SORUN: BİÇİMSEL MANTIK HATASI ve GÜNDELİK MANTIK HATASI
Yanlış bir usavurma ya da yanlış (geçersiz) bir gerekçelendirmenin doğru (geçerli) sanılması sonucunda ortaya çıkan mantık hataları (fallacy) biçimsel ve gündelik mantık hataları olarak iki ana başlık altında incelenebilir. Biçimsel (formal) mantık hataları öncüllerin tek tek kendilerinde, birbirleri arasında ya da öncüllerle sonuç önermesi arasında bulunan tutarsızlıktan dolayı -doğrudan- geçersiz olan ya da geçerli bir argümana benzeyerek doğruymuş gibi gözüken usavurmalardır. Biçimsel usavurmalar ve biçimsel mantık hataları çoğunlukla tümdengelimseldir (deductive). Gündelik (informal) mantık hataları ise yanlış öncüllerden doğru, yanlış öncüllerden yanlış ya da doğru öncüllerden yanlış sonuç önermelerine vardığı halde içerdiği argümanların işlevi, gündelik dildeki insanlar-arası etkileşimsel gücü veya bağlamından dolayı geçerli veya tutarlı sanılan usavurmalardır. Gündelik usavurmalar ve gündelik mantık hataları çoğunlukla tümevarımsaldır (inductive). Gündelik usavurma ve gündelik yanılgıyı (mantık hatası) biçimsel olanından ayıran temel iki öge gündelik usavurmanın içerik yönü ve aldatıcılık niteliğidir. Biçimsel mantık hatalarında hata biçimsel olarak tümelleştirilebilirken gündelik mantık hatalarında hata işlev, gündelik dil alışkanlıkları, bağlam gibi dil bileşenlerinin irdelenmesiyle ortaya çıkarılıp biçimsel olarak ifade edilebilse de çoğunlukla tümelleştirilemez.
2. BİÇİMSEL MANTIK HATALARI
Bu bölümde yukarıda tanımı yapılmış olan biçimsel (formal) mantık hataları incelenecektir. Biçimsel mantık hataları önerme hataları, niceleme hataları, tasım hataları, kip hataları ve olasılık hataları olarak beş ana başlık altında ele alınabilir. Ben bunlardan ilk ikisini ele almaya çalışacağım.
2.1 ÖNERME HATALARI
Önermeler mantığı (propositional logic) belli bir doğruluk değeri (doğru-yanlış) olan atomsal önermeler ve bu önermeleri birbirine iliştiren ve (birleşme), veya (ayrılma), ise (koşul), ancak ve ancak (karşılıklı-koşul), değil (olumsuzlama) gibi bağlaçlarla elde edilen bileşik önermelerden oluşan mantık sistemidir. Birinci derece mantık sistemlerinde bulunan niceleyiciler ve yüklemler burada bulunmamaktadır. Önermeler mantığında bir usavurmanın geçerli olabilmesi için öncüllerin ve sonuç önermesinin geçerli olması gerekir. Öncüllerin doğruluk-değerinin sonuç önermesinin ve usavurmanın geçerliğini belirlediği bu sistemde ortaya çıkan mantık hataları da dolayısıyla öncül, bağlaç ve sonuç arasındaki matematiksel ilintinin bozulmasından kaynaklanmaktadır. Burada küme kuramsal tanımları, önermeler mantığının formal kurulumu ile ayrıntılı sav, lemma ve kanıtları yazının bir giriş metni olması nedeniyle atladığımızı belirtmek isterim.
2.1.1 Art-bileşeni Olumlama
Hatanın Sembolik İfadesi:
p → q
q
∴ p
Açıklama:
Burada “p”, “p ise q” koşullu önermesinin ön-bileşeni (antecedent) , “q” ise art-bileşenidir (consequent). Koşullu bir önermede art-bileşeni olumlayıp (tekrarlayıp) sonuç olarak ön-bileşene varmak bir mantık hatasıdır[1]; çünkü:
Modus Ponens
p → q
p
∴ q
Modus Tollens
p → q
~q
∴ p
Ayrıca (p → q) ≡ (~p ∨ q)
Örnek:
1) Güneşe bakarsam gözlerim kamaşır.
2) Gözlerim kamaşıyor.
3) Öyleyse: Güneşe bakıyorum.
Burada verilen koşullu önerme (1) güneşe bakınca gözlerimin kamaştığını söylemektedir; fakat gözlerimin kamaşmasının tek nedeninin güneşe bakmak olduğunu söylememektedir. Gözümün kamaşmasının nedeni karşımda duran birinin yüzüme doğrulttuğu el fenerinden gelen kuvvetli bir ışık veya bunun gibi başka bir şey de olabilir. Yukarıdaki usavurma ise art-bileşeni (“…gözlerim kamaşır”) tekrarlayıp (2) bundan ön-bileşene (“Güneşe bakarsam…”) geri dönerek onu sonuç önermesi (3) olarak öne sürmüştür. Oysaki “p ise q” biçimindeki koşullu önermelerde ön-bileşen art-bileşenin doğruluk değeri kazanmasının yeterli koşulu olmakla birlikte gerekli koşulu değildir. Güneşe bakmak gözümün kamaşması için yeterlidir fakat gözümün kamaşması için güneşe bakmam gerekli değildir. Burada incelediğimiz örneği “p ise q” biçimindeki koşullu önerme ve ona denk olan “p-değil veya q” biçimindeki ayrılma önermesine doğu şekilde uygularsak:
Modus Ponens
1) Güneşe bakarsam gözlerim kamaşır.
2) Güneşe bakıyorum.
3) Öyleyse: Gözlerim kamaşıyor.
Modus Tollens
1) Güneşe bakarsam gözlerim kamaşır.
2) Gözlerim kamaşmıyor.
3) Öyleyse: Güneşe bakmıyorum.
(p → q) ≡ (~p ∨ q) denkliği
1) Güneşe bakmam veya gözlerim yaşarır.
2) Güneşe bakmıyorum.
3) Öyleyse: Gözlerim kamaşıyor.
Kısacası (p → q) türünden önermeler tersine çevrilip (p ← q) biçimine dönüşünce geçerliğini yitirerek art-bileşeni olumlama hatasını doğurur; çünkü “p” ön-bileşeni “q” art-bileşeninin yeterli ve gerekli koşulu değil, yalnızca yeterli koşuludur.
2.1.2 Ön-bileşeni Olumsuzlama
Hatanın Sembolik İfadesi:
p → q
~p
∴ ~q
Açıklama:
Tıpkı art-bileşeni olumlama hatasında olduğu gibi burada da koşul bağıntısının (“ise”) yönünün tersine çevrilmesi söz konusudur ve dolayısıyla koşullu önermenin geçerli biçimleri olan Modus Ponens ve Modus Tollens çıkarımlarıyla örtüşmemektedir. Ön-bileşeni olumsuzlama bir koşullu önermenin ön-bileşeninin yanlış olduğu durumlarda art-bileşenin (sonucun) da yanlış olduğunu savunmaktır.[2] Ön-bileşen art-bileşenin yalnızca yeterli nedeni olduğu ve gerekli olmadığı için ön-bileşenin yanlış olması art-bileşenin de yanlış olacağı anlamına gelmez. Yani (p → q) ≢ ((q → p) ∨ (p ← q)) ve (p → q) ≡ (~p ∨ q), (p → q) ≡ ~(p ∧ ~q)[3]
Örnek:
1) Bir bebek aç ise ağlar.
2) Bu bebek aç değil.
3) Öyleyse: Bu bebek ağlamaz.
Bir bebeğin ağlamasının pek çok yeterli -fakat gerekli olmayan- nedeni vardır. Bir bebek acıktığı için ağlayabileceği gibi bir yerden düştüğü, altını pislediği, uykusuz kaldığı ya da annesinin kucağında olmadığı için de ağlayabilir. Yukarıdaki çıkarım (1, 2, 3) ise bizi “bir bebek ağlıyorsa -kesinlikle- acıkmıştır” önermesini (p ← q) ∧ (p → q) kabul etmeye zorlar; fakat bu önerme, bir bebek acıkmadan başka nedenlerle de ağlayabileceği için, geçersizdir. Bir koşullu önermede q doğru olduğu için p de doğru olmak zorunda olmadığı gibi, p yanlış olduğunda da q yanlış olmak zorunda değildir.
