/

Hayek, Liberalizm ve Sosyal Bilgi – Lawrence J. Connin

4837 görüntülenme
91 dk okuma süresi
Kualia Analitik Felsefe

Kualia Analitik Felsefe

HAYEK, LİBERALİZM VE SOSYAL BİLGİ

Hayek, Liberalism and Social Knowledge

LAWRENCE J. CONNIN

Çeviren: Muhammed Emin Uygur

Özet

Nobel ödüllü F.A Hayek, uzun kariyerini klasik liberalizmi, serbest piyasayı, sosyal hayatı planlamaya ve büyük “rasyonaliteleri” tanıtmak isteyenlere karşı savunarak geçirdi. Bu çalışmanın göstermeye çalıştığı üzere, Hayek’in piyasa liberalizmi savunması sosyal bilgi teorisine, liberal prensiplerin ve süreçlerin bizim bu bilgiyi kullanmamızdaki sınırlı yeteneklerimizle nasıl en iyi şekilde baş edilebileceğine dayandırılmıştır. Kendisi, merkezileştirilmiş karar verme mekanizmalarının cazibesiyle, cehaletimizin üstesinden gelip direnerek ve piyasa mekanizmasının keşif sürecini kabul ederek başa çıkabileceğimizi savunmaktadır. Diğer klasik liberalizmi savunma çabalarının aksine, Hayek tamamıyla yeni bir altyapı olarak bilgi temelini önermektedir. Marx’ın çalışmasını ekonomi temelli sosyoloji şeklinde adlandırılabilirse, Hayek’in çalışmasını da epistemoloji temelli politika teorisi olarak adlandırılabilir. Ancak kendisinin epistemolojik savunması, yöneltmiş olduğumuz saldırılara karşı kapitalizmi korumak için başlatılmış bir hareket miydi, yoksa liberal düzenin korunmasını savunmak için inkar edilemez bir temel mi sağlamıştır?

Abstract

The Nobel prizewinner F. A. Hayek has spent his long career defending classical liberalism and the free market from those wishing to introduce planning and greater “rationality” into social life. As this study tries to show, Hayek’s defence of market liberalism is predicated on his theory of social knowledge and how liberal principles and processes are best suited to cope with our limited ability to utilize this knowl edge. He argues that we can cope best with our ignorance by resisting the temptations to set up centralized decision-making mechanisms and by accepting the discovery procedure of the market mechanism. Unlike other attempts to defend classical liberalism, Hayek offers a radically new knowledge-based foundation. If Marx’s work could be labelled an economically-based sociology, Hayek’s work could be labelled an epistemologically- based politics. But is his epistemological defence simply an ideological move to defend against attacks levelled at capitalism, or has he provided an indisputable foundation to justify the maintenance of liberal orders?

Giriş

Batı liberal geleneği insan aklının, insanlık halleriyle çelişen durumlarda her derde deva bir ilaç olabileceğine dayanırdı. Sosyal çalışmalar ve uygulanan yöntemlerde adaletsizlik, önyargı ve insanların çektikleri acılar insan aklına başvurularak azaltılabilir veya yok edilebilirdi. Harold Laski’nin The Rise of Eurepean Liberalism adlı klasik eserindeki “Liberal doktrin, yeni yöntemlerin felsefi bir savunmasıydı…” ifadesi de akla dayanmaktadır.[i]

            Laski’nin ifadesine göre liberalizm 17. Yüzyılın başında, tümü yeniden gözden geçirilmiş olması gereken, toplumun ekonomik temellerine, soyluların iddialarına, hukuk sistemine ve yönetim alışkanlıklarına karşı toplu bir saldırı başlattı ve tehlikeli bir varsayımda bulunulacak olursa gelenek kötü olarak temsil edildi. Bu çağ akıl çağıydı ve filozoflar rasyonel kritisizmin silahını özgürlüğün iyi, onun doğasını kısıtlamanın kötü olduğunu ifade etmek için kullandılar. Yaşamla ilgili bireysel kişilik haklarını kendi kavramlarını oluşturmasını kısıtlayan her şeyden kurtarmak için çabaladılar.[ii]

            Klasik Liberalizm, kişisel özgürlük ya da özerklik seviyelerinin artışı ile toplumun bir bütün olarak gelişeceği görüşündedir. Bu görüşe göre bireyler kendi hedeflerine ulaşma yolunda ilerleyebilmek, herkes için geçerli olan özgürlüklerin ihlal edilmemesi için uygulanan yasaklamaları sadece bilinen ve evrensel olma koşulunu koyarak sınırlandırmak ve tek bir otoritenin koşulları zorla kabul ettirmesine müsaade etmekten ziyade herkes için olumlu sonuçlar ortaya çıkarmak maksadıyla kendi yöntemlerini terk ederler. Erken dönem liberalizm düşünürleri ise, insanların nasıl yaşaması gerektiğini belirlenirken eski kafalı gelenek ve göreneklere bakılmaması gerektiğine, aklın insan gelişiminde aydınlatıcı bir rol üstlendiğine, gelişimi kontrol ettiğine ve şekillendirdiğine inanıyorlardı. Voltaire’in de dediği gibi, “Eğer daha iyi kanunlar istiyorsan elindekileri yak ve yenilerini yap”. Cesur ve kibirli görünen bu ifadede ima edilen şey, toplumsal kanunların –hali hazırda bulunan karmaşık geleneksel yöntemleri körü körüne takip etmeden-  yeniden yapılandırılmasında aklın şüphesiz daha iyi bir iş çıkaracağına olan inançtır.

            Liberalizm öğretisi, toplum yönetimi metotlarındaki akıldışı ve efsanevi fikirlerden kurtulup gerçekten toplumun nasıl yönetilmesi gerektiğini araştırma yoluna koyulduğumuzda ilk olarak toplun yeniden inşa sürecinin akla uygunluğunun kontrol edilmesi ve insanlığın başına bela olmuş eski problemlerin çözülmesinden başlanması gerektiğini öne sürer. Fakat bu durumda bir hurafeden kurtulalım derken bir başkasına bağlanmış olmadık mı? Aklın yasaları tasarlama ve şekillendirme konusunda bize rehberlik etmesi başka bir tehlike değil midir? Klasik liberalizm düşünürü F.A. Hayek’in bu sorulara verdiği cevap kesin surette evettir.

            Modern liberalist ve sosyalist görüşlerin pek çoğu insan aklının gücü hakkında tehlikeli ve eleştirel olmayan iki ana yanlış anlaşılma üzerine temellendirilmiştir: Birincisi sosyal bilginin gerçek mahiyeti hakkında çarpıtılmış bir anlayış, ikincisi insanlık medeniyetinin oluşumundaki kültürel evrimin gerçekleşme süreci hakkında hatalı bir algıdır. Bu makalenin amacı Hayek tarafından ortaya konmuş bu temaları keşfetmek ve liberal gelenek bağlamında eleştirel bir incelemeye tabi tutmaktır.

            Hayek liberalizm geleneğini sosyal düşünce ve rasyonalizm şeklinde iki ana kategoride tanımlamaya çalışmıştır[iii]. Bu gelenek, ilk olarak Descartes, Rousseau, Comte gibi Fransız düşünürlerde görülmeye başlansa da, Jeremy Bentham ve öğrencileri tarafından kurulan İngiliz faydacı geleneği tarafından ortaya konmuştur. Hayek’in düşüncesine göre bu düşünürler modern sosyalistlere ve toplumsal yasaların yeniden yapılandırılması hususunda büyük fikirler ileri süren ve sosyal adaleti yerine getirmek için ekonomik plan yapma çağrısında bulunan reformist liberallere çoğu yönden birbirlerine benzerler. Hayek’in Kartezyen ya da yapısalcı rasyonalizm olarak adlandırdığı bu gelenek, onun iddiasına göre, aklın insanların lehine olan toplumsal düzenlemeler ve yasalar tasarlayabileceği fikrine dayanmaktadır ve rasyonalizmin naif bir hali gibidir. O, İnsan aklının üzerindeki yeniden inşa edilmesi planlanan toplumun verilerini kavrama, analiz etme, anlamlandırma ve bu verilerden faydalanma hususundaki yanlış kanaatlerden dolayı sosyal mühendislik üzerinde abartılı bir algı oluştuğunu ifade etmektedir. Hayek’e göre yapısalcılar problemler karşısında akla başvurmaktan hiç çekinmezler ve bu konuda kendilerinden emindirler fakat akli gücümüzün doğasında var olan ve aşılması mümkün olmayan sınırların varlığını kabul etme konusunda isteksizdirler.

