İnsan Haklarına Dayanarak Hayvanları Korumak – Donald VanDeVeer

2354 görüntülenme
22 dk okuma süresi
Kualia Analitik Felsefe

Kualia Analitik Felsefe

Çevirmen: Berke Kan

James Rachels “Hayvanların Yaşama Hakkı Var Mıdır?” makalesinde hayvanların sahip olduğu belli hakların olduğunu ve bu haklarının var olmasının mantıken mümkün olmadığını savunan bazı argümanların geçersiz olduğunu göstermeye çalışmaktadır.[1] Öncelikli olarak, en azından bazı hayvanların işkence edilmeme, mülk edinme ve yaşama hakkı olduğunu ifade etmek için oluşturulmuş yapıcı argümanlarını irdeleyeceğim. 1. bölümde bunu sorguluyor; 2. bölümde kısaca,  hayvanların hak sahibi olma ihtimaliyle ilgili olumsuz argümanlarını değerlendiriyorum. Hayvanlara olan genel davranışımızın bazı önemli ahlaki kısıtlamaları ihlal etmesini de; ki bu konuda Rachels’a katılıyorum, konu edinebiliriz. Yine de, felsefi açıdan bu kısıtlamayı doğru şekilde tanımlayıp kendisinin sezgisel desteğinden daha fazlasını sağlaması arzulanmaktadır. Rachels’ın düşünceleri ve genel duruşu, bana göre, iyiden ve doğrulardan yana iken; argümanları, hayvanların haklarının olduğunu ve bu sebeple  onlar üzerinde acı çekmeye ve yoksunluğa sebep olan bazı örneklerin hak ihlali olarak sayılmasını göstermekte başarısızdır. Karşılaştığı ve ilgilenmekte yetersiz kaldığı zorluklar; menfaatler ve daha önemlisi haklar gibi temel nosyonları net bir şekilde kavramadaki eksikliğimizden kaynaklanmaktadır. Belki de hayvanlara karşı olan davranışlarımızda açıklık içermeden belli bir temkinle makul bir politika üretebiliriz.

I

Rachels’ın ileri sunduğu metotların ilki işkence edilmeme hakkı ile ilgileniyor. İnsanların bu tarz hakka sahip olduklarını düşünmelerinin sebebi, Birleşmiş Milletler Beyannamesinden ziyade, “insanların acı çekebilme kapasitesi yüzünden işkence görmeye ilgilerinin olmamasından” kaynaklanıyor. Daha net ifade edecek olursak, aşağıdaki argümanlara bakmalıyız:

1. İnsanlar acı çekmeye müsaittir.

2. Öyleyse, insanlar işkence görmemeyi tercih ederler, (1.’den)

3. Öyleyse, insanların işkence görmeme hakkı vardır, (2.’den)

Oluşturduğu paralel argüman şu şekildedir:

a. Hayvanlar (bazıları) acı çekmeye müsaittir.

b. Öyleyse, hayvanlar işkence görmemeyi tercih ederler, (a’dan).

c. Öyleyse, hayvanların (bazılarının) işkence görmeme hakkı vardır, (b’den)

Bir de üçüncü bir paralel argüman düşünelim.

A. İnsanlar cinsel yoksunluktan acı çekmeye müsaittir.

B. Öyleyse,insanlar cinsel yoksunluk çekmemeyi tercih ederler, (A’dan)

C. Öyleyse, insanların cinsel yoksunluğa maruz kalmama hakkı vardır,(C’den)

 

Bana göre, A ve B her ne kadar makul olsa da C’yi kabul etmek hiç olası değil. Eşit açılardan şüpheli bir argüman için, “hasta olmayı “cinsel yoksunluğun” yerine koyun. Müzakere edebilmemiz için tüm argümanların çıkarımını sorunsuz varsayalım. İkinci iddiadan üçüncüye geçişte şüphesiz zorluk çıkacaktır. Yani, bir varlığın bir şeye isteğinin olması, isteği olduğu şeye hakkının olduğu sonucuna varmak için yeterli bir durum demek bariz bir şekilde doğru olmaz. Buradan da şu sonuca varıyorum ki, bir başka argümanın olmaması durumunda Rachels önceki varsayımından (b), hayvanların işkence görmeme hakkı olduğu sonucuna  varamaz. Eğer bir varlığın bir şeye çıkarları olmasıyla (elbette ilgisi olmamasıyla karıştırılmamalıdır) -çıkar/ istek kavramı için daha detaylı bir açıklama gerekmektedir- haklarının olması arasında bir bağlantı varsa, çıkarının olmasının yalnızca gerekli ve haklarının olmasının yetersiz bir durumu olduğu ortaya çıkacaktır.