2.1.3 Yan-bileşeni Olumlama
Hatanın Sembolik İfadesi:
p ∨ q
p
∴ ~q
ya da,
p ∨ q
q
∴ ~p
Açıklama:
Hatalı ayrılma tasımı ya da tek bir yan-bileşeni seçme[4] olarak da adlandırılan yan-bileşeni olumlama hatası tikel olumlamanın kabul görmüş kapsayıcı yorumunun dışlayıcı yoruma çevrilmesi ile ortaya çıkar. Önermeler mantığında “veya” bağlacı (tikel olumlama) kapsayıcı ve dışlayıcı olarak ikiye ayrılır; fakat buradaki mantık hatası yalnızca kapsayıcı ayrılma yorumunu kabul ettiğimiz sürece bir mantık hatasıdır. Kapsayıcı bağlamda “veya” bağlacı seçeneklerden herhangi birini ya da tümünü imlerken dışlayıcı bağlamda yalnızca birini (ya… ya…) imler. Ayrılmayı olumlama hatası bazen “p ve q aynı anda doğru değil” gibi bir gizli öncül ile kapsayıcı ayrılma özelliğinin bulunduğu bir usavurma arasındaki örtüşmezlikten kaynaklanır. Eğer ayrılma özelliği olan iki önerme birbiriyle çelişik ise söz konusu usavurma, içinde gizli öncül ya da gizli çıkarımlar bulunan geçerli bir eliptik sav, yani bir enthymeme[5] olabilir. Örneğin “ya derslerine çalışırsın ya da sınıfta kalırsın” önermesinde “ders çalışmayan biri sınıfını geçemez”, “sınıfını geçen herkes ders çalışmıştır” gibi gizli öncüller ve “sınıfını ancak ve ancak ders çalışırsan geçebilirsin” gibi gizli bir gizli çıkarım vardır. Böyle bir durumda önermede dışlayıcı ayrılma özelliği vardır ve bu özellik bu örnekte karşılıklı koşul bağıntısıyla bir tutulabilir. “Ya derslerine çalışırsın ya da sınıfta kalırsın” önermesi yukarıda sayılan gizli öncüllere ve gizli çıkarıma sahip olduğu için iki önerme birbiriyle çelişir; bu da bize önermenin şöyle bir sembolik ifadesi olduğunu gösterir:
~(p ∧ q) ∧ (p ∨ q)
Aynı mantığı kapsayıcı “veya” bağlacını kullanırken yürüttüğümüzde ise yan-bileşeni olumlama hatasıyla karşılaşırız; çünkü ayrılma özelliğinin (tikel olumlama) geçerli tasımı şöyledir:
p ∨ q
~p
∴ q
ya da
p ∨ q
~q
∴ p
Ayrılma tasımının (tikel olumlama) geçerli biçimini örneklendirdiğimizde aşağıdaki çıkarımı yapabiliriz ve bu çıkarım geçerlidir.
1) Ben dondurma veya tatlı yerim.
2) Bugün tatlı yemedim.
3) Öyleyse: Bugün dondurma yedim.
Örnek:
1) Ben dondurma veya tatlı yerim.
2) Bugün dondurma yedim.
3) Öyleyse: Bugün tatlı yemedim.
Örnekten dondurma yemenin tatlı yemeye engel olduğu anlaşılıyor ama dondurma veya tatlı yiyen bir insanın bugün her ikisini yemiş olması da mümkündür. Aynı anda doğru olabilen iki önermeden birini elemeden (yanlışlamadan) ötekinin kesin olarak doğru olduğunu söylemek olanaksızdır. Bu iki önermeden birinin doğru olması ötekinin yanlış olduğunu göstermemektedir; fakat birinin yanlış olması, elimizdeki temel aksiyomdan dolayı (1), ötekinin doğru olduğunu gösterir.
2.1.4 İlişik-bileşeni Olumsuzlama
Hatanın Sembolik İfadesi:
~(p ∧ q)
~p
∴ q
ya da
~(p ∧ q)
~q
∴ p
Açıklama:
(p ∧ q) gibi bir tümel olumlama önermesinde bulunan ilişik-bileşenler “ve” bağlacından (birleşim özelliği) dolayı bir arada doğru olmak zorundadır. Gündelik dile “hem… hem de… değil” olarak çevirebileceğimiz ~(p ∧ q) önermesi ise (p ∧ q) önermesinin değillemesi olup bize “p” önermesinin ve “q” önermesinin bir aradayken yanlış olduklarını söyler ve buna tümel olumsuzlama denir. Tümel olumsuzlama yapabilmek için ilişik-bileşenlerden en az birinin yanlış olması gerekir. Bu da bize önerme bileşenlerinden her ikisinin de yanlış olma olasılığının bulunduğunu gösterir. Yani bir tümel olumsuzlamada bulunan ilişik-bileşenlerden birinin doğru olduğunu biliyorsak ötekinin yanlış olduğundan emin olabiliriz; fakat birinin yanlış olduğunu biliyorsak ötekinin doğru olduğu sonucuna ulaşamayız çünkü onun hala yanlış olma olasılığı vardır. Birleşme özelliğinin değillemesinin (tümel olumsuzlama) geçerli biçimi ise şöyledir:
~(p ∧ q)
p
∴ ~q
ya da
~(p ∧ q)
q
∴ ~p
Ayrıca ~(p ∧ q) ≡ ~p ∨ ~q
Örnek:
1) Şu an hem sağa hem de sola gidiyor değilim.
2) Şu an sağa gitmiyorum.
3) Öyleyse: Şu an sola gidiyorum.
Sağa ve sola gitme eylemlerinin bir arada gerçekleşmiyor olduğunu söylemek ikisinden birinin yanlış olması durumunda ötekinin mutlaka doğru olması gerektiği anlamına gelmez. Önermenin özdeş karşılığını (~p ∨ ~q) düşündüğümüzde bu durum daha kolay anlaşılabilir. Burada yalnızca iki eylemin “aynı anda” gerçekleşmediği vurgusu vardır; yani ne sağa ne de sola gidiyor, sadece yerimde oturuyor da olabilirim (p-değil, q-değil veya p-değil ve q-değil) ve oturan bir kişi de -geçerli bir şekilde- “şu an hem sağa hem de sola gitmiyorum” diyebilir. Örneği tasımın geçerli biçimine uyguladığımızda ise yanlışlanmaya açık olan bileşenlerden biri doğrulandığı ve önerme tümel olumsuzlanarak iki bileşenin bir arada doğru olmasını engellediği için öteki bileşen zorunlu olarak yanlış olacaktır. Yani:
1) Şu an hem sağa hem de sola gidiyor değilim (aynı anda sağa ve sola gitmiyorum, bunlardan birine doğru gidiyor ya da hiçbirine gitmiyor da olabilirim).
2) Şu an sola gidiyorum (bir arada bulunamayan iki ihtimalden birini doğruladım).
3) Öyleyse: Şu an sağa gitmiyorum (sola gittiğim kesinleştiğine ve iki ihtimal bir arada bulunamadığına göre kesinlikle sağa gitmiyorum).
2.2 NİCELEME HATALARI
Niceleme mantığı (yüklemler mantığı) önermeler mantığının atomsal önermeler ve bunlar arasındaki mantık bağlarını içine alan kapsamının yetersiz kaldığı daha küçük birimlerde, örneğin atomsal önermelerin kendi içindeki özne-yüklem ilişkisi söz konusuyken kullanılan mantık sistemidir. Niceleme mantığı, önermeler mantığında nitelenen önermelerin -eğer varsa- nicel değerlerini sembolleştirmeye yaramaktadır. Örneğin “tüm insanlar canlıdır” ya da “bazı çiçekler sarıdır” gibi önermeler “tüm” (∀) ve “bazı” (∃) işleçlerini içerir. Bu sistemde ∀xPx ya da ∃yFy gibi bir açık önermede niceleme işleçleri x ve y değişkenleri ile P ve F yüklemlerinin arasındaki bağlantıyı tümel ya da tikel olumlama/olumsuzlama ile belirler. Niceleme hatalarının ortaya çıkma nedeni ise bu bağlantının, çoğunlukla denkliklerin ve karşıtlıkların yanlış yorumlanması sonucunda kopması veya kurulmuş gibi durmasıdır. Bu bölümde klasik mantığın ve modern niceleme mantığının kavramlarını yeri geldikçe ortaklaşa kullanacağım.