            Hayek’in çalışmalarının ana teması, düşünürlerin vaat etmiş olduğu hedeflere ulaşabilmemiz için gereken bilgiyi elde etme hayalinin gerçekçi olmadığı ve mantıksal olarak imkansız olduğuna dair tartışmalardır. Hayek’in Nobel ödülü kazanmış olan “bilgi hilesi” ifadesi hayatı boyunca üzerinde çalıştığı bu tema üzerine zikredilmiştir. O bu ifadesinin başlığı altında geçmiş iki yüzyılın en büyük düşünürlerinin ileri sürmüş olduğu “aslında sahip olmadığımız, toplumu istediğimiz yönde şekillendirebilmemize olanak sağlayan bilgiyi ve gücü elinde bulundurduğumuz” inancını tartışır[iv]. İsteklerimizi yerine getirebilmek için kasten meydana getirdiğimiz olayların ne ile sonuçlanacağını asla tam olarak bilemeyeceğimizi savunur. Toplumsal veriler, doğa bilimlerinde alışık olduğumuz veriler gibi değildirler. Toplum düzenine dair bilgiler paramparça, dağınık ve durmaksızın değişen bir haldedirler; belirli kişiler tarafından ortaya atılmış olup onlar için bir anlam ifade ederler ve bundan dolayı da subjektiftirler.

            Hayek, rasyonalizmin bu türünün karşısına kıyas olarak bugün İskoç ahlak felsefecileri olarak bilinen bir İngiliz geleneği olan ve kökenleri 18. Yüzyıla dayanan diğer bir liberal düşünce geleneği olan eleştirel rasyonalizmi koyar. David Hume, Adam Smith, Bernard de Mandeville ve Edmund Burke gibi pek çok kayda değer kişiyi ve kıta felsefesinden Benjamin Constant, Alexis de Tocqueville ve Immanuel Kant gibi pek çok filozof ve sosyal gözlemciyi bu ekolün içerisinde zikredebiliriz. Bu toplum teorisyenleri Kartezyen rasyonalizminin ve Bentham’cı sosyal planlamanın cazibelerine karşı dirençliydiler ve aklı septisizmin ortaya attığı mübalağalı iddialara karşı koruyorlardı. Onların insanlık hakkındaki yeni anlayışları medeniyet tarihindeki en büyük ürünlerin insan fiilleri sonucu oluştuğunu ortaya koyuyordu. Diller, ahlaki yasalar ve muhtelif ekonomik tertibatlar, karmaşık düzenler oluşturmak üzere detaylıca çalışan bir yaratıcı tarafından tasarlanmamıştı. Bunlar sosyal evrim sonucu plansız şekilde ortaya çıkan oluşumlardı. Yaşam mücadelesiyle başa çıkmada yeni yöntemler deneme hürriyetine kavuşan insanlar farklı farklı yöntemler deneyip, avantaj ve dezavantajlarının farkına varıp kıyaslayarak en iyi olanlara ulaştılar.

            İnsanlığın gelişimi için büyük düşünceler üreten yapısalcıların aksine eleştirel rasyonalistler, tarihteki en verimli adımların büyük ölçüde planlanmamış olduğunu anlamışlardı. İnsanların oluşturduğu yeni düşünce ve pratikler, meydana getireceği ilerleme ve gelişimin sağlayıcı unsurlarının farkında olmadan, oldukça talihli bir şekilde ortaya çıkmış olmalıydı.

            İnsanların genel ekonomik refah düzeylerini iyileştiren yeni fikirleri, metotları ve teknikleri deneme konusunda özgür olan ekonomik aktörler geliştirmek için çalışan İskoç ahlak felsefecileri, Spontane düzeni ilk fark eden düşünürlerdir. Adam Smith’in ifade ettiği gibi, modern dünyada ulusların zenginliği devletin belirli bir düzeni dayatmasıyla değil, her bireyin kendi hedeflerine ulaşmak için sarf ettiği çabanın umumi bir kar getirmesi sonucu meydana gelir. Smith’in “görünmez el” olarak ifade ettiği pek çok gelişime kapı aralayan bu fenomen planlanamaz ve öngörülemezdir. Eleştirel rasyonalistler, söz konusu gelişimin arka planını ve insanın bu gelişimdeki etkisini, akli bir düzen olmadığını özellikle belirterek, anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

            Hayek’in çalışması, “rasyonel bir tasarımla oluşturulmuş özgür ve refah dolu bir düzen”  şeklindeki iddialı düşünceden vazgeçilmesi gerektiği görüşünün bir devamı niteliğindedir. O’nun çalışması, cehaletle nasıl baş edeceğimizi öğrenmemiz ve mükemmel olamayan aklımızın kusurlarıyla yüzleşmemizde liberal piyasa araçlarının, hukuki yasaların ve meşruti hükümetin bize nasıl yardımcı olduğunun farkına varmamız gerektiğini hatırlatmaktadır

Epistemoloji ve Politika

            Bilgi teorileri ve politika arasındaki ilişki ilk bakışta uzakmış gibi görünebilir fakat pek çok modern düşünür bu ilişkiyi oldukça ciddi bir şekilde ele almışlardır. Örneğin Thomas Spragens The Irony of Liberal Reason adlı eserinde bu konuya değinmiştir. O, insanların politik meselelerde epistemolojik değerlere önem verdiğini ve güvenilir bilginin kaynağı ve özellikleri hakkındaki varsayımlarımızın politik meselelere karşı takındığımız tavrın şekillenmesinde son derece etkili olduğunu ifade eder[v]. Roberto Mangabeira Umger de Knowledge and Politics adlı eserinde aynı noktaya parmak basarak bilgi ile politika arasındaki ilişkinin bize tuhaf göründüğünü fakat politik düşüncede sorulacak temel sorunun “neyi bilebilirim?” sorusu olması gerektiğini söylemiştir[vi]. Kısaca ifade etmemiz gerekirse, eğer sosyal mevcudiyetimizi daha iyi anlamak ve eleştirel biçimde incelemek istiyorsak bilgi ve politika arasındaki bağlantıları iyice çalışmış ve bütünleştirmiş olmalıyız.

            Hayek’in klasik liberalizm ilkeleri sosyal bilginin doğal temelleri üzerine bina edilmiştir. Eğer O’nun sosyal bilginin kısıtlı, parça parça ve geçici olduğu şeklindeki açıklamaları doğruysa, sosyal bilginin bu karakteristik özelliklerini kullanarak sosyal, politik, ahlaki ve ekonomik yaşantımız hakkında pek çok yeni çıkarım yapılabilecektir. Belirttiğine göre,  liberal teşekküllerin ve pratiklerin düşünce yapısı hayatımız boyunca sürekli karşı karşıya olduğumuz cehalet ile mücadele etmemizde bize yardımcı olmaktadır.

Aynı zamanda Hayek hiç şüphesiz Kantçı bir bilgi teorisine sahiptir[vii]. İnsan aklının dış dünyayı anlamlandırmasına olanak sağlayan apriori kategorilere yada zihinsel kavramlara sahip olduğumuz görüşünü destekler. Aklın adeta dış dünyadaki objelerin birer yansımasını barındıran basit bir ayna gibi olduğu görüşüne de karşı çıkar. The Primacy at the Abstract adlı makalesinde şöyle der,

“Bilinçli deneyimlerimizdeki… somut parçacıkların ana merkezde yer aldığını ve soyutlaştırmaların onlardan kaynaklanır gibi göründüğünü göz ardı etmek istemem. Ancak bu öznel deneyim bana ilgilendiğim problemin kaynağıymış gibi görünüyor… Kısacası iddia ettiğim şey, detayları algılayabilmesi için zihnin soyut işlemleri gerçekleştirme kapasitesine sahip olması ve bu kapasitenin bilinçli farkındalık hakkında konuşmadan çok daha önce ortaya çıkması gerektiğidir. Bizi çalıştıranın ne olduğunu açıklamak istediğimizde, parçacıklara net konumlarını veren düzeni bir bütün olarak kontrol eden soyut ilişkilerle başlamamız gerektiğidir.[viii]

            Hayek, Kant’ın izinden giderek, dış dünyadaki uyarıcıları idrak etme ve anlamlandırma yeteneğinin mantıken apriori ve güvenilir olan zihinsel kategorilerinin ya da algılama kurallarının olması gerektiği görüşünü kabul eder ve bazı noktalara eklemelerde bulunur. Pek çok bilgi teorisi ya aklın sürekli olarak dış dünyadaki objeleri algılıyor olduğunu ya da tüm insanların aklının çeşitli evrensel ve değişmez esaslara göre çalıştığını öne sürerek bilgiyi bazı kesinlik ve güvenilirlik ilkelerine dayandırmaya çalışırken Hayek üçüncü bir seçenek önermiştir. Çevremizdeki dünyayı anlayabilmemizi sağlayan aklımızın soyut kategorilerinin apriori olduğunu kabul eder fakat bu kategorilerin dış dünyadan bağımsız olmadığını düşünür. Hayek’in iddiasına göre aklın sınıflandırma ekipmanı, aklın kendisinden gelen uyarıcılarla işlemektedir ve aklın bilişsel haritaları yaşanan olayların türü, sayısı, yoğunluğu ve diğer olaylarla ilişkisi ile kendisini yeniden yapılandırmaktadır.

