şekilde sunmaktadır: Mary fenomenal kırmızıyla ilk kez karşılaştığında bu nitelik hakkında daha önce sahip olmadığı doğru düşüncelere ulaşacaktır. Bu doğru düşünceler fenomenal kırmızıya atfedilen niteliklere, onunla ilgili bazı deneyimlerin doğru olma niteliği gibi, dayanır. Fenomenal kırmızılıkla ilgili bu düşünceler yenidir çünkü Mary bunlara odasından ulaşacak konumda değildir. Yeni doğru düşünceler ise fenomenal kırmızılığa dair yeni doğru bilgileri içerirler. Neticede Jackson’ın tezi doğrudur.
Cevap: Bir düşünceye dair yeni bir sunuş biçimine sahip olmak o düşünceye yeni atıf yapma yollarına sahip olmak demektir. Bir düşünce için yeni bir sembolümüz varsa, o düşünceye atıfta bulunmak için yeni bir yolumuz var demektir. Açıkçası aynı düşünce, yeni bir biçimde sembolize edilebilir.[19] Yani Mary’nin elde etmiş olacağı yeni bir düşünce değil, aynı düşünceye dair yeni bir atıf yapma yoludur.
Conee’nin tezine sadık kalmadığını düşünsem de sunmuş olduğu cevabın görüşüyle tutarlı olduğunu varsayıyorum. Bununla beraber onun iddiasının doğru olduğunu, yani Mary’nin gerçekten de fenomenal nitelikle tanıştığında, fenomenal niteliğe dair yeni bir düşünce ya da olgusal bilgi elde etmediğini, dahası Conee’nin de kabul ettiği gibi bir rengin görünüşünün olgu olmadığını da varsayıyorum. Ayrıca bu iddiaya Russell’ın da belirttiği, bir şeye dair tanışıklığın kendisinin önermesel olmadığını-yani doğruluk değerine sahip olmadığını- da ekliyorum. Tüm bu kabullere rağmen, Mary’nin bu rengi ilk kez deneyimlemesinin sonucunda elde ettiği yeni bir bilgi vardır: O, ilk renk deneyiminden sonra yalnızca fenomenal kırmızıyla tanışmış değildir; aynı zamanda bir renkle tanışmanın nasıl bir şey olduğuyla da tanışmıştır. Rengin görünüşü doğruluk değerine (truth-value) sahip olmasa da, bu görünüşün vesile olduğu “Şu an kırmızı görüyorum.” durumu ya da önermesiyle olan tanışıklık çok açık ki doğruluk değerine sahiptir. Bununla beraber bu ifade Conee’nin itiraz edeceği gibi fenomenal kırmızıyla değil, benimle ilgili bir önermedir. Mary’nin sahip olduğu eksiksiz fiziksel bilgi, odasındayken böyle bir görünüşün tanışıklığının bilgisini sağlayamayacağı için ona bu önermeyi doğru olarak kurmasına müsaade etmeyecektir. Sonuç olarak tanışıklık tezi Mary’nin durumunu açıklamak için gerekli olan deneyim şartını sunsa da yeterlilik koşullarını sağlamamaktadır. Conee’nin epistemik argümanımın 4. Öncülüne yönelttiği itirazın bu şekilde savuşturulmuş olduğunu düşünüyorum.
3.1- Yeni Bilgi/Eski Olgu
Sunmuş olduğum iki hipotez “knowledge” kavramının eşsesli olmasından yararlanıp, Mary’nin epistemik gelişimini olgusal bilgiden bağımsız olarak göz önünde bulundurmuşlardı. Bu bölümde sunacağım tez ise, Mary’nin olgusal bilgi elde etmesinin aslında fizikalizme zarar vermediğini iddia edecektir. Mary odasından çıktığında gerçekten de renk deneyimine dair yeni olgusal bilgiler elde edecektir. Peki, bu nasıl savunulabilir?