2.2.1 Varlık Hatası
Açıklama:
Bir usavurmanın öncüllerinde bulunan öznenin o usavurmanın sonuç kümesinde en az bir elemana, yüklem olarak karşılık gelmesi varlık hatasını oluşturur. Yani sonuç önermesi “F olan en az bir x vardır” biçiminde olmasına karşın öncülü bunu desteklemeyen usavurmalar varlık (F olan en az bir x vardır) hatasıdır.
Örnek:
1) Tüm cadılar kadındır.
2) Öyleyse: Bazı kadınlar cadıdır.
Burada cadılığın hayali bir kavram olmasını bir yana bırakıp “bazı” şeklinde ifade edilmiş olan tikel niceleyicinin (∃) “F olan en az bir x vardır”[6] anlamına geldiğini düşünürsek (2) önermesini “cadı olan en az bir kadın vardır” biçiminde de ifade edebiliriz. Bu önerme ise cadı olan hiçbir kadının var olmaması nedeniyle geçersizdir. Cadı kavramının tanımı eğer bir cadı var ise bunun kadın olmasını zorunlu kılar, bu yüzden tüm cadılar kadındır; fakat cadı olan -en az- bir kadın var değildir. Burada öncülde (1) bulunan özne sonuç önermesine (2) yüklem olarak geçmiştir. Bir örnek daha verebiliriz:
1) Tüm ateistler dinsizdir.
2) Öyleyse: Bazı dinsizler ateisttir.
Burada öncül (1) ateist’in tanımını yaparken onun zorunlu olarak var olduğunu söylemez; dünya üzerinde rast gelinebilecek herhangi bir ateistin dinsiz olduğunu açıklayarak ateist’i tanımlar. Sonuç önermesinde ise dünya üzerinde dinsiz olan en az bir ateistin zorunlu olarak var olduğu iddiası önermeye gömülüdür. Oysaki hem ortalarda hiç ateist ya da dinsiz olmayabilir hem de bazı dinsizler olsa bile bunlardan hiçbiri ateist olmayabilir. Bununla birlikte dünya üzerinde bir ateist varsa o ateist öncüldeki tanımdan dolayı (1) dinsiz olmak zorundadır (tüm ateistler dinsizdir, bir ateist varsa o kesinlikle dinsizdir; ama dinsiz olan birileri varsa onlar kesinlikle ateist olmak zorunda değildir).
2.2.2 Kurala Aykırı Yer Değiştirme
Açıklama:
Tasım mantığında yer değiştirme bir önermede bulunan özne ve yüklem terimlerinin birbirinin yerini alıp birbirini değillemesi olarak tanımlanır ve önermenin ikinci hali yine geçerli olur; fakat yer değiştirme “tüm P’ler Q’dur” biçimindeki (A-tipi) ve “bazı P’ler Q değildir” biçimindeki (O-tipi) tasımlarda geçerliyken “hiçbir S, P değildir” biçimindeki (E-tipi) ve “bazı S’ler P’dir” biçimindeki (I-tipi) tasımlarda geçersizdir. Niceleyiciyi hatalı çevirme de denen bu yanılgı
Örnek:
1) Hiçbir insan kanatlı değildir.
2) Öyleyse: Hiçbir kanatlı-olmayan şey insan değildir.
Bilakis insanın kendisi bir kanatlı-olmayan olduğu için çıkarım (2) hatalıdır. I-tipi tasımdaki kurala aykırı yer değiştirmeye de şunu örnek verebiliriz:
1) Bazı milletvekilleri solcudur.
2) Öyleyse: Bazı solcu-olmayanlar milletvekili değildir.
Görüldüğü gibi sonuç önermesinde (2) solcu ve milletvekili olmayan (örneğin sağcı bir bakkal) birinin varlığı zorunludur fakat böyle birinin var olmama olasılığı her zaman vardır. Uygun yer değiştirmeler ise şöyledir:
A-tipi:
1) Tüm kuşlar kanatlıdır.
2) Öyleyse: Hiçbir kanatsız, kuş değildir.
Kanatlılık kuşluğun içleminde bulunan temel bir özellik olduğu ve bu öncülde (1) belirtildiği için sonuç önermesi (2) öncülden zorunlu olarak çıkmaktadır. Kanatsız olan herhangi bir canlı kuş-olma-durumunun şartlarını yerine getirmediği için kuş değildir.
O-tipi:
1) Bazı kuşlar uçamaz (uçar değildir).
2) Öyleyse: Bazı uçamayanlar kuş-değil değildir (kuştur).
Burada uçamayan en az bir kuşun olmasının zorunlu olduğu söylenmektedir ve usavurma geçerlidir; çünkü bazı kuşlar uçamaz ve uçamayan en az bir kuş vardır.
2.2.3 Kurala Aykırı Dönüştürme
Açıklama:
“Tüm P’ler Q’dur; öyleyse, tüm Q’lar P’dir” ve “bazı P’ler Q-değildir; öyleyse, bazı Q’lar P-değildir” biçiminde yapılan usavurmalar sonucunda ortaya çıkan dönüştürme hatası bir tür altküme-üstküme karmaşasından kaynaklanır. Geçerli biçimleri “hiçbir P, Q-değildir; öyleyse, hiçbir Q, P-değildir” ve “bazı P’ler Q’dur; öyleyse, bazı Q’lar P’dir” olan dönüşme özelliği bir önermenin özne ve yükleminin değillenmeksizin yer değişmesidir. Bu da E-tipi ve I-tipi kategorik önermelerde geçerliyken A-tipi ve O-tipi kategorik önermelerde geçersizdir.
Örnek:
1) Tüm elmalar meyvedir.
2) Öyleyse: tüm meyveler elmadır.
ya da
1) Bazı insanlar yazar değildir.
2) Öyleyse: Bazı yazarlar insan değildir.
İlk örneğin öncülüne (1) bakarsak meyve kavramının örnekleyicisi ve altkümesi olan elmanın içlemsel özelliğinden bahsedilmektedir; fakat sonuç önermesi (2) örnekleneni (meyve) elma kavramını örnekleyici bir ögeye ve dolayısıyla onun altkümesine dönüştürerek kategorik bir hataya neden olmuştur. İkinci örnekte ise “insan” kavramının altkümesi olan (kaplamında bulunan) “yazarlık” elemanı olduğu üstkümeyi yanlışlamaktadır. Bu da geçersiz bir çıkarımdır. Bazı insanlar (“insan” kümesinde bulunan insanların bazıları) yazılım mühendisi, mimar, atlet, ressam ya da başka bir şey olabilir; fakat yazar olanların tümü insan olmak zorundadır. İnsan olma özelliği yazarlığın içinde, kendiliğinden vardır.
2.2.4 Bazıları Öyleyse Bazıları Öyle Değildir Yanılgısı
Açıklama:
∃xFx biçimindeki bir önermenin dengi ~(∀x~Fx) önermesidir fakat bazı usavurmalar bunu ~∃xFx olarak ele alıp aslında iki zıt önermeyi bir arada tutmaya çalışır. Oysaki ~(∀x~Fx) “tüm x’ler F-değil değildir -bazıları F’dir” anlamına gelirken ~∃xFx önermesi “bazı x’ler F-değildir” anlamına gelir. Bunu (∃x) (Sx & Px) / ∴ (∃x) (Sx & –Px)[7], yani öyle bir x vardır ki x S’dir ve x P’dir; öyleyse, öyle bir x vardır ki x S’dir ve x P-değildir biçiminde de ifade etmek mümkündür.
Örnek:
1) Bazı dindarlar kıyamete inanır.
2) Öyleyse: Bazı dindarlar kıyamete inanmaz.