Rachels’ın hayvanların hakları olduğunu gösterdiği ikinci girişiminde, Locke’un da dediği gibi, insan gücünü bir şeyle birleştirip mülk edinebilirse, aynı şekilde fındık toplayan sincap da edinebilir. İnsan ve sincap arasında bağıntılı bir farklılık olmadığı için, ya ikisinin de hakkı vardır ya da hiçbirinin yoktur, der. Rachels’ın argümanı geçersiz olmayabilir, yine de şu sebeple ikna edici değildir: Locke’un, durumu, bir varlığın (nötr olmak gerekirse) İkinci İncelemesinde (27’den 35.’i kısıma kadar) bir şeyde mülk edinme hakkına sahip olması sebebiyle izah edişi daha karmaşıktır ve Locke’un ifade ettiğinden daha açık bir şekilde söylenecek olursa, aşağıdaki gibi örneğe yorumlanacaktır.

A 0’a ancak aşağıdaki şartlarda sahiptir

1. 0’ın sahibi olmazsa (veya karışıklıktan kurtulmak gerekirse, kimse işgücünü 0’la birleştirmemiştir)

ve 2. A işgücünü 0’la birleştirirse

ve 3. Başkalarına yetecek kadar 0 (veya 0 türünde şeyler) varsa

ve 4. Başkalarına kalanlar da A’nın aldığı kadar iyiyse.

Locke’un iddialarını zorlamazsak, sonuç şudur ki, Locke haklıysa, mülk edinebilmek için pek çok koşul sağlanmalıdır ve sincapların kasıtlı veya farkında olarak bu koşulları sağlayacakları da kesin değildir. Diğer bir açıdan, birinin kasıtlı veya farkında olarak mülk edinebileceği de kesin değildir. Aklımızda sorular uçuşurken, sezgilerimiz zıt yönlerde ve sallantıda. Tavşanın veya örümceğin harcadığı enerji Locke’a göre işgücü sayılır mı? Peki bir sinekkapanın enerjisi? Bir erkeğin veya kadının zorunlu bir işgücünde bulunmadığını farz edersek, balina Jonah’a sahip midir? Belki de Rachels bu konuda haksız değildir, ancak argüman sonucunun ağırlığını taşıyacak kadar kusursuz değil.

Rachels’ın hayvanların sahip olduğunu savunduğu üçüncü bir hak da yaşama hakkı.  Canlıların zevk alabildiği herhangi bir gerçek çıkara sahip olması ve yaşamanın da gerçek bir çıkar olması  ihtimalini değerlendirdikten sonra, az sayıda filozofun yaşamanın gerçek bir çıkar olduğu düşüncesi kabul ettiğini düşünerek, Rachels başka bir strateji belirliyor ve yaşamları üzerine olan kısıtlamaların hayvanların çıkarlarına zarar verdiğini savunuyor. Hayvanların sıklıkla ve önemli ölçüde tutsaklık yüzünden ağır zararlar gördükleri iddiası, hayvanat bahçesi örnekleri ve fabrika-çiftlik vakalarında olduğu gibi, bana göre inkar edilemezdir. Benzer şekilde, hayvanlar üzerindeki birçok deneyin olağanüstü bir acıya sebep olduğuna ve neredeyse hiçbir zaman ufak veya oldukça önemli sonuçlar vaat eden vakaları ayırmaya çaba gösterilmediğine şüphe yoktur. Bu konuları kanıtlama çabasında, daha önce de değerlendirilen “Çıkarları olan her canlının en azından temel çıkarları gereksizce zarar görmeden elde etmesi” ilkesini öner sürer. Belirtmeden geçmeyelim, pek çok hayvanın çıkarları vardır, ve pek çoğu zarar görür, ve bu bakımdan, “çıkarları da zarar görür.” Şunu da ekleyelim ki bu zarar verme durumu sıklıkla gerek olmadan gerçekleşir. Yine de Rachels’ın ileri sürdüğü “çıkarları olan canlıların bağıntılı bir takım temel hakları vardır” düşüncesini göstermek için bir argümana ihtiyacımız var. [2]