Terence Horgan’ın 1984’deki yazısı[20] Yeni Bilgi-Eski Olgu/New Knowledge Old Fact (bundan sonra YB) tezinin ilk savunucusu olarak kabul edilebilir. Horgan, Mary’nin odasından çıktığında eksiksiz fiziksel bilgisine rağmen yeni olgusal bilgi elde edeceğini savunmaktadır. Şöyle ki; Mary odasındayken üçüncü-şahıs bakış açısından bilinebilecek tüm fiziksel olguların bilgisine sahiptir. Bunu, sarih fiziksel bilgi(explicitly physical information) ifadesiyle karşılamaktadır. Bu bilgi türü insan görüsü hakkında teorik olarak bilinebilecek bilgilerin tümünü kapsamaktadır. Mary dışarı çıktığında ise kırmızı niteliğine dair yalnızca birinci-şahıs bakış açısından erişilebilecek yeni birtakım olgusal bilgiler elde edecektir. Örneğin, odasındayken olgun bir domatesin kırmızı niteliğinin insan beynindeki fiziksel etki ve sonuçlarını bilirken; kırmızı niteliği ilk kez deneyimlediğinde artık bu niteliğin fenomenal bilgisine de sahip olacaktır, “Olgun domates görmek bu niteliğe sahiptir.”[21] gibi. Dolayısıyla Mary, kırmızı niteliğine dair yeni olgusal bilgi elde edecektir.[22]
Horgan’ın iddiası, Mary’nin yalnızca sübjektif şekilde epistemik olarak erişebileceği “bu nitelik” fenomenal kavramının, odasındayken hakkında bilgi sahibi olduğu aynı niteliğe referans edeceğidir. Yani teorik biçimde elde edilemeyecek olan bu bilgi sarih fiziksel bilgi olmasa da, ilgili bilginin hâsıl ettiği kavramın fiziksel bir niteliğe referansta bulunmadığını iddia edecek geçerli gerekçelerimiz yoktur. Bu tür bilgiye ise ontolojik fiziksel bilgi(ontologically physical information) demektedir. Sarih ve ontolojik fiziksel bilginin kullandığı kavramlar aynı olmasa da –ki fizikalizm böyle bir tek tip kavramcılığı zorunlu görmemektedir- atıfta bulunulan nitelikler fizikseldir. Horgan tezini şu analojiyle açıklamaktadır:
Lois Lane, Superman’in uçabildiğini bildiği halde Clark Kent’in uçabildiğini bilmemektedir. Aşağıdaki iki cümle farklı bilgiler içerse de aynı nesneden bahsetmektedirler:
(1) Superman uçabilir.
(2) Clark Kent uçabilir.
Superman, Clark Kent olsa da Superman’in uçabildiği bilgisiyle Clark Kent’in uçabildiği bilgisini birbirinden ayırmamız gerekmektedir. Benzer şekilde fenomenal kırmızılık fiziksel bir nitelik olsa da, biz; (i) olgun domates deneyimlerinin sahip olduğu ilgili niteliğe dair fiziksel olarak yapılan tanımla verilen bilgi ile (ii) Mary’nin “Olgun domates görmek bu niteliğe sahiptir” önermesinin bilgi içeriğini birbirinden ayırmalıyız.[23]
Mary tek bir fiziksel niteliğe dair iki farklı kavrama sahip olabilir. Hatta odasından çıktığında, önceden sahip olmadığı yeni bilgiler de elde etmiş olabilir. Ancak hala aynı nitelikten/olgudan bahsetmektedir. Değişen, yalnızca bakış açısıdır.
3.2- Aydınlatmalar
YB tezinin bu biçimi “Fenomenal Kavram Stratejisi” olarak da bilinir. Bu stratejiye göre qualia, kavramlaştırılabilir ve bu kavramlar analiz edildiğinde aslında fiziksel kavramların ve kavramlaştırılmış qualia olan fenomenal kavramların aynı nitelikten bahsediyor olduğu, yalnızca epistemik erişimlerinin farklı olduğu iddia edilmektedir. Tek fark, fiziksel kavramlar objektif iken, fenomenal kavramlar sübjektiftir. Bu kavramsallaştırma yanında YB tezinin kabul etmesi gereken, ve ettiği, bir sonuç da fenomenal kavramların a priorik bir biçimde fiziksel kavramlardan çıkarılamayacağıdır. Yani, biz fiziksel kavramları analiz ederek fenomenal kavramlara, ek bir deneyimsel bilgi olmadan, ulaşamayız.
Epistemik boşluk (epistemic gap) olarak adlandırılan bu problem öznel ve nesnel nitelikler ya da kavramlar arasında epistemik bir boşluk olduğunu ve, tabiri caizse, ikisinin yakasının bir araya getirilemeyeceğini savunmaktaydı. Bereket versin ki fizikalistler bu problemi aştılar ve Fenomenal Kavram Stratejisi bunun en başarılı örneği gibi görünüyor. Epistemik bir boşluk gerçekten var. Ancak bu, Fizikalistler için hiçbir problem teşkil etmiyor! Asıl mesele epistemik boşluğun ontolojik bir boşluğa yol açmasının önlenmesinde yatıyor.