Bazı dindarların kıyamete inanması tüm dindarların içinden en az bir dindarın kıyamete inandığı anlamına gelir; fakat öteki dindarların inanmadığı ya da inandığı anlamına gelmez. Bu önerme bazı dindarların kıyamete olan inançlarının var olduğu savını öne sürmekte, bazı dindarların dışında kalan insanların kıyamete inanıp inanmamaları konusunda hiçbir şey söylememektedir. Yani çıkarım (2) hatalıdır; çünkü kıyamete inanan bazı dindarların dışında kalan dindarlar için inananlardan bağımsız dört ihtimal vardır: bu dindarların tümü kıyamete inanıyordur, bu dindarların bazıları kıyamete inanıyordur, bu dindarların hiçbiri kıyamete inanmıyordur, bu dindarların bazıları kıyamete inanıyordur.
Örneğin tersi de, aynı gerekçelerden ötürü, hatalıdır:
1) Bazı dindarlar kıyamete inanmaz.
2) Öyleyse: Bazı dindarlar kıyamete inanır.
3. GÜNDELİK MANTIK HATALARI
Bu bölümde biçimsel olmayan (informal) mantık hataları incelenecektir.
3.1 KIRMIZI RİNGA
Kırmızı ringa bir sorun ya da konu tartışılırken tartışan taraflarca yapılan dikkat dağıtma, konu saptırma, anlam bozma eylemlerinin metaforik ifadesidir. Kabaca, karşıdaki tartışmacı diğer tarafın dikkatini dağıtır. Bu hata konuyu saptırma, yanlışlamayı görmezden gelme ve alakasız sav olarak da adlandırılmaktadır. Bu yanılgı tartışmacılardan biri tartışmayı asıl konuyla alakasız ya da bazen ikircikli biçimde alakalı bir yere çekerek muhatabının dikkatini dağıttığında ortaya çıkar.[8] “Kırmızı Ringa” tek bir yanılgı türü değil, kendi tanımıyla ilintili yanılgıların tümüne verilen genel bir addır -en azından biz öyle değerlendireceğiz. Şimdi bu yanılgının kaplamını alt-başlıklar halinde inceleyelim.
3.1.1 Korkuluk
Açıklama:
Korkuluk yanılgısı bir usavurma ya da tartışma esnasında düşünülen veya tartışılan sorundan ayrı, hiç var olmayan bir sorun yaratarak onunla uğraşmaktır.[9] Bu durum bir insanın karşısına bir korkuluk dikip onunla savaştıktan sonra bu savaştan galip çıktığını iddia etmesine benzemektedir, ortada gerçek bir düşman bile yoktur. Karşımızda duran şey saman ve benzeri maddelerden yapılmış insan-görünümünde bir oyuncaktır.
Örnek:
A — Erkek çocuklarının olgunluk çağına gelmeden, kendilerinden izin alınmaksızın sünnet edilmesinin çocuk haklarına ve insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum.
B — Çocukları sünnet ettirmeyerek onları dinlerinden soğutmak istiyorsunuz! Siz dinsiz bir nesil istiyor olabilirsiniz ama biz buna izin vermeyeceğiz.
Burada A kişisi yalnızca sünnet konusunda çocuk hakları ve insan haklarına dair kişisel bir saptamada bulunurken B kişisi onun söylediklerinin ötesine geçerek konuyu ve sorunu başka bir yere taşımış ya da taşımaya çalışmıştır. Konu bir insanın ya da nesillerin dini veya dinsizliği değil çocuk hakları ve insan haklarıdır; fakat B kişisi kendince bir korkuluk (çocukların dinlerinden soğutulması) yaratarak sorunun içeriğini bozmuştur. Mantıklı bir tartışmada imaların, göndermelerin ve kinayelerin yeri ya da kullanılma tarzları önemlidir; eğer bir tartışmada çok fazla gerçek-anlamın dışına taşma varsa, muhtemelen, korkuluk yaratma eğilimi de tartışmacıların birbirlerinin cümlelerinin anlamlarının tam olarak ne olduğundan çokça şüphe etmesinden dolayı artacaktır. Bir konu veya sorun ne kadar açıkça ifade edilirse karşıdakinin tartışmayı çekiştirerek tahrif etme olasılığı da o kadar düşük olacaktır.
3.1.2 Kökene Başvurma
Açıklama:
Belli bir düşünceyi desteklemek ya da çürütmek için o düşünceyi ortaya çıkaran kişiye, düşüncenin ortaya çıkış biçimine veya ortaya çıktığı ortama gönderme yapmak kökene başvurma yanılgısı olarak ele alınmaktadır. Kökene başvurma hatasının ad hominem, otoriteye başvurma, etimolojiye başvurma olarak üç alt-başlığı vardır.
Örnek:
A — Adamın kızı İsveç’te büyüyüp burada Türkçe öğretmeni olmuş. Türkçe bilmeyen kız nasıl Türkçe öğretecek? Daha kendisi doğru dürüst öğrenememiştir, bir de öğretmenlik yapması hepten saçma!
Burada A kişisi bir kızın yaşamının bir kısmını başka bir ülkede (İsveç) geçirmiş olmasını bir dili (Türkçe) öğretmedeki olası başarısızlığının mutlak nedeni olarak göstermektedir; fakat bir insanın yaşamını başka bir ülkede geçirmesi onun o ülkede konuşulmayan -ya da az konuşulan- bir dili öğrenemeyeceği ve öğretemeyeceği sonucunu zorunlu kılmaz. Ayrıca bu örnekteki öğretmen adayı dili öğretmekte başarısız olsa dahi bunun nedeninin “başka bir ülkede yaşamış olmak” olması da kesin değildir. Söz konusu kişi öğretmenlik becerilerinin eksikliğinden dolayı da başarısız olabilir.
3.1.2.1 Argumentum Ad Hominem
Açıklama:
Bir kökene başvurma hatası olan ad hominem kişiyi konu etme, kişiliğe saldırı, tartışmayı kişiliğe taşıma gibi adlarla da ifade edilebilir. Bu adlardan da anlaşılacağı gibi; ad hominem bir konuyu açıklamak, bir sorunu çözmek veya bir savı sınamak için bu konu, sorun veya savın kendisine yönelmek yerine bunların muhataplarına yönelince ortaya çıkan mantık hatasıdır. Fakat burada tanıklık ve argüman kavramları arasında bir fark olduğunu görmemiz gerekir. Örneğin şizofren bir bireyin tanıklığını onun rahatsızlığına dayanarak tek taraflı sorgulama hakkına sahip olabiliriz ancak onun sunduğu herhangi bir argümanı onun rahatsızlığı üzerinden değerlendiremeyiz.[10] Söz konusu şizofren bireyin bir yerde bir cinayet işlendiğini iddia etmesi ile cinayetin kötü bir şey olduğunu iddia etmesi arasında sırasıyla bir tanıklık/argüman ayrımı bulunmaktadır. Cinayet işlemenin iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesi bu şizofren bireyin rahatsızlığından tamamen bağımsız olarak gerçekleşir; çünkü ortada mantıksal analizi olanaklı bir sav vardır. Dahası, bu bireyin bir cinayete tanıklık ettiğini söylemesinde de böyle bir olanaklılık mevcuttur; zira onun bir cinayet işlendiğini iddia ettiği yerde gerçekten de bir cinayet -bu bireyin şizofrenisinden bağımsız bir biçimde- işlenmiş olabilir. Bu durum da bize “X yeri, T zamanında bir cinayet işlendi” iddiasını bu cümleyi sarf eden kişinin kişilik özelliklerinden soyutlayarak değerlendirmemiz gerektiğini gösterir. Özellikle önermesel bildirimlerin doğruluk-değerini o önermeleri öne sürenlerde (onların yaşama biçimlerinde, kimliklerinde ya da eylemlerinde) aramak bu hatayı bilimsel/akademik bakımdan önemli kılmaktadır. İki ad hominem türü olan tu quoque ve kuyuya zehir katma yanılgıları da bu başlıkta incelenecektir.
Örnek:
A — Özgür bir toplum için adalet sisteminin ve hukuk kurallarının yeniden ele alınıp düzeltilmesi gerekmektedir.