            Bu teoriye ilk kez Hayek’in The Sensory Order adlı eserinde değinilmiştir. Onun tarifiyle insan aklı içten gelen uyarıcıları yorumlayan sinirsel kablolardan oluşmuş bir psikolojik santral gibidir. Sınıflandırma araçlarımız duyularımızdan gelen uyarımlar ve tecrübeler ile algılanması güç bir şekilde tanımlanmıştır. Tüm geçmiş tecrübelerimiz algılanmıştır ve gelecekte yaşayacağımız tecrübeleri sınıflandırma ve anlamlandırmada yardımcı olması için santralde bir araya getirilmiştir. Her ne kadar tüm insanlarda ortak ve değişmez olan aprioriler vasıtasıyla bazı sınırlar çizilmiş olsa da Hayek, bireylerin kişisel tecrübelerinin eşsizliğinden dolayı bu sınırların önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini ifade etmiştir.[ix] Bu görüşün önemli noktası, insan aklının bilişsel işlemlerden gelen dinamik, değişken ve subjektif olan bilgi üzerine çalışma konusunda kararlı olduğu iddiasıdır. Daha sonra da görüleceği üzere bu nokta, Hayek’in diğer alanları üzerine inşa edeceği temel nokta olacaktır.

Geniş Çaplı Düzende Bilgi

            Her ne kadar farklı zihinler aynı bilişsel mekanizmaya sahip olsalar da bireysel farklılıklar meydana gelmektedir. İmkanlar çoğaltılmış, derinleştirilmiş ve faydalı hale getirilmiş olsa bile bilgi yalnızca belirli bir kabileden uzağa hareket edildikçe yayılmaktadır. Küçük topluluklarda bireyler grup dayanışması ile diğerlerinden izole bir biçimde hayatta kalmayı başarabilirler lakin muhtemelen gelişemeden, yaşam standartlarını iyileştirmek için yeni metotlar geliştiremeden son derece kısıtlı bir biçimde yaşarlar. Toplulukların kaynaşması, fikir ve uygulamaların diğer topluluklarla paylaşılması, insanların bakış açısının genişlemesine vesile olmaktadır. Küçük kabileler ya da geniş aileler, daha büyük ve sayıca daha fazla olan topluluklara boyun eğerler ve kendilerini yönlendiren ahlak kuralları, gelenek ve göreneklerinde büyük değişimlere uğrarlar. Bireyler arasındaki etkileşim kişisel olma özelliğini yitirir ve birbirlerini daha öncesinde tanımayan kişiler arasında bir değiş tokuş haline dönüşür. Zaten bu da etkileşimin ihtiyaç duyduğu özgür ve spontane düzendir.

Geniş çaplı bir düzende her biri sayısız şey hakkında edinilmiş sayısız bilgi parçacığına sahip olan bireyler ve bu bilgi parçacıklarını büyük bir probleme dönüştüren süreçler vardır. Tamamıyla rasyonelleştirilmiş bilginin merkezileştirilmesi bu durum üzerine üretilmiş yaklaşımlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşım başta doğa bilimlerinin disiplinleri olmak üzere pek çok alanda uygulanabilmektedir. Özellikle ekonomi ve benzeri alanlarda merkezileşme ve bilginin merkezi kullanımına dayanan bu metot, refahı sağlama ve gelişim göstermede başarısız olmaktadır. Hayek’in ekonomi alanındaki çalışması, yarar sağlanılabilen bilgilerin problemleri ve ekonomik planlamadaki karmaşık ikilemlerin etkileyici bir tutumla değerlendirilmesi bakımından uzun zamandır dikkatleri üzerine çekmektedir. “Ekonomi ve Bilgi” başlıklı makalesinde sosyal araştırmalardaki sorunun “farklı zihinlerdeki çeşitli sonuçlar meydana getirebilecek bilgi parçacıkları eğer bilinçli olarak bir araya getirilip bir yere varılmak istenecekse, hiç kimsenin sahip olamayacağı üstün bir yönetici akıl bilgisine ihtiyaç duyulması” olduğunu ifade etmiştir.[x]

Planlamacılar ekonomik olayların cereyanının yönetiminde etkili olacak bilginin, mühendislik problemlerini çözmede kullanılan bilgi gibi kolayca elde edilebilir olduğunu zannettiler. Fakat söz konusu bu bilgi sürekli değişim halindedir. Ekonomik veriler hiçbir zaman yoğunlaşmamış ve bütünleşmemiş bir formda olduğu ve bireylerin sahip olduğu tamamlanmamış ve sıklıkla birbiriyle çelişir durumdaki dağınık bilgi parçacıları şeklinde münferit olarak var olduğundan dolayı ileri sürülenler olağan dışı problemlerdir.[xi] Buradan konuyla ilgili bilgiye hiçbir kişinin tümüyle doğuştan sahip olamayacağı sonucuna varılmaktadır. Mademki bu şartlar kaçınılmazdır, o halde hiçbir bireyin ya da planlama grubunun bilgeliğinden de söz edemeyiz. Hayek, ekonomistlerin bilgi hileleri ile körleşmiş olmadığını ve bireylerin, hedeflerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduklarını kullanma özgürlüklerini onlara verecek olan dağınık, eksik ve çoğunlukla kendi içinde çelişen bilgilerin nasıl en iyi şekilde üzerinden gelineceğinin farkına varacaklarını öne sürer. Bu başa çıkılması zor problem nedeniyle vergi tahsil etme, değer biçme ve ekonomik bilgiyi tam zamanında kullanma sorumluluğu planlamacılara yüklenmiştir.

            Hayek ve akıl hocası Ludwig von Mises 1930’larda ulusların ekonomisinin, piyasa mekanizmasının eline bırakılmadan merkezi olarak planlanması gerektiği şeklindeki sosyalist planlama münakaşasında yer almışlardı. Hayek, iddiasının epistemolojik bir nitelik taşıdığını anlamamız için “Pazar sistemi planlanmış bir ekonomiden daha fazlasıdır, çünkü sistemi düzenleyen, büyük bir ekonominin ihtiyaç duyacağı keşif, iletişim ve parçacık halindeki bilgileri kullanma işlemlerini her zaman daha iyi uygulayabilmelidir. Planlanmış bir ekonominin işleyebilmesi için planlamacıların ani ekonomik bilgi değişimi durumunda hemen gereğini yapabilmesi gerekmektedir” ifadelerine bakmamız yeterli olacaktır. Hayek’in belirttiği üzere,

            “Merkezi yönetimin, piyasanın sağladığı kaynakların kullanımındaki etkililiğinden söz edemememizin asıl nedeni, herhangi bir büyük toplumun ekonomik düzeninin, belirli durumların binlerce ya da milyonlarca bireyin arasında genişçe yayılmış olduğu bilgisinin değerlendirilmesine dayanıyor olmasıdır… Piyasa ve fiyatların rekabetçi kararlılığı, üretken birimlerin bireysel yöneticilerine, planlarını sistemin geri kalan düzenine uydurmak için ihtiyaç duydukları bilgiyi yoğunlaştırılmış biçimde ileterek bir yöntem sunmuştur.[xii]

            Parçalar halinde bulunan ekonomik bilginin önemli kısımlarını keşfetmek ve kullanılabilir hale getirmek için bir çeşit “keşif prosedürüne” ihtiyaç vardır. Hayek bunu şu şekilde açıklar,

            “Piyasa ve fiyat mekanizması, bu anlamda hem bilinen herhangi bir mümkün sistemden daha fazla durumun kullanılmasını hem de yaşadığımız dünyanın sürekli değişen durumlarına adaptasyonunu geliştiren daimi keşiflerin teşviğini sağlayan bir tür keşif yöntemi sağladığını anlamaktayız. Tabi ki bu adaptasyon asla muhteşem değildir… ancak hangi yolla olursa olsun nasıl meydana getirileceğini bildiklerimizden çok daha iyidir.[xiii]

            Karmaşa, bireyleri özel seçenekler, alışverişler ve temel koşulların getirdiği avantajlara cevap verecek esnekliği kazandıran bir prosedüre ihtiyaç duyar.[xiv] Hareket etme özgürlüğü ve bilgiyi arama teşviki pazar düzeninin olmazsa olmazıdır.

            Hayek sosyalist planlamacılara karşı olan münazarayı kazandıysa da bu zafere gerek kalmamıştı, zira bu mesele ikinci dünya savaşının hemen ardından politik bir hale büründü. Politikacılar, bürokratlar, gazeteciler ve diğer fikir önderleri serbest piyasaya karşı gelmeye başladılar ve politika uzmanlarının dikkatini piyasadaki kaosu rasyonelleştiren ekonomik kaldıraçlara çektiler. Savaş sonrası dünya ekonomik yöntemde, hükümetlerin ekonomik meseleler için düzenli bir kontrol mekanizması vaadeden Keynesçi yaklaşıma büyük bir hevesle kucak açmıştı. Bu noktada Hayek, savaşın çok çeşitli problemlere sebep olduğunun ve liberal düzenin savunulması için ekonomiden farklı alanlarda fikirler geliştirilmesi gerektiğinin farkına varmıştı. Hayek, aklın modern standartları aşılanmış yetenekli entelektüellerin pek çoğunun piyasa düzeni hakkında öne sürdüğü iddiaları niçin hala reddetmekte olduklarının sorulması gerektiğini anlamıştı.