Ek olarak, Horgan’ın tezinde savunduğu Superman ve Clark Kent isimlerinin arasındaki bilgi içeriği farklılığı, Fregean, aynı zamanda bir bakıma Russellean, bir görüş olan epistemik bağlam inançlarında ortaya çıkan eşreferanslılık problemine dair anlam-gönderge (sense-reference) ayrımından ilham almaktadır.[24] Artık demode bir görüş olan tanım teorisi ve türevleri bu yazının konusu olmasa da, Horgan’ın benimsediği bir görüş olması itibarıyla bahsetmiş bulunmaktayım.
3.3- İtiraz
Öncelikle fiziksel kavramlar ve fenomenal kavramların analizinin bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum: Fiziksel kavramlar; betimlenebilen, objektif bir biçimde ele alınabilen, bilinmeleri için deneyime ihtiyaç duymayan nitelikler hakkındaki kavramlardır. Burada kırmızı niteliğini düşünce deneyimiz için önemli olduğunu düşünerek ve renklerin tanımlanabilir oldukları görüşünü varsayarak örnek vermek istiyorum, eğer kabul edilmezse sıcaklık(heat) örneği daha açık ve ikna edici olabilir. Bir domatesin sahip olduğu kırmızı niteliği fiziksel kavramlar ve araçlarla, dalga boyu gibi, tanımlanabilirler. Fenomenal kavramlar ise tam aksine; betimlenemeyen, yalnızca öznel bir biçimde ele alınabilen ve bilinmeleri için deneyime ihtiyaç duyan niteliklere işaret eden kavramlardır. Kırmızı bir domatesin deneyimlenmesi sonucunda elde edilen kırmızı-qualenin sağladığı fenomenal kavram örnek olarak verilebilir.
Domatesin kırmızılığı niteliğini fiziksel bir şekilde ele alalım. Bu tür fiziksel kavramlarda referans, dış dünyaya yapılmaktadır. Yani kendisi için kullanmış olduğum bir isim, dış dünyadaki bir nesneye atıfta bulunur. Aynı nesneye dair farklı şekillerde atıfta bulunabileceğim için de bu nesneye dair sunum şekilleri(mode of presentation) ortaya koyabilirim. Örneğin; Burak’ın önündeki masanın üzerinde duran domates ya da x bahçesinin y dalındaki domates, gibi. Bunlar bu nesnenin Frege’ci anlamda anlamını (sense) oluştururlar ve ikisi de, öyle varsayalım ki, aynı nesneye atıfta bulunurlar. Yani Clark Kent ve Superman aynı referansın iki farklı anlamıdır ve fiziksel kavramlar oldukları için bu şekilde bir sunum tarzı bu nesneler için uygun olacaktır.
Ancak benim domatesin kırmızılığına dair edindiğim deneyim, yalnızca benim tarafımdan referansta bulunulabilir görünmektedir. Vurgulamak istiyorum ki elde etmiş olduğum fenomenal kırmızılık artık domatesin kırmızılığından farklı bir şeydir. Bu kavram benim zihnimdeki, onu algıladığımda yalnızca benim erişim sağlayabildiğim bir deneyimin mahsulüdür. Ben kırmızı görmenin nasıl bir şey olduğuna dair elde ettiğim deneyime atıfta bulunuyorum. Zaten, sadece domatesin kırmızılığına atıfta bulunuyor olsam böyle bir problem ortaya çıkmazdı. Yani, demek istiyorum ki bu kavram aslında dışarıdaki bir nesneye değil, benim bu deneyime ait bir zihin durumuma atıfta bulunmaktadır. Dolayısıyla, ancak ve ancak benim içebakış eylemimle farkına varabileceğim ve atıfta bulunabileceğim bir niteliktir. Peki, edindiğim bu tek bir deneyime(token) ait fenomenal kavram betimlenebilir bir kavram mıdır? Öyle görünüyor ki bu öznel deneyim ne betimlenebilir ne de bir sunum şekli vasıtasıyla kendisine atıfta bulunulabilir. Aynı kavram ya da ismin sunum biçimine sahip olması demek, o kavram ya da isme birden fazla şekilde atıfta bulunabilme durumuna sahip olması demektir. Fenomenal bir kavrama dair bir sunum biçimine sahip olamam çünkü bu kavrama herhangi bir vasıta ile değil direkt olarak sahip oluyorum, deneyimle. Öyle ki, bir sunuş biçimine sahip olsa bile bu, hangi referans teorisindeki doğruluk değerini sağlayabilecektir?