Bu konuda gayet açık bir alternatif görüş var, o da kesinlikle katı bir kuşkuculuk değil. Şu ki; acı çekmeye veya duyguları olan diğer canlılarda ciddi yoksunluğa sebep olmamayı sağlama görevimiz var, ve bu yüzden, denge sağlayacak herhangi ahlaki düşüncelerin olmaması durumunda kendimizi frenleme konusunda katı bir zorunluluğumuz olabilir. İleri sürülen iddianın görevi, hayvanların rasyonel varlıklar tarafından temel olan acı çektirilmeme hakkı olduğunu söyleyen önceki iddianın koşuluyla sağlanabilirken, korelatif bir hak olmadan da kendi başına var olabilir. Rachels’ın argümanları, rasyonel varlıkların belirli tür hayvanlara karşı görevleri olduğunu savunmakta, ancak bu görevlerin bahsedilen haklara koşullandığı varsayımını savunmakta başarısızdır. Alternatif olarak, bir canlının çıkarları olduğu gerçeğinin, o canlının bir takım hakları olduğuna koşullandığına inanıyorsa, bunun tartışılması gerekir ve böyle bir iddiaya olan önceden tavrımı ortaya koyduğum itirazın da çürütülmesi gerekecektir.

II

Kısmen biraz önce bahsedilen sebepten dolayı, Rachels’ın “ahlaki özgürlük” üzerine olan değerli görüşlerinden uzun uzun bahsetmeyeceğim. Bu tarz bir özgürlük ve bazı hayvanların şefkat gösterdiği iddiasıyla ilgili argümanı, bana göre hak konusundaki genel bakışı için değersizdir. Hayvanların istekleri ve dolayısıyla temel hakları olduğu görüşünü desteklemek istiyor. Şevkat sahibi hayvan gruplarının, çıkar içeren bir alt küme oluşturduğunu varsaymak mümkündür. Dolayısıyla çıkarlar üzerine olan önceki argümanı başarılıysa,   daha öte özel bir şefkat göstergesinden hakların temeli olarak medet ummaya gerek olmayacaktır. Şefkat eğilimi gösteren ama o şefkati diyelim ki bezel denge dolayısıyla kaybetmiş bir hayvanın muhtemelen hâlâ çıkarları ve hakları olacaktır. Dahası, yalnızca şefkat sahibi hayvanların hakları olduğunu savunacak olursa, hak sahibi görülen hayvanların kapsamı böyle bir hareketi inkar ettiğini reddedecek şekilde kısıtlanacaktır.

Görüşlerimin sonuna gelirken, Rachels’ın Ekindeki hayvanların hak sahibi olmasının mümkün olduğunu göstermek için ürettiği karşı argümanlarını tamamıyla irdeleme fırsatını pas geçeceğim. Ancak, genel konu itibariyle şunları söyleyeyim; McCloskey ve Ritchie’ye olan itirazları makul, ancak bence hayvanların hak sahibi canlılar olmadığını savunan daha kışkırtıcı yollar da var. [3] Rachels insan ve hayvan arasındaki benzerliklere odaklanırken bazı farklılıkları da küçümsüyor. Bu davranış Michael Tooley veya S. I. Benn’in yalnızca bireylerin haklarının olmasının analitik olduğunu anlatan, yalnızca temsilci olarak işlev gösterebilen varlıkların hak uygulamasının yalnızca hakları olabileceğini gösteren projelerini ileri sunabilmelerini anlatan yazılarıyla kabaca ilgili olabilir. Hayvanlarda bu kapasite yoktur, dolayısıyla hakları olan insanlarla olan kayda değer benzerliklerine rağmen, hayvanlar hak sahibi olacak canlılar değillerdir. [4] Bu düşüncenin inandırıcılığına ikna olmadım, ancak bana, Rachels’ın itirazlarından çok daha cazip geldi. Mümkün olan tüm itirazları değerlendirmediği için suçlu bulunamaz elbette, bu yüzden bu noktayı yalnızca sorgulayışı genişletme amacıyla ekliyorum.