B — Bu sistemin sorumlusu zaten sensin, senin yapacağın düzeltmeyle adalet eskisinden daha iyi olmayacaktır.
A kişisi özgür toplumun yaratılmasına ilişkin bir sorun ortaya koymakta ve bunun için genel bir çözüm önerisi sunmaktadır; burada konu adalet sisteminin ve hukuk kurallarının düzeltilmeye ihtiyacı olup olmaması, böyle bir ihtiyaç varsa bu düzeltmelerin nasıl olacağı ve özgür toplum kavramıdır. Oysaki B kişisi A kişisinin düşüncesini çürütmek için onun hem geçmişine (kökene başvurma) hem de böylece kişiliğine başvurmaktadır.
Ad hominem yanılgısı bir kişinin geçmişine başvurarak onun kimliğini/kişiliğini tartışma konusu haline getirmekten ibaret değildir. Şu örneğe bakalım:
A — Bilimsel düşünme tarzının çocuklara hem aile-içi hem de devlet-kaynaklı eğitim vasıtasıyla kazandırılması gerektiğini düşünüyorum.
B — Sen ne bilim insanı ne de okuma-yazması olan birisin. Senin sözünle hareket edecek değiliz.
Burada B kişisi A kişisinin eğitimsiz olmasını gündeme getirip böyle bir oyalayıcı/dikkat dağıtıcı (Kırmızı Ringa) kullanarak onun öne sürdüğü savı çürütmeye çalışmaktadır; fakat A kişisinin eğitimsiz olması onun söylemlerinin doğruluk-değerini ya da işlevselliğini belirlemediği gibi bu söylemleri desteklemek için geçerli nedenleri olmadığı anlamında da gelmez. A kişisi, eğitim düzeyinden bağımsız bir şekilde, söylediklerini gerekçelendirebilir ve bu gerekçelendirme geçerli olabilir. Ayrıca onun elinde geçerli bir gerekçelendirme olmasa dahi sunduğu önerme, yine onun eğitim seviyesinden bağımsız bir şekilde, doğru -ya da bağlama göre işlevsel- olabilir.
3.1.2.1.1 Tu Quoque
Açıklama:
“Sen de…” anlamına gelen ve bir ad hominem türü olan tu quoque yanılgısı bir savı o savla içerik ya da içlem ortaklığına sahip bir birey ya da tüzel kişiyi öne sürerek savuşturmaya denir.
Örnek:
A — Kardeşinin parmağına çekiçle vurmuşsun. Kim verdi sana o çekici?
B — O da benim arabamı çalmıştı ama!
Burada A (ebeveyn) B’ye (çocuk) ona çekici “kimin” verdiğini sormaktadır; fakat B ona kardeşine “neden” vurduğunu (“o da…”) söyleyerek konuyu geçiştirmeye çalışmaktadır.
3.1.2.1.2 Kuyuya Zehir Katma
Açıklama:
Savaş zamanında düşman orduların birbirinin su kaynaklarına zehir katarak orduyu daha savaşa çıkmadan mağlup etme taktiklerinden yola çıkarak yapılan bir benzetme olan kuyuya zehir katma yanılgısı, bir başka benzetmeye başvurursak, rakibin boş anını kollayıp ilk yumruğu atmaktır. Karşıdaki kişi hakkında dedikodu yayarak ya da onu doğrudan kötüleyerek ona ve onun söylemlerine dair önyargı oluşturmaya çalışmak kuyuya zehir katma hatasıdır. Ad hominem’in bir başka türü olan kuyuya zehir katma hiçbir zaman doğruluğu gözetmediği söylenen bir tartışmacının üstündeki bu yafta nedeniyle onun söylediklerine güvenmememiz gerektiğini savunmak olarak da tanımlanabilir.[11]
Örnek:
A — Bilmeyen varsa baştan söyleyeyim: kendisi ateisttir. Fakat ateist bile olsa bir kişi vicdanlı olabilir ve insanlara hakkı olanı verebilir. Evet, yapılacak olan yirmi adet cami hakkında ne düşünüyorsunuz?
Burada A kişisi karşısındaki kişinin yapılacak olan camilere dair düşüncelerini öğrenmek amacıyla bir soru sormaktadır; fakat bunun öncesinde hem o kişinin ateist olduğunu hem bir kişinin vicdanlı olup olmama durumunun yapılan yeni camiler hakkındaki düşüncelerine bağlı olduğunu hem de bu camilerin insanların hakkı olduğunu sırasıyla ön-yargı, ön-koşul ve ön-kabul olarak sunmaktadır. Oysaki herhangi bir meselede bir kişinin dini inancının özellikle vurgulanması o kişinin söylemlerinin insanlar tarafından tek bir bakış açısıyla değerlendirilmesine neden olabileceği için meselenin ötesindedir ve “kuyuya zehir katmaktadır”. Ayrıca “bir ateist bile vicdanlı olabilir” önermesi içinde, vicdanla yapıldığı iddia/kabul edilen eylemlerin ateistler tarafından gerçekleştirilmesinin zor olduğu inancını barındırmaktadır ve temelsizdir. Bunun haricinde yirmi adet caminin insanların hakkı olduğu kabulü de karşıdakinin söylemlerini en baştan belirlemeye yöneliktir; kişi buraya yapılacak yatırımın başka bir sosyal kalkınma projesine aktarılabileceğini söylemeye kalkışacak olsa dahi baştan bu kabul tarafından sınırlandırılmıştır.
3.1.2.2 Otoriteye Başvurma
Açıklama:
Saygınlığa dayalı sav, tevazudan beslenme, otoriteyle yanıltma, yüceliğe sığınma olarak da adlandırabileceğimiz otoriteye başvurma yanılgısı bir konu üzerinde yapılan usavurmada herhangi bir savı bir otoritenin (uzman, önder, kodaman) o savı onaması ya da reddetmesi ile gerekçelendirmeye çalışmaktır. Otoriteye başvurma hatası farklı şekilde ortaya çıkabilir. Örneğin bir otorite bir konuda uzman olabilir; fakat yapılan tartışma o konuyla ilgili değildir ya da tartışma söz konusu otoritenin alanına girmektedir; fakat otorite yanılmaktadır. Otoriteye dayalı sav, bir uzmanın görüşünü (de facto otorite) ya da kurumsal bir yerde -örneğin bir devlet dairesinde- yetki ve unvan sahibi birinin beyanını (de jure otorite) kullanır.[12]
Örnek:
A — Tamirci arabamın bir sene boyunca hiçbir sorun çıkarmayacağını söyledi; öyleyse, arabam bir sene boyunca hiçbir sorun çıkarmayacaktır.
Tamircinin söylemi olsa olsa tecrübelerine dayanarak yaptığı bir tahmindir ve doğru olmak zorunda değildir. Tamircinin gözden kaçırdığı bir şey olabilir, tamirci yalan söylüyor olabilir, tamircinin bu tahminin doğru olarak kabul edilmesinden bir çıkarı olabilir veya tamirci gerçek bir tamirci bile olmayabilir. Otoriteye başvurma hatasından uzak durmak bir usavurmanın söz konusu sorunla ilgili bilirkişilerin düşüncelerinin tamamen göz ardı edilerek değerlendirilmesi anlamına gelmez. Otoriteye başvurma bu usavurmanın doğruluk-değerinin doğrudan belirleyicisi olduğunda bir hataya dönüşür. Tamircinin tavsiyelerini dikkate almak arabaya ilişkin bazı tahminler ve bilgiler edinmemizi sağlayacaktır; fakat bu tavsiyeleri bir tür mutlak belirleyici öge olarak görmek yanılgıdır. A kişisi böyle bir durumda başka tamircilerin görüşlerini de almayı ve bu görüşleri karşılaştırmayı deneyip bu görüşler arasındaki benzerlik ve farklılıkları önüne sermelidir.
3.1.2.3 Etimolojiye Başvurma
Açıklama:
Bir sözcüğün ya da söz kalıbının çağdaş kullanımı yerine onun kökenlerini kanıt göstererek bir iddiayı temellendirmeye çalışmak etimolojiye başvurma yanılgısıdır.
Örnek:
A — Ben ona “küçük”, “ufak”, “cılız” anlamında “yavşak” dedim; buna alınmaması gerekirdi.