Papineau’nun vurgulamış olduğu kullanım-bahis(use-mention) ayrımına dair fizikalizm karşıtlarının işlediklerini iddia ettiği bir hatadan da bahsetmek istiyorum.[25] Papineau, bir niteliğe dair fenomenal olarak kullanılan bir kavramın aynı nitelikten fiziksel bir kavram tarafından da bahsedilebileceğini, dolayısıyla iki kavramın da aslında aynı niteliğe atıf yapmış olacağını iddia etmekteydi. Ortaya konan tezde, eğer doğruysa, fenomenal kavramın kullandığı nitelik ile fiziksel kavramın bahsettiği nitelik aynı olmadığından dolayı, kullanım-bahis ayrımına dair işlenmiş bir hata olmadığını düşünüyorum.[26]
Sonuç olarak tekrar vurgulamak istiyorum ki, fenomenal kavramlar ve fiziksel kavramlar YB tezinin savunucularının iddia ettiği gibi aynı nitelikten bahsediyor gibi görünmemektedirler. Fiziksel kavramlar, harici dünyadaki bir niteliğe belirli sunum biçimleri yoluyla atıfta bulunurlarken, fenomenal kavramlar aynı niteliğin elde edilen deneyimine atıfta bulunmaktadırlar. Yani fiziksel süreçte bir tanım ve tanıma uyan birtakım sözcükler söz konusuyken; fenomenal süreçte içebakış ve farkındalık işlemektedir. Bunun sonucu olarak ise yalnızca epistemik bir boşluktan değil ontolojik bir boşluktan da bahsetmemiz gerekmektedir. Fiziksel ve fenomenal kavramlar arasındaki fark yalnızca kavrama erişim farkı değil, aynı zamanda ilgilendikleri nitelik farkından da kaynaklanmaktadır.
Epistemolojik argümanımın sonucunu kabul etmekle birlikte ontolojik argümanın 4. önermesine getirmiş olduğu itirazın bu şekilde savuşturulmuş olduğunu düşünüyorum.
Sonuç
Birtakım itiraflarda bulunmak istiyorum: Fenomenal kavramların aslında var olup olmadığı konusunda bazı şüphelerim bulunmakta. Bu şüphelerin sebebi ise fenomenal bir kavramın analiz edilip edilemeyeceğinin problemli olması. Ancak bu yazı bu şüphelerin tartışılacağı bir yer değil gibi görünüyor. Bu yazıda ana amacım Fenomenal Kavram Stratejisi’ni savunanların ön kabulleriyle bir cevap sunmaktı. Buna ek olarak altını çizmek istiyorum ki zihin-beden ayrımına dair tartışmaların kalbi epistemik değil, metafizik düzeyde atmaktadır. Sunmuş olduğum savunmaların hipotezleri çürütmüş olduğu varsayılsa bile, zihin-beden ayrımına dair köklü düalist savunmalar daha temel, yani metafizik iddialarla yapılmalıdır. Son olarak yazımda değinmediğim, ancak düalist görüşü savunmamın ana etkeni olan sebebi de belirtmek istiyorum; sezgi. Kripke’nin de dediği gibi; “Bir kişi herhangi bir şey hakkında sezgiden daha kesin hangi delile sahip olabilir bilmiyorum.”[27]
KAYNAKÇA
Churchland, Paul M. “Reduction, Qualia, and the Direct Introspection of Brain States”. The Journal of Philosophy 82/1 (Ocak 1985), 8. https://doi.org/10.2307/2026509
Conee, Earl. “Phenomenal Knowledge”. Australasian Journal of Philosophy 72/2 (Haziran 1994), 136-150. https://doi.org/10.1080/00048409412345971
Forrest, Peter. “The Identity of Indiscernibles”. The Stanford Encyclopedia of Philosophy. 2016. https://plato.stanford.edu/archives/win2016/entries/identity-indiscernible/
Fürst, Martina. “Qualia and Phenomenal Concepts as Basis of the Knowledge Argument”. Acta Analytica 19/32 (Mart 2004), 143-152. https://doi.org/10.1007/s12136-004-1006-7
Fürst, Martina. “What Mary’s Aboutness Is About”. Acta Analytica 26/1 (Mart 2011), 63-74. https://doi.org/10.1007/s12136-010-0120-y
Horgan, Terence. “Jackson on Physical Information and Qualia”. The Philosophical Quarterly 34/135 (Nisan 1984), 147. https://doi.org/10.2307/2219508
Jackson, Frank. “What Mary Didn’t Know”. The Journal of Philosophy 83/5 (1986), 291. https://doi.org/10.2307/2026143
Kripke, Saul A. Naming and Necessity. Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 2003.