            Hayek The Fatal Conceit adlı eserinde problemi çözemediğini lakin çözüme çok yaklaştığını ifade eder. İfadesine göre geleneksel ahlak ve kapitalizmin uygulamaları, bilimin perspektifindeki günümüz aklın ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır.[xv] Bu perspektif spontane piyasa düzeninin işleyişini askıya alan mekanizmaları reddetmektedir. Bunun bir sonucu olarak da geleneksel ahlak ve serbest piyasa akıl ve bilim dışı olarak belirlenmiştir. Rasyonalizm, empirisizm, pozitivizm ve utilitarizmden doğan yeni “bilimsel ruh” baskın paradigma haline gelmiştir. Hayek, Anthony Quinton’un yolunu takip ederek modern bilimciliğin “dört atlısını” şu şekilde açıklar:

            “Rasyonalizm, tümdengelimsel veya tümevarımsal deneyim ve sorgulama dışında bir şeye dayandırılmış inançların kabul edilebilirliğini reddeder. Empirisizm, bilgiyi ifade ettiği öne süren bütün ifadelerin deneyim gerekçesine bağlı olarak kısıtlı olduğunu savunur. Pozitivizm, gözlemlenebilir fenomenlerin bir arada var oluşunu ve sürekliliğini tarif etme açısından tüm doğru bilgilerin bilimsel olduğu şeklinde tanımlanır. Ve utilitarizm, eylemin doğruluk kriteri olarak kendinden etkilenen herkesin acısını ve zevkini ele alır.[xvi]

            Modern bilimin ifadelerinden 4 adet test ortaya koymak mümkündür. Birincisi, empirik ifadelerle desteklenmiş, bilimin kabul gören ilkelerinin kullanımını meşrulaştırmayan bir şeyi takip etmek mantıksızdır. İkincisi, anlaşılmayan bir şeyi takip etmek mantıksızdır. Üçüncüsü, tamamıyla ilerleme amacı taşımadıkça bireysel bir süreci izlemek mantıksızdır. Dördüncüsü, tam olarak ilerlemeye katkı sağlayıp sağlamayacağı bilinmese bile faydalı olduğu bilinen ve gözle görünür etkileri olmayan bir şeyi yapmak mantıksızdır.[xvii] Hayek’in ifadesine göre bu koşulların sıkıntısı, hiçbirisinin bilginin sınırları olabileceği ve bilimin en önemli vazifesinin de bu sınırları keşfetmek olabileceği farkındalığını barındırmamasıdır.[xviii] Geniş çaplı düzenlerin nasıl meydana geldiğine, nasıl korunduğuna, bu geleneği oluşturan ve koruyan gelenekleri yıkmanın doğuracağı sonuçlara karşı meraksız oluşu “bilimciliğin hataları” şeklinde ifade etmiştir.[xix]

            Netice itibariyle Hayek, insana modern düşüncenin yeteri kadar eleştirel olmadığını düşündüren söz konusu dört prangayla bağlanmış hedef kitlesinden dolayı klasik liberalizmin savunmasının çoğunlukla başarısız olduğunu düşünmüştür. Modern akla göre liberalizm, tüm makul teorilerin geçmesi gereken dörtlü test aşamasından başarısız sonuç aldığı için irrasyonel görünmektedir. Ayrıca pek çok modern düşünür insan aklında herhangi bir sınır olduğunu fark etmek ve kabullenmek konusunda zorluk yaşamaktadır ve gelenek-göreneklerin yapısındaki kültürel evrimin değeri ve önemi hususunda da oldukça çekingen davranmaktadır. Bu kapsamlı bilimcilik, insan hayatı üzerinde evrimleşmiş olan sosyal ve kültürel süreçlerin tarih boyunca nasıl yeniden yapılandığı konusunda oldukça septiktir. Basitçe ifade etmek gerekirse bu bakış açısına göre “20. Yüzyılın temel bakış açısına aykırı düşen” liberal düzenin mantığının açıklanması ve savunulması gerekmektedir.[xx]

            Hayek’e göre problem, sosyal teorileri değerlendirirken biyolojinin evrimsel gelişim paradigması dururken,  fiziğin paradigmalarının kullanılmış olmasındadır. Hayek kültürel evrimin biyolojik evrimden farklı olduğunu dile getirirken şunu ifade etmiştir:

            “evrimin, biyolojinin yanı sıra kültürel, önceden kestirilemeyen olaylara karşı devamlı bir adaptasyon süreci olduğuna dikkat çekmektedir… (ve bu yüzden) evrim teorisi bizi hiçbir zaman gelecekteki evrimi akılcı bir şekilde tahmin edip onu kontrol edebilecek pozisyona getiremez. Tüm yapabileceği, karmaşık yapıların bir düzeltme aracını kendi içlerinde nasıl taşıdıklarını (ki bu araç daha ileri evrimsel gelişmelere yol açar ancak bu gelişmelerin kendileri doğaları gereği kaçınılmaz bir şekilde tahmin edilemezdir) göstermektedir.[xxi]

            Biyolojik evrimdeki doğal seçilimin ve meydana gelişin planlanamaz ve olayın gerçekleşmesinin ardından farkına varılabilir olduğu koşullarının daha önce zikredilen 4 testten geçmiş olması gerekmez. W.W. Bartley’in ifade etmiş olduğu gibi,

          “Bu açıdan bilim tümüyle gayri meşru ve yersizdir. Körü körüne bir deney, tüm kanıtların ötesine geçen cesur bir tahminden ibarettir. Meşrulaştırılması sorunu alakasızdır… mesele daha çok, mutasyonun ya da yeni teorinin yaşayabilirliğidir.[xxii]

            Bu ifade, yeni mutasyonun (ya da sosyal sürecin) nasıl geliştiğini ve nasıl hayatta kaldığını göstermektedir. Biyoloji bilimlerinde “hayatta kalmak, hayatta kalanı haklı çıkarmaz”, bu her zaman geçerlidir. Ama Bartley’in de dediği gibi “ bu süreç hakkıyla ayakta kalan varyasyonlarla başlar”.[xxiii] Hayek’e göre bu durum aynı şekilde sosyal süreçlerde ve onu desteklemek için geliştirilen teorilerde de geçerlidir.    

            Hayek’in liberalizmin modern düşüncenin ortaya koyduğu testleri geçemeyeceği iddiasını kabul ettiğimi düşünelim, peki rasyonalizm, pozitivizm, utilitarizm ve empirizm gibi diğer ideoloji ve teoriler bu testleri geçebilecek donanıma sahip midirler? Peki ya sosyalizmin düşünce sistemi liberalizmin geçemediği bilimciliğin dört ilkesinden geçebilecek midir? Ayrıca bu testten geçilip geçilemediği biyoloji ya da fiziğe göre mi belirlenmektedir? Liberalizm, modern düşünürlerin teorik uygunluk adına hüküm vermek için standartlar belirlerken kendilerini fizik ya da mühendisliğin paradigmalarına hapsettikleri için mi başarısız olmuştur? Hem hakim hem de savcı yanlış paradigmalarla yönlendirildiği için liberalizme adil bir yargılama yapılamamıştır, bu, Hayek’in klasik liberalizmin niçin modern düşünürlerin ilgisini çekmediğini açıklamak için ortaya koyduğu bir tezdir.

            Hayek bu problemi entelektüel camianın zihinde yer edinmiş sosyal mühendisliğe başvurarak açıklamıştır.[xxiv] Entelektüeller iyi sonuçlar doğuran sosyal haklar ve ekonomik kaldıraçları bulma ve destekleme konularında kendilerini kısıtlanmamış hissettiler. Hayek’in öne sürdüğü üzere,

            Eğitimli bir kişi ne kadar daha zeki olursa, o kişinin rasyonalist olma ihtimali değil, aynı zamanda sosyalist görüşlere sahip olma ihtimali de yükselir. Ve bizler zeka basamaklarına tırmandıkça sosyalist inançlarla karşılaşma ihtimalimiz artar. Rasyonalistler zeki ve entelektüel olmaya yatkındırlar; zeki ve entelektüeller de sosyalist olmaya yatkındırlar.[xxv]

            Modern entelektüel dünyaya toplumsal problemleri yok etme fikri aşılandığından dolayı modern bakış açısı toplumcudur. Ne yazık ki toplumsal problemlerin kökünü kurutmak için fiziksel dünyanın problemleri ile uğraşırken kullandığımız metotlardan çok daha farklılarına ihtiyaç vardır. Hayek’in hedefi “görünmez el mühendisliği” adıyla anılacak farklı bir bakış açısı ortaya koymaktı.