Türkçede zayıf ve aciz olmak, kötüleşmek anlamına gelen “yavrı-“ eylemi ile “yavaş” adı gibi sözcüklerle bağlantısı olan ve örnekte belirtilen anlamları taşıyan “yavşak” sözcüğü, asıl yazımı “yañşak” biçiminde olup “çok konuşan”, “geveze” anlamlarına gelen[13] öteki sözcükle benzeştirilmiştir; fakat sözcüğün çağdaş kullanımda hem yazımı birdir (yavşak) hem de sözcük toplumun büyük bir kısmında hakaret olarak kabul edilmektedir. Oysaki A kişisi burada sözcüğü onun genel kabul görmüş karşılığını kastetmeksizin kullandığını iddia etmektedir ve etimolojiye başvurarak kökensel bir gündelik mantık hatası yapmaktadır.
3.1.3. Sonuçlara Başvurma
Açıklama:
Bir önermenin veya usavurmanın doğruluk-değerini onun doğruluk-değeriyle ilgisi olmayan sonuçlarına göre belirlemek sonuçlara başvurma yanılgısıdır.
Örnek:
A — Bazı hayvanları öldürerek et yiyebiliriz, et yemek bizim için yararlıdır. Öyleyse bazı hayvanları öldürmek iyidir.
A kişisinin hayvanların öldürülmesini meşrulaştırmasının tek nedeni onlardan elde ettiği et ürünlerinin onun için yararlı olmasıdır. Oysaki bir hayvanı öldürerek elde edilen et ürününün bir insan için yararlı olması protein değeri yüksek besinlerin insan için yararlı olduğunu gösterirken hayvan öldürmenin “iyi bir şey” olduğunu kanıtlayamamaktadır. “Hayvan öldürmek” insanın biyolojik çıkarlarının dışında, başlı başına bir etik meseledir. Sonuçlara başvurarak hareket ettiğimizde şöyle bir aşırılaştırma da yapabiliriz:
— Bazı insanları öldürerek et yiyebiliriz, et yemek bizim için yararlıdır. Öyleyse bazı insanları öldürmek iyidir.
3.1.4. Konuya Başvurma
Açıklama:
Bir önermenin konusuyla başka bir önermenin konusunun aynı ya da benzer olmasından yola çıkara iki önermenin özdeş olduğunu öne sürmek konuya başvurarak kendini haklı çıkarmaktır.
Örnek:
A — Siz atalarımızın yaşamak için savaşmak zorunda kaldığından bahsetmiştiniz, ben de atalarımızın savaşçı olduğunu söyledim. Aslında aynı şeyden bahsediyoruz, sadece birbirimizi yanlış anladığımız için tartışma uzadı.
İki önermenin üzerine konuştuğu şey, konu, nesne ya da özne özdeş olabilir; fakat bu özdeşlik yargı özdeşliğini gerektirmez. Örneğin “Sokrates ölümlüdür” ile “Sokrates ölümlü değildir” önermelerinin dile getirdiği yargıların konusu aynıdır (Her iki yargının konusu Sokrates’tir). Bu konu bir somut nesne olduğundan aynı zamanda bu iki yargının kuşatımı durumundadır. Şu halde birbirinin çelişiği olan bu iki yargı eşkuşatımlıdır[14]; fakat konunun aynı olması bu iki önermenin birbiriyle çelişmesini engellememektedir. Konuya başvurma bir zayıf analoji hatası olarak da görülebilir.
3.2 NEDENSİZ NEDENSELLİK KURMA
Açıklama:
Bir olayla bir başka olay arasında, eldeki veriler mantık bakımından yeterince ikna edici olmadığı halde, nedensellik ilkesi gözetilmeksizin, gelişigüzel bir bağın kurulması nedensiz nedenselliği gösterir. Belli bir N1 nesne-durumunun N2 nesne-durumuna geçişini ifade eden D olayının F olayını ortaya çıkardığını söyleyebilmemiz için G = (D1, D2, D3…) gibi bir gözlem kümesine ve bu gözlem kümesinin F olayını ortaya çıkarması sonucunda A = (G → F) türünden bir varsayıma ulaşmış olmamız gerekir. Örneğin bir miktar suyu bir kaba koyup ısıtmaya başladığımızı düşünelim. Burada N1 nesne-durumunda bulunan soğuk su ısınarak yüz derece sıcaklığa vardığında N2 nesne-durumuna geçer ve bu geçişe D1 olayı diyebiliriz. D1 olayını gözlemlediğimizde F gibi bir olayın ortaya çıktığını, yani suyun kaynadığını görürüz. Bu deneyi yineleyerek (D2, D3 gibi) G gibi bir gözlem kümesine ulaşırız. Eğer belli bir N1 nesne-durumunun N2 nesne-durumuna geçişini ifade eden D1, D2, D3… gibi olaylardan oluşan G gözlem kümesi bize F sonucunu (F-benzeri olay) veriyorsa A-türünden bir varsayımı ve A-türünden bir nedenselliği doğru olarak kabul ederiz. Dikkat edilirse formüldeki işlecimiz koşul imidir (→) ve bağlacımız da koşul bağlacıdır (“ise”). Yani F soncunun ortaya çıkabilmesi için G kümesi yeterli olmakla birlikte gerekli değildir (ikisi arasında karşılıklı koşul yoktur).
Şimdi nedensiz nedensellik kurma yanılgısını iki alt-başlıkta inceleyelim.
3.2.1 Eşzamanlı Olaylardan Birini Ötekinin Nedeni Sayma
Açıklama:
“Bununla birlikte oldu, öyleyse bundan dolayı oldu” olarak da adlandırılan eşzamanlılık yanılgısı bir A-olayının ya da A-türünden olayın B-olayı ya da B-türünden olay ile aynı anda gerçekleştiğini görüp A → B tümeline ulaşmaktır.
Örnek:
A — Şu çocuk okula gelene kadar okulda hiçbir sorun yoktu. Çocuk gelir gelmez sorunlar başladı; demek ki bütün sorun çocukta!
Burada A kişisinin söyledikleri doğru da olabilir yanlış da; fakat A okula gelen çocukla okuldaki sorunlar arasındaki bağlantıyı tam olarak ortaya koymadığı (nedenselliği kurmadığı) sürece onun çocuğun okula gelmesiyle okulda bazı sorunların ortaya çıkmasına dair yaptığı tespit eşzamanlılık yanılgısı olarak kalacaktır. Okuldaki sorun çocuktan değil, onun okula gelişine rast gelen başka bir olay, mesela okuldaki iki öğrenci grubu arasında tam o tarihte başlayan bir anlaşmazlıktan kaynaklanıyor olabilir.
3.2.2 Ardışık Olaylardan Birini Ötekinin Nedeni Sayma
Açıklama:
“Bundan sonra oldu, öyleyse bundan dolayı oldu” olarak da adlandırılan ardışıklık yanılgısı bir A-olayının ya da A-türünden olayın B-olayı ya da B-türünden olayın ardından gerçekleştiğini görüp B → A tümeline ulaşmaktır.
Örnek:
A — Bizim iktidara gelişimizden sonra ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalarda hem nitelik hem de nicelik bakımından büyük bir artış olduğunu görüyoruz. Bizden önce böyle bir şey yoktu; ülkenin bilimsel inkişafını destekleyen tek hükümet olduğumuz aşikâr.
A kişisinin yukarıdaki iddiayı gerçekten destekleyebilmesi için iddianın içinde bulunan “hükümet” ve “bilimsel gelişme” bileşenlerinin arasındaki bağı gösterebilmesi gerekir. Örneğin A kişisinin bahsettiği hükümetin ülkedeki bilimsel bir gelişmeye nasıl zemin hazırladığını, bir bilim insanının veya akademisyenin düşünme ve üretme biçimine ne gibi katkılar sağladığını ya da eğitim sisteminde bilimsel düşünceyi güçlendiren hangi etmenlerin bulunduğunu açıklaması şarttır. Böyle bir nedene dayandırma (bağ açıklama) olmadan bir olayı, o olay bir diğer olayın öncesinde gerçekleştiği için, ötekinin nedeni saymak sahte sebeplerle (“bizim iktidara gelişimizden sonra…”) sonuca ulaşma, ardışıklık yanılgısı ve dolayısıyla nedensiz nedenselleştirmedir.