Lewis, David. Papers in Metaphysics and Epistemology. Cambridge University Press, 1. Basım, 1999. https://doi.org/10.1017/CBO9780511625343
Lewis, David K. Philosophical papers. New York: Oxford University Press, 1983.
Margalit, Avishai. Meaning and Use: Papers Presented at the Second Jerusalem Philosophical Encounter April 1976, 2005. https://doi.org/10.1007/978-1-4020-4104-4
Nida-Rümelin vd. “Qualia: The Knowledge Argument”. The Stanford Encyclopedia of Philosophy. 2019. https://plato.stanford.edu/archives/win2019/entries/qualia-knowledge/
Papineau, David. “Physicalism, Consciousness and the Antipathetic Fallacy”. Australasian Journal of Philosophy 71/2 (1993), 169-183. https://doi.org/10.1080/00048409312345182
Russell, Bertrand – Skorupski, John. The Problems of Philosophy. Oxford: Oxford Univ. Press, Reissued., 2001.
[1] Bu yazı Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Mustafa Burak Coşkun’un bitirme çalışmasıdır.
[2] Bilinebilecek tüm fiziksel bilgilerin elde edilmiş olması demek, bilinebilecek tüm bilgilerin elde edilmiş olması demektir. Asıl metinde “complete” olumlu yapıdaki bir kelimeyle kullanılmış olmasına rağmen, olumsuz yapıdaki “eksiksiz” kelimesiyle çevrilmesinin sebebi aynı kelimenin Türkçe’de olumlu kelimelerle anlamının karşılanmadığını düşünmemden dolayıdır.
[3] Ham hisler, ya da bir deneyimin nasıl olduğunu bilmek de denebilir.
[4] Frank Jackson, “What Mary Didn’t Know”, The Journal of Philosophy 83/5 (1986), 293.
[5] Paul M. Churchland, “Reduction, Qualia, and the Direct Introspection of Brain States”, The Journal of Philosophy 82/1 (Ocak 1985), 23.
[6] İlgili yasayı detaylı incelemek için bkz. Forrest, Peter, “The Identity of Indiscernibles”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (2016).
[7] Nida-Rümelin vd., “Qualia: The Knowledge Argument”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (2019), 6.
[8] Earl Conee, “Phenomenal Knowledge”, Australasian Journal of Philosophy 72/2 (Haziran 1994), 136-150.
[9] Tanışıklık bilgisinin geniş anlatımı için bkz. Bertrand Russell – John Skorupski, The Problems of Philosophy (Oxford: Oxford Univ. Press, 2001), 25-33.
[10] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 144.
[11] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 140.
[12] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 140.
[13] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 141-142.
[14] David K. Lewis, Philosophical papers (New York: Oxford University Press, 1983); David Lewis, Papers in Metaphysics and Epistemology (Cambridge University Press, 1999).
[15] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 142.
[16] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 145.
[17] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 145.
[18] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 147.
[19] Conee, “Phenomenal Knowledge”, 146.
[20] Terence Horgan, “Jackson on Physical Information and Qualia”, The Philosophical Quarterly 34/135 (Nisan 1984), 147.
[21] Horgan burada fenomenal kavramların demonstrative olduğunu varsayıyor gibi görünmektedir. Ancak yazısında bununla ilgili açık bir iddia bulunmamaktadır.
[22] Horgan, “Jackson on Physical Information and Qualia”, 151.
[23] Horgan, “Jackson on Physical Information and Qualia”, 151-153.
[24] Bu görüşe dair etraflı bir eleştiri için bkz. Avishai Margalit, Meaning and Use: Papers Presented at the Second Jerusalem Philosophical Encounter April 1976, 2005, 239-283.
[25] David Papineau, “Physicalism, Consciousness and the Antipathetic Fallacy”, Australasian Journal of Philosophy 71/2 (1993), 177.
[26] Görüşlerinden faydalandığım metinler için bkz. Martina Fürst, “Qualia and Phenomenal Concepts as Basis of the Knowledge Argument”, Acta Analytica 19/32 (Mart 2004), 143-152; Martina Fürst, “What Mary’s Aboutness Is About”, Acta Analytica 26/1 (Mart 2011), 63-74.
[27] Saul A Kripke, Naming and Necessity (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 2003), 42.