            Ama ilk olarak Hayek’in neden rasyonalizm, empirisizm, pozitivizm ve utilitarizmin bakış açılarını “ölümcül kibir” olarak adlandırdığını düşünmeliyiz. İlk bakışta herhangi bir kişinin ya da toplumun hayat planlamasının Hayek’in modern düşünceye dayandırdığı prensipler çerçevesinde organize edildiği ortadadır. Hangi aklı başında insan, fiillerinin pek çoğunu apriori bilgiye dayandırmak istemez ki? Benthamite, bireylerin fiillerinin sonucunu düşünmesi hususunu dikkate alarak, sadece tehlikeli adımları önlemek için bile olsa, sürekli başarısız olan sosyal politikaları formülize edebilmek için bir hesap geliştirmeye çalışmıştır. O’na göre harekete geçmeden önce belirli bir fiilin etkileri hakkında veriler elde edebilmek için bireylerin fiillerini ön teste tabi tutmak empirik olarak gayet mantıklıdır.

            Bu can sıkıcı problemlere ek olarak bir soru daha kalıyor. Hayek’in modern düşünenin özelliklerine yönelik eleştirisi rakiplerini destekler bir nitelik mi taşıyordu? Hayek’in kınamaya çalıştığı özellikleri, “İrrasyonalizm”, “kör inanç”, “anti pozitivizm” ve “faydasızcılığın” dikte ettiklerine göre mi düşünmeliyiz? Hayek’in ne kastettiğini açıklığa kavuşturmak için biraz yardım iyi olacaktır.

            Hayek ilk olarak, bireylerin etrafımızdaki dünyayı ele alan söz konusu düşünme biçimlerini bir kenara bırakmaları gerektiği kanaatinde değildir. Fiillerimizin bizi nasıl etkileyeceğini hesaplamalı ve onları mantıklı olasılıklar çerçevesinde planlamalıyız. Yakın gelecek üzerine hesap ve planlama yapmak bireylerin başarının anahtarı olarak gördüğü bir stratejidir ve bu stratejinin toplumsal olarak daha geniş bir biçimde kullanılması pek çok sınırlandırmayı da ortadan kaldıracaktır. Daha büyük ve kompleks toplumsal oluşumları inceledikçe çok daha fazla çeşitte empirik yaklaşımla karşılaşırız. Örneğin çiftçiler fazla mısır ekmenin, gereken iş gücü ve elde edilecek mahsulü artıracağını bilirler, mahsulü satışa sunarsa da daha çok para kazanacaklarını umabilirler. Ama serbest piyasaya sahip büyük ekonomik ortamlarda münferit çiftçiler üretimi artırmak için yaptıklarının, eğer diğer çiftçiler de benzer hesabı yaparlarsa, fiyat üzerinde olumsuz bir etki yaratacağını anlamayabilirler. Bireysel planlamalar geniş çaplı düzenlerde pek çok problemi beraberinde getirecektir. Çünkü bilinmeyen pek çok olay ve fiilin bizleri nasıl etkileyeceğini her zaman öngöremeyebilir, hakkında ön bilgi sahibi olamayabiliriz. Küçük bir toplulukta büyük ölçüde kesinlikle hareket etmek mümkündür, fakat değişkenler artmaya başladıkça belirsizlikler de gittikçe artmaktadır. Böyle bir ortamda sosyal mühendis, düşüncenin metotlarıyla yeterince ele alınamayan ya da çözülemeyen bir vazife ile karşı karşıya kalmıştır. Doğa bilimlerinin metotları doğa bilimlerine ilişkin fenomenlerde uygulanabiliyor olsalar da, onların sosyal dünyadaki kullanışlılığı düşündüğümüzden çok daha fazladır. Fakat küçük topluluklardan (mikro) büyük olanlara (makro) gittikçe bu metotların elverişliliği istikrarlı bir şekilde azalır. Bu faydalar aynı zamanda rasyonel bir şekilde planlanan toplumsal neticelerin önüne de geçebilir. Bu noktanın farkına varılmıştır fakat sosyal yeniden yapılandırmanın telaşı içindeyken unutulabilecektir.

            İkincisi, Hayek’in bizden istediği şey, irrasyonel tutumlara bağlanmamamız ve düşünürken körü körüne inanca sahip olmamamızdır. Bunu belirtmek için modern düşüncenin niteliklerine karşı abartılı ifadeler kullanmıştır. Elbette ki niyeti bu düşünce metotlarını düşünmeden hızlıca reddetmekten çok, modern düşüncenin toplumsal uygulamalardaki sınırlılıklarına dikkat çekmek ve dikkate almayanları, hiçbir sınır tanımayanları eleştirmektir. Hayek problemlerin, bilgimizin sınırlı olabileceğinin ve toplumsal alanda insan aklının bazı sınırlarla çevrili olabileceğinin dikkate alınmamasından kaynaklandığını ifade etmektedir.[xxvi]

            Bu durumda bazı sorular hala cevaplanmayı beklemektedir. İlki toplumsal konular hakkındaki bilgileri en iyi şekilde nasıl elde eder ve kullanışlı hale getirebiliriz? Sosyal çalışmalarımızı nasıl değerlendirebiliriz ve onların işlevlerini daha etkili hale getirmek için ne yapabiliriz? Toplumsal konularda rasyonalizm, pozitivizm ve faydacılığın (utilitarianism) nitelikleri sınırlıysa bunlarla ne yapabiliriz, neyi değiştirmeliyiz?

            Hayek’e göre bilgi “büyük oranda dağınık, farklı ve genelde birbiriyle uyuşmayan, iletişim halindeki milyonlarca insanın etkileşimi sonucu ortaya çıkar”.[xxvii] Çoğu kullanışlı bilgi, doğası gereği merkezi birikime dirençli olduğundan dolayı merkezileşmemiş sosyal bilgiyi en uygun biçimde sermayeleştirecek mekanizmaları ya da metotları ortaya koymamız gerekmektedir. Bu durumda çeşitli merkezileşmemiş mekanizmaların küçük parçalar halindeki bilginin kullanılmasına nasıl olanak sağlayacağı ve sosyal bilginin doğasına nasıl uyum sağlayacağı konularına açıklık getirmeliyiz. Hayek yıllarca piyasa mekanizmasının fonksiyonlarının bilgiyi nasıl elde edeceğini ve bunu nasıl yayacağını açıklamaya çalışmıştır. Spontane ya da yönlendirilmemiş mekanizmalar nasıl çalışır? Bunlar ne kadar etkilidir? Kompleks insan çalışmalarının bir tasarımcı olmadan nasıl çalıştığı ve geliştiği genellikle gözümüzden kaçar. Hayek’in tarih okumaları en önemli insan ürünleri veya çalışmalarının tarih akışı içerisinde zihninde plan yapmış kişiler olmadan nasıl evrimleştiği üzerinedir. Diller, kanunnameler, para sistemleri, ahlak kuralları, değiş tokuş ve ticaret sistemleri, yüzyıllar boyunca yavaşça evrimleşen toplumsal ve kültürel çalışmalar ya da süreçlerin örnekleridirler. Basitçe söylemek gerekirse üzerinde uzlaşılmış bir şekilde bunlar icat edilmiş değildirler.

            Hayek bu çalışmaların ve süreçlerin nasıl evrimleştiği konusu üzerinde daha fazla çalışılması gerektiğini açıkça ifade eder. Kültürel evrim konusunda yapılan çalışmaların ilk olarak insan aklının ve planlamasının bu sonuçlara ulaşma hususundaki rolü hakkında sahip olunan yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesine, ikinci ve daha önemli olarak da klasik liberalizmin ilkelerinin anlaşılmasına ve savunulmasına katkı sağlayacağı inancındadır. Bu sayede liberalizmin insanın ilerlemesi için ne kadar hayati olduğunu (hukuk kuralları devletin zorlayıcı gücünü sınırlandırır, özel mülkiyet ve politik özgürlükleri korur) daha net anlayabileceğimizi söyler.

            Cevaplanmamış temel sorumuz halen durmaktadır. Modern düşüncenin cazibesinden nasıl kaçacağız ve entelektüelleri modern düşüncenin mantığına karşı koyan prosedürleri benimseme ve desteklemeleri için nasıl ikna edeceğiz? Hayek’in belirttiği gibi “Beklentilerimizin aksine onlar yalnızca geriye dönük olan halleriyle, kendiliğinden gelişen formatın analizi yoluyla açıklanabilir” durumu söz konusuyken liberalizmin avantajlarını nasıl ispat edeceğiz?[xxviii] Söz konusu savunma ve meşrulaştırma, farklı bir kanıt ya da farklı bir türde ispatlamaya dayanmaktadır. Hayek’in aklındaki yaşama ve uyum sağlama kabiliyetine ilişkin değerlendirme süreci, çeşitli yaşam yollarının avantajlarının karşılaştırılması ile ilgili uzun vadeli bir çalışmadır. Zamanla küçük gruplarda olan değil, büyük toplumsal yapılanmalarda evrimleştiği ve kabul gördüğünü açıklayabilmek için kültür antropologlarının yeteneklerine ihtiyacımız vardır. Bu geriye dönük çalışmalar bizlere toplumsal tertibatların, nasıl faydalanılacağının bilgisine tam olarak hâkim olunmadan insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilen diğer problem çözme yolları ile nasıl rekabetli bir savaş içerisinde olduğunu gösterecektir. Sosyal mühendislerin projeleri, yalnızca herkesin herkesi tanıdığı, ortak hedeflerin herkes tarafından takip edildiği, grubun nasıl başarılı olacağına dair bilginin herkes tarafından bilinebildiği küçük bir grupta başarılı olma şansına sahiptir. Mikrokozmos bir kez kırılmaya, bireyler ve bireylerarası bağlantılar artmaya başladığı zaman küçük grubun yüz yüze uygulama metotları teste tabi tutulur, eğer iyi sonuç verirse devam eder, başarısız olursa onların yerine yeni düzenlemeler getirilir.