Eşzamanlılığı veya ardışıklığı tek başlarına birer neden olarak görmenin ne kadar bozuk usavurmalara yol açabileceğini şu iki aşırılaştırma ile daha kolay görebiliriz:
Eşzamanlılık yanılgısı: “Bu ay dışarı her çıktığımda yağmur yağdı; demek ki ben ne zaman dışarı çıksam yağmur yağacak, yani yağmuru yağdıran benim.”
Ardışıklık yanılgısı: “Deprem olmadan önce insanlar kötü işler yapıyordu; öyleyse deprem insanların kötü işlerinden dolayı oldu.”
3.3 PARÇA-BÜTÜN YANILGISI
Açıklama:
Parça-bütün yanılgısı bir bütünün özelliğini onun parçalarına ya da bir parçanın özelliğini içinde bulunduğu bütüne yayarak ortaya çıkar.
3.3.1 Birleştirme
Açıklama:
Birleştirme hatası bir bütüne ait parçaların niteliklerinden yola çıkarak bütünün nitelikleri üzerine konuşmaktır.[15]
Örnek:
A — Toplum bireylerden oluşur, bireyler parçalanmış biçimde yaşayamazlar; öyleyse toplum da parçalanmış biçimde yaşayamaz.
Toplum bireylerden oluşsa da bireyin taşıdığı özelliklerin hepsini taşımak zorunda değildir; bireylerin insan-olma durumlarından kaynaklanan biyolojik sınırları vardır ancak toplum canlı bir varlık değil, yalnızca insan-üstü siyasi bir kurumdur.
3.3.2 Bölme
Açıklama:
Bölme -ya da ayırma- hatası ise bir bütünün niteliklerinden yola çıkarak onun parçalarının nitelikleri üzerine konuşmaktır.[16]
Örnek:
A — Su iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur, su içilebilir; öyleyse hidrojen ve oksijen de içilebilir.
Hidrojen, oksijen ve su -molekülü- birbirinden tamamen farklı maddelerdir. Suyun içilebilir olması onu oluşturan atomların da içilebilir olduğunu göstermez.
3.4 DÖNGÜSEL GEREKÇELENDİRME
Açıklama:
Bir usavurmanın sonuç önermesinin öncüllerden birine geri dönmesi, yani açıklamanın kendi kendisinin gerekçesi olması döngüsel gerekçelendirme yanılgısıdır. Petitio Principii de denen döngüsel gerekçelendirmeler kendi kendisini kanıtlamaya çalıştığı için soruya muhtaçtır ve soruyu zorunlu kılar. Döngüsel gerekçelendirmenin bir gündelik yanılgı olduğunu hatırlatıp her döngüsel gerekçelendirmenin hatalı olmak zorunda olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Öncüllerden birini sonuç önermesi olarak sunarak soruyu zorunlu kılan usavurmalar her zaman geçerli bir biçime sahiptir. Bir çıkarım kendisini içeren bir dizi öncülce desteklenmeme gibi bir çıkmaza giremez[17]; fakat bu tür bir usavurmada öncülün çıkarıma hiçbir katkısı olmadığı ve öncül, sonucu desteklemediği -yalnızca farklı bir biçimde tekrarladığı- için elimizdeki öncüller sunduğumuz argümanın kendisidir. Yukarıda söylendiği gibi, döngüsel gerekçelendirmeler hatalı değildir. Burada hata söz konusu döngüsel gerekçelendirmenin kendisini ampirik olarak kanıtlıyormuş gibi kullanılmasıyla ortaya çıkar. Örneğin a priori, tümdengelimsel veya matematiksel gerekçelendirmeler döngüsel (öz-göndergeli) ve geçerli olabilir:
1) p = 1
2) q = p + 1
3) q = 1 + 1
∴
4) q = 2, q = p + p, p = 1
Burada p ya da q önermelerinden herhangi birini soruşturmaya kalkıştığımızda p temel önermesinin durmadan kendisine döndüğünü (öz-göndergeli olduğunu) görürüz. (1) önermesinde p, 1’dir çünkü p, 1’dir. Döngüsel gerekçelendirme yanılgısı a posteriori usavurmalarda geçerlidir, yukarıdaki matematiksel çıkarım için döngüsel gerekçelendirme bir mantık hatası değildir. Matematik bilgisi deneyimden tümevararak elde edilmez; iki artı ikinin dört ettiğine inanırken yürüttüğümüz mantık iki çiftin bir araya gelerek bir dörtlü ettiğini gözlem yoluyla birçok kez keşfetmiş olmamız değildir. Bu bakımdan matematik bilgisi hala deneyimsel değildir; fakat aynı zamanda dünya hakkında a priori bir bilgi de değildir. O aslında sadece sözsel bilgidir.[18]
Örnek:
A — Tanrı vardır; çünkü kutsal kitapta öyle yazıyor. Kutsal kitap doğrudur; çünkü tanrı yalan söylemez. Tanrı yalan söylemez; çünkü kutsal kitapta öyle yazıyor. Kutsal kitap doğrudur; çünkü tanrı vardır ve o yalan söylemez.
A’nın yürüttüğü mantıkta tanrının varlığı, tanrının doğruluğu ve kutsal kitabın doğruluğuna dair hiçbir dış kanıt yoktur; bunun yerine bu bileşenler birbirinin kanıtı olarak gösterilmektedir ve sonuç önermesi öncüllere dönüş yapmaktadır. Döngüsel gerekçelendirmeye dair daha somut bir örnek de verebiliriz:
A — Onun söylediklerinin hepsi yalan, hepsi iftira. Ben böyle bir şey yapmadım!
B — Biz nereden bilelim senin yapmadığını? Ayrıca neden yalan söylesin?
A— Çünkü o yalancının teki!
B — Niye yalancı olsun? Bence değil.
A — Çünkü hep yalan söylüyor, al işte yine söylemiş!
Görüldüğü gibi A konuşmanın sonunda en başta söylediği şeye geri dönüyor ve B’nin sorduğu iki soruyu da yanıtsız bırakıyor. B, A’ya hakkında konuştukları üçüncü kişinin neden yalan söyleyebileceğini sorduğunda onun “yalancı” olduğu iddiasıyla karşı karşıya kalıyor; onun neden yalancı olduğunu sorduğunda ise “hep yalan söylediği” iddiasıyla karşı karşıya kalıyor. Yalancı, tanımı gereği, “yalan söyleyen kişidir” ve yalan söyleyen kişi ise yalancıdır. Bir kişisinin yalan söylediğini iddia etmekle yalancı olduğunu iddia etmek arasında hiçbir fark olmadığı için o kişinin yalan söyleyen biri ya da yalancı olduğunu kanıtlayabilmek için başka kanıtlara ihtiyaç vardır. Burada üçüncü kişinin sözlerinin yalan olduğu ya da o kişinin yalancı olduğu onun sözlerinin yalan olduğunun gerçekten kanıtlanması ile gerekçelendirilebilir -onun yalancı olduğu ve hep yalan söylediğini öne sürmek işe yaramaz. A kişisi üçüncü kişinin söylediklerinin tümünün yalan olduğunu konuşmanın sonunda “Al işte yine söylemiş!” diyerek kanıtlamaya çalışıyor fakat “o hep yalan söyler”, “o yalancıdır”, “yine yalan söylemiş” savlarını derleyip sadeleştirdiğimizde şu sonuç çıkmaktadır: “O yalancıdır, çünkü yalancıdır.” Bu örnekte aynı zamanda ad hominem’in özel bir türü olan kuyuya zehir katma hatası da bulunmaktadır.
3.5 ZAYIF ANALOJİ
Açıklama:
Analoji, A ve B’nin X gibi bir ortak özellikleri, ayrıca A’nın Y gibi bir başka özelliği olduğunda, B ‘nin de Y gibi bir özelliği olacağına varmaktır.[19] Birbiri arasında yüzeysel ya da küçük benzerlikler bulunan iki olay ya da olgunun birini açıklamak için ötekini, ikisi birbiriyle tam olarak örtüşüyormuşçasına kullanmak ise zayıf analoji yanılgısıdır. Kıssadan hisseler, kişisel deneyimler ve dar kapsamlı örneklerden yola çıkarak istisnası bol genellemelere varmak da zayıf analoji kurmaya girer.