Şimdiye kadar, Rachels’ın hayvanların işkence görmeme, belli koşulların sağlanması hâlinde mülk edinme veya yaşama haklarının olduğunu gösterme girişimlerinin her birinin, bir veya birden fazla zorlukla karşılaştığını anlatmaya çabaladım. Daha genel olarak,  canlıların çıkarlarının olduğu şeylerin bağıntılı haklarının olduğu sanısının, hayvanlara karşı belirli özel görevlerimizin olduğu fikrini savunmasına ihtiyacı var. Bu görevlerin haklarla uyumlu olup olmamasının da sorgulanması gerekiyor. Hayvanlara karşı görevlerimizi çokça görmezden geldiğimizden hiç şüphem yok; bu görevlerin kesin doğası ve kapsamı çok daha külfetli bir soru taşıyor içerisinde. Daha da ileri giderek şunu da savundum ki, hak, hatta doğal hak sahibi olmanın nedenleri üzerine görüşlerin sebebi bazı hayvanların haklarının olmadığı gibi bazı insanların da haklarının olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Böyle bir itiraza bir açıklama gerekir.

Son bir itiraz olarak da şunu not aldım: Rachels başta güdülerinden birinin insan haklarının önemi üzerine şüphe uyandırmak olduğunu belirtse de, makalesi bu konuyla hiç mi hiç ilgilenmiyor. Doğrusu, Rachels ileri sürülen iddiayı,  “insan haklarını” “yalnızca insanların sahip olabileceği özel haklara” çevirerek ciddi biçimde zayıflatmaya çalışıyor gibi görünüyor. Şu an insan hakkı olarak görülen çoğu hak, insanlara özel haklar (bazılarının hayvanlarla paylaşıldığını varsayalım) bakımından insan hakkı olmasa bile, insanlara özel hakların sayısı önceki düşünceden daha az olmasıyla beraber, bunun insan haklarının -insanlara özel olsun veya olmasın-  önemi üzerine şüphe uyandırma görevine doğru ne kadar yol kat edeceğini kestirebilmek çok zor olacaktır. Rachels’ın insan haklarının; filozof ve siyasetçilerin düşündüğü kadar ilginç veya önemli olmadığı düşüncesine neden sadık kaldığı da net değildir.

 

[1] James Rachels’ın “Hayvanların Yaşama Hakkı Var Mıdır?” makalesine bakınız.

[2] This general assumption has been employed by Leonard Nelson in A System of Ethics (New Haven: Yale University Press, 1956) and by Joel Feinberg in “The Rights of Animals and Unborn Generations” in William Blackstone (ed.), Philosophy and Environmental Crisis (Athens, Georgia: University of Georgia Press, 1975).

[3] Emin değilim ancak Ritchie veya Rawls’un, hayvanların hak sahibi olmalarının “mantıken mümkün olmadığı” sonucuna varan argümanları -örneğin, Ritchie (1)’den dolayı, hayvanların hakları olsaydı, fare yiyen kediler de farelere karşı hak ihlalinde bulunmuş olurdu. (2) iddia absürt olacaktır- iyi biçimde konumlandırılmış veya konumlandırılmamış olsun, (3) hayvanların hakları yoktur.

[4] See S. I. Benn, “Abortion, Infanticide, and Respect for Persons” and Michael Tooley, “A Defense of Abortion and Infanticide” in Joel Feinberg (ed.), The Problem of Abortion (Belmont, Calif.: Wadsworth Publishing Company, 1973).

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Hayek, Liberalizm ve Sosyal Bilgi – Lawrence J. Connin

Önceki Makale

Demokratik Sosyalizm, Sosyal Demokrasi Değildir – Michael A. Mccarthy