Eğer Hayek’in argümanı kuvvetliyse, söz konusu test bir tür “güçlü olan hayatta kalır” kuralına dayanmaktadır. Ama çeşitli ahlaki, hukuki ve ekonomik pratikler arasındaki bu hırslı rekabet, rakiplerin yüksek seviyelere ulaşmasına yardımcı olmaktadır; bir bireyin diğerini ortadan kaldırarak hayatta kalmayı başarması gibi değildir. Geniş çaplı düzenlerde sosyal pratiklerin gücü ise ne kadar çok kişiyi cezbettiği ile ölçülmektedir. Hayek, parçacıklı sosyal bilgiden faydalanılmasına ilişkin problemlerle daha iyi yüzleşebildiği için liberal pratiklerin bu yarışta galip geleceğinden emindir. Sosyal bilginin doğası hakkında ifade edilmiş yanlış görüşler er ya da geç zayıflıklarını gösterecek ve terk edilecektirler. Hayek’in görüşünün desteklendiğini Sovyetler Birliğinin yakın tarihinde insanların çoğulculuğu, liberal prensip ve pratikleri arttırma yönündeki istekleri dile getirmelerinden de anlayabiliriz. Buna ek olarak merkezi ekonomik planlama metodunu kullanan ülkeler, bu yaklaşımlarını geniş çaplı ekonomik yönetimde başarısızlığından dolayı bir kenara atmış ve daha büyük ekonomik merkeziyetsizleşmiş yönetim biçimlerine doğru gitmişlerdir.

Epistemolojik Liberalizm

            Eugene Miller, Hayek’in bilgi temelli liberalizm savunmasını “güvenilmez epistemolojik temellere” dayandığı gerekçesiyle eleştirmiş, “savunmak istediği özgürlük prensiplerini tehlikeye attığını” iddia etmiştir.[xxix] Miller’in iddiasına göre Hayek, “insanın akli gücünün sınırları dahilinde bir kavrayış ile tüm kültürel ve zihinsel fenomenlerin evrimsel bir biçimde izah etmeyi” seçerek aşırı rölativist bir tavır sergilemiştir. Miller, Hayek’in klasik liberalizme sabit kavramlar olmadan verdiği desteğin, adına yakışan temellerden yoksun olduğunu ifade etmiştir. John Grey gibi bazı hususlarda Hayek’in akıl teorisini benimseyenler, “alemi kategorize ettiğimiz zihinsel sistemler ne evrenseldir ne de sabittirler, evrimsel biçimlere göre değişmektedirler” şeklindeki görüştedirler.[xxx]

            Hayek’in bu ciddi saldırılardan kurtulabilmesi için, onun teorisinde neyin tam olarak değişmez nitelik taşıdığının açıklanması gerekmektedir. Hayek’in iddiaları kulağa garip gelseler de, hiçbir şeyi tamamen ayrıntılı bir şekilde bilemeyeceğimiz belirsizlikler dünyası ile karşı karşıya olduğumuz iddiasına dayanır.  Sokrates’in de ifade ettiği gibi, kesin olarak bilebildiğimiz tek şey, bilgimizin ve aklımızın gücünün sınırlı olduğudur. Bu sınırları kavrayıp onlara saygı gösterdiğimizde cehaletimizin üstesinden gelmemize yardımcı olan, evrim süreci ile şekillenmiş liberalizm mekanizmasını takdir etmeye başlarız

            Gerçi Hayek’in evrim görüşü kısmen kusurlu ve ideolojik olarak önyargılıdır. Eğer kültürel evrim süreci Hayek’in açıkladığı şekilde kabul edilecekse, bize pek çok yönde rehberlik edecek olan hiç bitmeyen süreçler de var olmalıdır.  Kültürel evrim de biyolojik evrim gibi sona ermeyecek bir süreçtir. Hiçbir zaman halihazırdaki uygulamalarımızın umduğumuz ve umabileceğimizin en iyisi olduğu söyleyemeyiz. Liberal pratiklerin nasıl meydana geldiğini ve nasıl çalıştığını açıklayabiliriz, ama hiçbir zaman bunların evrimin son evresi olduğunu iddia edemeyiz. Eğer Hayek tutarlı olmak istiyorsa bunları kabul etmelidir. Miller’in, evrimsel metodolojiye dayanan bir görüşün tarihsel sürecin sona erdiğini kabul edemeyeceği ifadesine göre Hayek rölativist konumuna düşmektedir. Liberal düzen, (parçacıklı sosyal bilgi çıkmazıyla daha iyi baş edecek) çok daha gelişmiş işleme ve faydalanma metotları üzerine oturtulabilir, yoksa Hayek, evrim sürecinde liberalizmin muzaffer olduğunu söyleyerek süreci sonlandırmaya kalkışmış olacaktır.

            Fakat Hayek kendi düşüncesinin varacağı noktayı kabullenmekte isteksizdir. Bunun yerine bilgi üretimi hakkında kendi koyduğu kurallardan birini, yani liberalizmin en iyi şekilde geniş çaplı düzenlerde işlediği, liberal olmayan uygulama ve pratiklerin bunu geliştirip değiştirebileceği iddiasını ihlal etmektedir. Kısacası kendi teorilerine engel olan gizli iddiaları kullanmaktadır. Tasarlanmamış evrimsel değişimi savunmasına rağmen Hayek’in düşünmek istediği tek şey klasik liberalizmin savunulmasıdır. Bu savunma,  doğru politik ve sosyal teorilere açık bir şekilde dayandırılmamıştır. Savunma, uzun vadede insan gelişimini desteklemeye en uygun sosyal düzenleme ve yapılanma tipleri hakkında özel bilgilere sahip olunması üzerinden yapılmıştır. Peki bu özel bilgiler nereden ve nasıl öğrenilecektir? Bunun cevabı verilmemiştir. Hayek’in de katıldığı bir görüş olan Hegel’in dediği gibi, “Tarih ancak alacakaranlık çöktükten sonra açıklanabilir ve anlaşılabilir” ise, Hayek bu görüşün neresine katılmış oluyor? En azından, evrimsel gelişimin düşünme ve bilme gücünün limitleriyle başa çıkmada, O’nun liberalizm anlayışında bulunmayan, daha iyi metotlar geliştirmede başarılı olacağını kabul etmesi gerekmektedir.

            Hayek, bazı liberal uygulamaların yeniden düzenlenmesi ve geliştirilmesi üzerine de bazı tartışmalarda bulunmuştur. Örnek olarak Law, Legislatiın and Liberty adlı eserinin üçüncü bölümünde, ülkenin rutin yönetim fonksiyonlarını idare etmeye tahsis edilmiş ikinci derece bir kurum olmak üzere yeni enteresan bir yasama organından söz etmiştir.[xxxi] Bu yeni organ, üyeleri 15 yılda bir seçimle belirlenen ve tüm zamanı devletin asli kanunlarını düşünmek ve bunları eskilerinin yerine dikkatlice yerleştirmeye ayrılmış bir seçimli anayasa mahkemesidir. Bu sayede söz konusu ihtiyaç, tek vazifesi kanunları etkileyen değişim tekliflerini müzakere edecek, politik baskılardan uzak bir kurum tarafından karşılanmış olacak. Ve böylece seçim döneminde verilmiş olan büyük etki yaratacak sözlerin uygulanması konusundaki baskı engellenmiş olacak. Hayek’in bunu önermedeki niyetinin, halihazırda Birleşik Krallıkta bulunan Lordlar Kamarasını yeniden düzenlemek olması muhtemeldir. Konumuz bunun artıları ve eksilerini tartışmak değildir, bu bize Hayek’in politik reformlar planladığının bir örneğini göstermektedir.

            Tüm bunlara rağmen Hayek, kendisini insanoğlunu yapılandıracak yeni metotlar aramaya adamış değildir. O’nun alçak gönüllülüğü, klasik liberal düzeni desteklemek ve korumak söz konusu olduğunda hemen ortadan kaybolmaktadır. Bu konudaki inatçılığı, Karl Mannheim’ın, “iddiaları şüpheli konular içerdiğinde, yönetim şeklinin normalliğini, ahlakiliğini ve üstünlüğünü yargılayan fikir grubu” olarak ifade ettikleri gibidir.