Örnek:
A — Atom-altı evrenin işleyişinin, moleküllerin bağ kurma biçimlerinin ya da evrimin gerçekleşmesinin tam bir tesadüf işi olduğunu söylüyorsunuz; o halde ben şimdi bu kalemi buraya bırakıyorum, bu kalem aradan milyonlarca yıl da geçse buradan kalkıp şuraya gider mi? Gitmez elbette. O zaman sizin dediğiniz gibi bir rastgelelik yoktur.
Atom-altı evrenin işleyişiyle makro-evrenin işleyişi arasında ya da bir kalemin yapısıyla bir canlı yapısı arasında birbirini örnekleyebilecek kadar benzerlik bulunmamaktadır. Plastik bir kalem kimya bilimi bakımından polimerler grubunda değerlendirilir ve bir polimerin moleküler yapısı ile bir ökaryot hücrenin moleküler yapısı birbirinden farklıdır. Ayrıca plastik bir kalem aradan geçen milyonlarca yılda bir noktadan başka bir noktaya gitmese bile kimyasal ya da fiziksel değişime uğrayabilir. Kısacası bir kalemin eylemsizliğini atom-altı evren ya da canlı evrimiyle alakalı bir tartışmada örnek olarak kullanmak zayıf analoji kurarak bizi konu ve sorundan uzaklaştırmaktadır. Zayıf analojiye bir örnek daha verelim:
A — Oradan alışveriş yapma. Benim kuzenim oradan geçen yıl ayakkabı almıştı. Ayakkabı iki ay bile dayanmadı, delik deşik oldu.
A’nın verdiği salık doğru ya da yanlış olabilir fakat tek bir örnekten yola çıkarak o örnekte bulunan eyleme benzer bir eylemin sonucunun da o örnekteki gibi olacağını düşünmek yeterli bir gerekçelendirme değildir ve zayıf analoji yanılgısıdır.
4. SONUÇ
Burada düşünce yanlışı, yanılgı, çıkarım yanlışı, safsata gibi adlarla da anılan mantık hatalarını biçimsel ve gündelik olmak üzere iki ana başlık altında inceledim. Saptanan ya da saptanabilecek mantık hatalarının tümü elbette bu kadar değildir; sözü edilen mantık hatalarının pek çoğuna, özellikle de gündelik olanlara, farklı alt-başlıklar ve bu alt-başlıklara da başka alt-başlıklar bulunabilir. Çalışmanın yeterince anlaşılır olabilmesi için olabildiğince gündelik örnekler seçmeye çalıştım. Biçimsel mantık dili ve onun temel kuralları okuyucu tarafından zaten biliniyormuş gibi davranmaktan yana olmadığım için bunların çok temel olmayanlarını metinle koşut olarak açıklamaya çalıştım. Mantık ve dil felsefesinin akademik camiada kabul görmüş ortak terimlerini kullanırken Türkçede tam kavramsal karşılığını bulamayıp zihinlerde doyurucu bir anlam kazanamadığını düşündüğüm bazı söz öbeklerini kendiminkilerle değiştirdim. Bu yüzden ortaya çıkabilecek anlaşılmazlıkların sorumluluğunu üstleniyorum. Son olarak klasik ya da modern mantığın bilimlerin ve istatistik, sosyoloji gibi inceleme alanlarının kullandığı bir gramer; felsefi bir paradigma ve -matematik gibi- aksiyomatik bir dil olduğunu söylemekte yarar var. Bu nedenle pek çok mantık dizgesi ve bu mantık dizgelerine göre belirlenmiş pek çok mantık hatası bulmak -hatta yaratmak- mümkündür.
KAYNAKÇA
Audi, R. (1999), The Cambridge Dictionary of Philosophy (2nd Edition). New York: Cambridge University Press.
Borchert, D. M. (2006), The Encyclopedia of Philosophy (2nd Edition). Farmington Hills, MI: Thomson Gale.
Damer, T. E. (2009), Attacing Faulty Reasoning (6th Edition), Belmont, CA: Wadsworth Cengage Learning.
Frege, G. (2008), Aritmetiğin Temelleri, çev.: H. Bülent Gözkân, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları (Çeviriye temel alınan baskı: Felix Meiner Verlag GmbH, Hamburg 1988).
Grünberg, T. (2000), Sembolik Mantık El Kitabı, Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları.
Grünberg, T., Grünberg, D., Onart, A. ve Turan, H. (2003). Mantık Terimleri Sözlüğü, Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları.
Grünberg, T. (2006), Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Howson, C. (1997), Logic With Trees, An Introduction to Symbolic Logic, London: Routledge Press.
Hurley, P. J. (2012), A Concise Introduction to Logic, (11th Edition), Boston: Wadsworth Cengage Learning.
Lacey, A. (1996), A Dictionary of Philosophy (3rd Edition), London: Routledge Press.
Nişanyan, S. (2009), Sözlerin Soyacağı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü (5. Baskı). İstanbul: Everest Yayınları.
Özlem, D. (2004), Mantık, Klasik-Sembolik Mantık, Mantık Felsefesi, İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Rossi, J. G. (2001), Analitik Felsefe, çev.: Atakan Altınörs, İstanbul: Paradigma Yayınları.
Russell, B. (1945), A History of Western Philosophy, New York: American Book-Stratford Press.
Dipnotlar
[1] Alan Lacey, A Dictionary of Philosophy (3rd Edition), Routledge, 1996.
[2] Lacey, age.
[3] Teo Grünberg, Sembolik Mantık El Kitabı, Temel Mantık, Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları, 2000, s. 47.
[4] Robert Audi (ed.), “Formal Fallacy – Improper Disjunctive Syllogism”, The Cambridge Dictionary of Philosophy (2nd Edition), Cambridge University Press, 1999.
[5] Eksiltili tasımsal çıkarım: Bir ya da birden çok sayıda öncülü (önceden bilindiği varsayılarak) kaldırılmış olan tasımsal çıkarım (Teo Grünberg vd., Mantık Terimleri Sözlüğü, Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları, 2003.)
[6] Colin Howson, Logic With Trees: An Introduction to Symbolic Logic, London: Routledge Press, 1997, s. 65.
[7] Robert Audi (ed.), “Some are/some are not (unwarranted contrast)”, s. 317.
[8] Patrick J. Hurley, A Concise Introduction to Logic (11th Edition), Boston: Wadsworth, Cengage Learning, 2012, s. 131.
[9] Hurley, age, s. 129.
[10] T. Edward Damer, Attacing Faulty Reasoning (6th Edition), Belmont, CA: Wadsworth, Cengage Learning, 2009, s. 198.
[11] Robert Audi (ed.), “Informal Fallcy”, s. 433.
[12] Audi (ed.), “Informal Fallcy”, s. 433.
[13] Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyacağı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü (5. Baskı), İstanbul: Everest Yayınları, 2009.
[14] Teo Grünberg, Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, s. 87.
[15] Robert Audi (ed.), “Informal Fallacy”, s. 432.
[16] Audi (ed), “Informal Fallacy”, s. 432.
[17] Donald M. Borchert (ed.), “Fallacies – Informal Fallacies – Petitio Principii”, The Encyclopedia of Philosophy (2nd Edition), Farmington Hills, MI: Thomson Gale, 2006.
[18] Bertrand Russell, A History of Western Philosophy, The Philosophy of Logical Analysis (Chapter XXXI), 4th Printing, New York: American Book-Stratford Press, s. 832.
[19] Doğan Özlem, Mantık, Klasik/Sembolik Mantık, Mantık Felsefesi, 7. Baskı, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 2004, s. 44.
“Bu dindarların tümü kıyamete inanıyordur, bu dindarların bazıları kıyamete inanıyordur, bu dindarların hiçbiri kıyamete inanmıyordur, bu dindarların bazıları kıyamete inan*mı*yordur” olarak düzeltilmeli.