            Liberalizm, alternatif sistemlerle karşılaştırıldığında, “cehaletin üstesinden gelmek” hususunda diğerlerinden üstün olduğu sonucuna varmak mümkündür; fakat liberalizmin tüm zamanların en iyi sistemi olduğunu savunmak mümkün değildir. Eğer liberalizm yeni fikirlere açık olmak ve değişim konusundaki isteklilik demek ise, Hayek’in kültürel evrim üzerine kurduğu epistemolojik liberalizmdeki evrim gelecek için geçerli değil, yalnızca geçmişte gerçekleşmiştir. Bu yaptığı, geleneksel düzeni korumak olarak gözükmektedir.

Sonuç

Hayek’in ontolojisi, gerçekliğin doğası ve esas özellikleri, açıkça epistemolojik dayanaklar üzerine temellendirilmiştir. Hayek, liberalizmi savunma gayretinde olanların aksine bireyin özgürlüğünü ve serbest piyasayı “cehaletin üstesinden gelme” ilkesi ile savunmuştur. Constitution of Liberty ‘de ileri sürdüğü üzere;

“Bireysel özgürlük davası, esas olarak, amaçlarımıza ve refahımıza ulaşmamızın bağlı olduğu pek çok faktörle ilgili olarak hepimizin kaçınılmaz cehaletinin tanınmasına dayanmaktadır… Özgürlük, beklenmeyen ve tahmin edilemeyenlere yer açabilmek için gereklidir… Bunun sebebi, her bireyin, bir şeyi gördüğümüzde acilen yapma isteği uyandıran şeylere karşı içimizde bulunan hırs dolu çabalarımıza pek güvenmememiz gerektiğini az çok bilmesidir.[xxxii]

            O’nun ifadelerine göre küçük topluluklarda bilge kişi özgürlüğe ihtiyaç duymayacaktır. Fakat büyük düzenlerdeki başarı ölçüsünün, genel kurallara uyulması kaydıyla, bireysel özgürlükleri en üst düzeye çıkarmak olduğu bilinecektir. Bu perspektiften bakıldığında, özgürlük ve liberal konular, gelişen sosyal süreçte birer araçtırlar; kendine düşkün bencillikler değil. İnsanlar, paradoksal olarak bencilliklerini, yüreğinden geçen arzuları takip ederek ütopik bir dünya tasarladıklarında geniş kapsamlı sosyal mühendislikte bir parça rol oynamayı arzularken gösterirler. Hayek’in “görünmez el mühendisliği” olarak adlandırdığı şey, “mühendislik tartışmasında” ileri sürdüğü katkıdır. Görünmez el mühendisliği kavramı da, makrokozmostaki bilinmeyen milyonlarca yaratıcının işbirliği deneyimlerinin yavaşça evrimleşmesi süreci hakkında O’nun açıklamaları, anlayışları ve değerlendirmeleridir. Beklenmeyen ve öngörülemeyen durumlarla karşı karşıya kalındığında bireylere yenilikçi olma imkanı tanıyan sosyal metotlar ve pratikler zamanla kendilerini kanıtlarlar. Maalesef ki hangi uygulamaların en iyi sonucu vereceği asla tam olarak bilinemeyecektir. Hayek, liberalizmi ideolojik olarak savunmak yerine, liberalizmin uygulanması için bir argüman öne sürmüştür.[xxxiii]

            Liberalizmin uygulamalarının eski ve oldukça liyakatli olduğunu söylemeye gerek yok. Ama diğerleri liberalizmin savunmasını teolojik öncüllere (Locke), utilitarist söylemlere (Mill) ya da sosyolojik “gerçekliklere” (Spencer) dayandırmışken, Hayek savunmasını eşsiz bir şekilde genel olarak evrimsel epistemoloji olarak bilinen yeni bir paradigmaya dayandırmıştır.[xxxiv] Bu savunmayı ciddi bir yaklaşım yapan nokta, bilgi teorileri, metodolojiler, rasyonalite ve dünyadaki ekonomik ve politik yapılanmalar arasındaki ilişkilerin birbirine net bir biçimde bağlanması girişimidir. Marx’ın düşünce sistemini ekonomi temelli sosyoloji şeklinde adlandırdığımız gibi, Hayek’in çalışmalarını da epistemoloji temelli politika teorisi şeklinde düşünebiliriz.[xxxv] Hayek’in söz konusu meselelere yaptığı katkıları eleştirel rasyonalizmin analizi ve epistemolojik liberalizmin desteklenmesi başlığı altına yerleştirebiliriz. O’nun çalışması, klasik liberalizmin nasıl hem sosyal evrimin bir örneği olduğunu açıklayarak, hem de liberal çalışmaların, daimi epistemolojik sorunumuz olan “hiçbir zaman ne yaptığımızın farkında olmamamız” sorunu ile başa çıkmamıza nasıl yardımcı olduğunu gösteren bir açıklama sunarak siyaset teorisine önemli bir katkıda bulunmuştur.[xxxvi]

            Hayek, diğer akıl savunucularından farklı olarak insan aklının gücü hakkında 18. Yüzyıl septiklerinden David Hume ile ortak bir görüşe sahiptir. İki düşünür de insanın düşünme yetenekleri konusunda oldukça makul görüşleri ikna edici bir biçimde savunmuşturlar. Hayek’in ifadelerine göre akıl “yalnızca alternatifleri görmemize yardımcı olabilir”; insanların karmaşık problemlerini asla yalnız başına çözemez.[xxxvii] Hume da “akıl, tek başınayken yetersizdir”, yalnızca bir araç olarak kullanılabilir, önemli ahlaki ve politik problemlerin çözümünde asla yalnız başına hüküm veremez demiştir.[xxxviii] Eleştirel rasyonalistlere düşen vazife de, epistemolojik konularda yüksek tevazu göstermek ve günümüz Voltaire’lerinin planlarına karşı dikkatli olmaktır.


[i] Harold J. Laski, The Rise of European Liberalism (London: Unwin Books:,1971),17.

[ii] A.g.e, 107.

[iii] Bkz. F. A. Hayek, “Kinds of Ratioanalism”, Studies in Philosophy, Politics, and Economics (Chicago: University of Chicago Press, 1967), 82-95.

[iv] F. A. Hayek, New Studies in Philosophy, Politics, Economics, and the History of Ideas (Chicago: University of Chicago Press, 1978), 33.

[v] Thomas A. Spragens, The Irony of Liberal Reason (Chicago: University of Chicago Press, 1981), 10.

[vi]  Roberto Mangabeira Unger, Knowledge and Politics (New York: Free Press, 1975), 3.

[vii] Bkz. John N. Gray, Hayek on Liberty (Oxford: Martin Robertson, 1986), 4-8.

[viii] Hayek, New Studies, 36-37.

[ix] Friedrich A. Hayek, The Sensory Order (Chicago: University of Chicago Press, 1951), 134.

[x] Friedrich A. Hayek, Individualism and Economic Order (Chicago: University of Chicago Press, 1948), 54.

[xi] A.g.e., 77.

[xii] Hayek, New Studies, 236.

[xiii] A.g.e.

[xiv] Hayek, Indıvıdualism and Economic Order, 193.

[xv] F. A. Hayek, The Fatal Conceit (Chicago: University of Chicago Press, 1989), 66.

[xvi] A.g.e., 61; orijinal metinde vurgulanmıştır.

[xvii] A.g.e., 61-62.

[xviii] A.g.e., 62.

[xix] A.g.e.

[xx] A.g.e., 52.

[xxi] Hayek, The Fatal Conceit, 25.

[xxii] W. W. Bartley, III, “Philosophy of Biology versus Philosophy of Physics,” in Gerard Radnitzky and W.

W. Bartley, III (editörler), Evolutionary Epistemology, Rationality, and the Sociology of Knowledge (Laselle, III.: Open Court, 1987), 24.

[xxiii] A.g.e.

[xxiv] Hayek, Hayek’te “The Intellectuals and Socialism”, New Studies in Philosophy, Politics, and Economics, 178-94.

[xxv] Hayek, The Fatal Conceit, 53.

[xxvi] A.g.e., 62.

[xxvii] A.g.e., 80.

[xxviii] A.g.e., 86.

[xxix] Hayek’in epistemolojisinin eleştirisi için bkz. Eugene F. Miller, “Hayek’s Critique of Reason,” Modern Age 20 (1976), 385-94.

[xxx] Gray, Hayek on Liberty, 21.

[xxxi] F. A. Hayek, Law, Legislation and Liberty: A new Statementof The Liberal Principles of Justice, Vol. 3: The Political Order of a Free People (Chicago: University of Chicago Press, 1979), bölüm 17.

[xxxii] Friedrich A. Hayek, The Constitution of Liberty (Chicago: University of Chicago Press, 1960) , 29.

[xxxiii] Bkz. John N. Gray, Liberalisms:Essays in Political Philosophy (London: Routledge, 1989), 264.

[xxxiv] Bu konu için Radnitzky ve Bartley’in editörlüklerini yapmış olduğu şu makalelere bakınız, Epistemology, Rationality, and the Sociology of Knowledge.

[xxxv] Bu konu hakkındaki tartışmalar için bakınız Bruce Mazlish, The Meanin of Karl Marx (New York: Oxford University Press, 1984), 118.

[xxxvi] W. W. Bartley, insanlar kendisine Karl Popper ve Hayek’ten ne öğrendiğini sorduğunda şu cevabı vermiştir: “Popper’dan ne hakkında konuştuğumuzu asla bilemeyeceğimizi, Hayek’ten de ne yapıyor olduğumuzu asla bilemeyeceğimizi öğrendim.” Bkz. W.W.Bartley, III, Radnitszky ve Bartley’de “Alienation Alienated: The Economics of Knowledge versus the Psychology and Sociology of Knowledge,” Evolutionary Epistemology, Ratioanlity, and the Sociology of Knowledge, 425.

[xxxvii] Hayek, ”Kinds of Rationalism,” in Hayek, New Studies, 87.

[xxxviii] Quoted in ibid., 88.

1 Comment

  1. Not: Yorum içinde link verilince admin incelemesi ve onayı için beklemeye alıyor ve görünmüyor.

    “septisizm”, şüphecilik olması lazım.

    Planlama yapılabilir, ancak bunun empoze edilmesi sıkıntılı, yapılan planlar insanlar tarafından benimsenirse uygulaması daha kolay ve doğal olur. Din buna bir örnektir, din, toplumu planlamak ve düzenlemek için ortaya çıkmıştır, ancak insanlar tarafından benimsenmeyen dinler yitip giderken benimsenenler ayakta kalmıştır. Gerçi benimseyenler, benimsemeyenleri katletmiş de olabilir. Dolayısıyla din de bir devrimdir. Kendinden önceki dinin/sistemin yerini alır.

    Doğal kültürel evrim sürecinin sancısız ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesi için planlama yoluyla yönlendirici unsurlar kullanılabilir. Aksi durumda değişimler doğal ve müdahalesiz yollarla gerçekleşse bile aynı zamanda kanlı ve zayiatla da olabilir. Maksat zayiatı ve ıstırabı engellemektir.

    Bu durum akarsuyun kanallar, barajlar ve benzer yollarla regüle edilmesine benzetilebilir. Böylece akarsuyun doğal halindeki kontrolsüz rejiminin aşırı yağışlarda ya da kuraklıklarda civardaki yapılara ve insanlara zarar vermesinin önüne geçilmiş olur. Doğru planlama ve modellemeler ile bu regülasyonun doğaya asgari zarar vermesi de sağlanabilir. Bu modellemenin ve planlamanın kesinliği ve başarı oranı, teknolojimizin gelişmişliği ile doğru orantılıdır.

    Planlama rastgele gerçekleşen doğa olaylarını regüle ederek zararları azaltmayı ve faydalarını artırmayı amaçlar. İnsan toplulukları da doğa kanunlarına göre hareket etmektedir. O yüzden onların da regüle edilmesi gerekir. Buradaki regülasyon futbol maçını yöneten bir hakem gibi olmalıdır, tarafların birbirlerine haksızlık ve hile yapmasını engellemelidir.

    Bireyleri kendi haline bırakırsan, kendi çıkarlarını maksimize etmek pahasına başkalarının çıkarlarını hiçe sayar, güçlü olan güçsüzü ezer, bunun doğal sonucu despotluk ortaya çıkar, insan ıstırabı artar, ıstırabı azaltmak için devlet/yönetim mekanizması doğal olarak ortaya çıkar. Bu süreç kendi haline bırakılamaz.

    Hayek’in anlamadığı insanların içerisinde bu planlamayı yapabilme kabiliyetleri ortalamadan yüksek insanlar bulunduğudur. Bu kişiler sezgicilerdir. Ehil olmayan kişilerce yapılan planlamalar elbette başarısız olacaktır.

    Bakınız Psikotarih – Vakıf Serisi için Youtube’da arayınız: “Foundation — Teaser | Apple TV+”

    Asimov’un Vakıf romanında, psikotarih modellemesinin sağlıklı işleyebilmesi, toplumun modelden habersiz olması dolayısıyla modele tepki geliştirememesi sayesinde mümkün olmaktadır. (Hayek’in görünmez el mühendisliğinin yerini bu alabilir mi?)

    Ayrıca Youtube’da bakınız: “Carl Sagan: We Humans Are Capable Of Greatness”

    Hayek: “Kısacası iddia ettiğim şey, detayları algılayabilmesi için zihnin soyut işlemleri gerçekleştirme kapasitesine sahip olması ve bu kapasitenin bilinçli farkındalık hakkında konuşmadan çok daha önce ortaya çıkması gerektiğidir.”

    Yukarıdaki ifade şu şekilde yorumlanabilir. İnsan evrimleşirken ilk önce sürüngen beynine sahipti, sürüngen beyni, çevresini somut olarak algılıyordu ve somut analiz yeteneğinden mahrumdu. İnsan evrimleştikçe sürüngen beyni üstüne ilave katmanlar gelişti ve bu katmanlar soyut düşünme ve sezgi kabiliyetine haiz oldular.

    Muhtemelen Hayek soyuttan çok somut düşünceye yakın bir düşünür. Uzun vade yerine kısa vade esaslı plan yapmayı salık vermesi buna işaret ediyor. O yüzden soyut düşünme ve sezgiden doğan analiz yeteneği görece zayıf, dolayısıyla bu tip analizlere güvenmiyor. İnsan toplumlarının işleyişinin deterministik bir modele indirgenemeyeceğini düşünüyor. Ayrıca Hayek’in görüşüne göre risk analizi, risk değerlendirmesi ve risk planlaması gibi kavramların hiç bir ehemmiyeti kalmıyor. İşin özü şu ki planın/modelin mikro düzeyde işlemesi gerekmiyor, makro düzeyde işleyen bir model bulunması yeterli.

    Alıntı: “Hayek’in iddiasına göre aklın sınıflandırma ekipmanı, aklın kendisinden gelen uyarıcılarla işlemektedir ve aklın bilişsel haritaları yaşanan olayların türü, sayısı, yoğunluğu ve diğer olaylarla ilişkisi ile kendisini yeniden yapılandırmaktadır.”

    Yukarıdaki ifade şöyle yorumlanabilir. Beyinde işlemci fiziki yapılar bulunmaktadır ve bu fiziki yapıların içinde veri işlemeye yarayan yazılım doğuştan (evrim sonucu) bulunmaktadır. Bu yapılar kabaca triune brain theory’de sürüngen beyni (id), limbic brain, ve neocortex olarak sınıflandırılabilir. Sezgicilik ve soyut düşünme, neocortex, spesifik olarak prefrontal cortex etkinliği ile alakalıdır.

    Dış dünyadan toplanan veriler ve uyaranlar, beyinde işlenirken, uzun zaman zarfında beyinde belirli nöral ağ yollarının/patikalarının daha fazla uyarılmasına ve tercih edilmesine ve dolayısıyla beynin fiziki yapısının olmasa bile nöral yapısının değişmesine yol açmaktadır. Bu şekilde her insan, tecrübelerine göre farklı kişilik yapıları ve fıtratlar geliştirmektedir.

    Hayek: “Her ne kadar tüm insanlarda ortak ve değişmez olan aprioriler vasıtasıyla bazı sınırlar çizilmiş olsa da Hayek, bireylerin kişisel tecrübelerinin eşsizliğinden dolayı bu sınırların önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini ifade etmiştir.”

    Hayek’in bu ifadesi bir üstündeki paragraftaki açıklamam ile örtüşmektedir.

    Alıntı: “Peki ya sosyalizmin düşünce sistemi liberalizmin geçemediği bilimciliğin dört ilkesinden geçebilecek midir? Ayrıca bu testten geçilip geçilemediği biyoloji ya da fiziğe göre mi belirlenmektedir?”

    Yukarıdaki sorunun cevabı: testten geçip geçmediği bünyenin yeni sistemi/modeli kabul edip etmediği ile alakalıdır. Yani çoğunluk, uygulanan modelden/sistemden memnun mu değil mi, mutlu mu değil mi, önemli olan odur.

    Hayek: “Geniş çaplı düzenlerin nasıl meydana geldiğine, nasıl korunduğuna, bu geleneği oluşturan ve koruyan gelenekleri yıkmanın doğuracağı sonuçlara karşı meraksız oluşu “bilimciliğin hataları” şeklinde ifade etmiştir.”

    Benim anladığım aslında Hayek bireyci (kolektivist olmayan) bir muhafazakar. Sistemin bireylerin arasındaki etkileşimlere göre doğal dengesine geleceğini ve hava akımları gibi sürekli akıntı halinde olacağını düşünüyor. Ama kendi istediği devletsiz/regülasyonsuz/özgür sistem kurulmuş olsa idi, muhtemelen o sistemi muhafaza etmek isteyecekti.

    Dolayısıyla, Hayek aslında bir liberalden ziyade sanırım bir liberteryen zira liberaller daha ilerlemeci/progresivist oluyorlar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Ayırt Edilemezlerin Özdeşliği – Max Black

Önceki Makale

İnsan Haklarına Dayanarak Hayvanları Korumak – Donald VanDeVeer