Kaynak metin: https://mises.org/library/hayeks-political-argument-against-socialism
Yazar: David Gordon
Çevirmen: Fatih Köktemir
Editör: Hasan Ayer
Friedrich Hayek’in Kölelik Yolu (the Road to Serfdom) adlı kitabı 1944’te yayınlandığında en çok satan kitaplar arasına girdi ve o günden beri özgürlük literatüründeki klasik eserlerden biri olarak kaldı. Yine de birçok insan bu kitabı anlamakta güçlük çekiyor. Glenn Beck’in 2010 yılında kendi televizyon programında kitaptan bahsetmesi ve bu sebeple kitaba olan talebin artmasından sonra, Mises Enstitüsü etkinliklerinden birinde tanınmış bir konuşmacı bana kitabı çok yoğun ve zor bulduğunu söyleyip, Hayek’in yeni kazandığı bu okurların bir zaman sonra kafa karışıklığı yaşayarak kitabı ellerinden bırakacakları öngörüsünde bulundu.
Bu hafta, Hayek’in kitabındaki temel argümanı daha rahat anlamanın bir yolu olarak Jeremy Shearmur’un Hayek and After: Hayekian Liberalism as a Research Programme (Routledge, 1996) kitabında Hayek’in argümanıyla ilgili söylediklerini tartışacağım. Shearmur’a göre, Hayek siyasal düşüncesine bir sosyalist olarak başladı ve hayatı boyunca sosyalist değerlere büyük bir sempati besledi. Kölelik Yolu’nu “tüm sosyalistlere” atfederken hiçbir şekilde samimiyetsiz değildi. Ancak sosyalizmin amaçlarının sosyalist yollarla gerçekleştirilemeyeceğine inanmış ve bu görüşü geniş bir kitleye ulaştırmayı görev bilmişti.
Sosyalizm, iddia ettiği refah, adalet ve mutluluğun amaçlarına ulaşmakta neden kaçınılmaz olarak başarısız oluyor? Bunun cevabı mises.org okuyucuları için sürpriz olmayacaktır: Sosyalist bir ekonomide ekonomik hesaplama mümkün değildir. Ludwig von Mises’in bu yöndeki argümanı da Hayek’in sosyalizme olan bağlılığını ortadan kaldırdı; Hayek, Mises’in argümanının öğrendikten sonra, işleyen bir ekonomik sistem için piyasa fiyatlandırmasının elzem olduğunu gördü.
Hayek, benzer bir argümanın siyasi alana genişletilebileceğini gördü. Sosyalist planlamanın ekonomik projelerin verimliliklerini yargılayabilmek adına onları ortak bir parasal ölçekte ölçmek için hiçbir araç olmadığı gibi, bireylerin çatışan tercihlerini de tutarlı bir hedefler kümesinde bir araya getiremez. Shearmur şöyle diyor:
“Hayek, bir planlama otoritesinin mevcut kaynakları en verimli şekilde kullanabilmek için alternatif seçenekler arasından seçim yapması gerektiğini ve ‘geniş sınırlar içinde bir kişinin diğer bir kişiyi bir kararın diğerinden daha makul olduğuna ikna edebileceği hiçbir gerekçe olmadığını’ iddia eder.
O halde bu planlama ne yapabilir? Hayek, planlamanın topluma kendi önceliklerini dayatmaya çalışacağını öne sürüyor ve ardından, soruyor: “Bu, tiranlığın çok iyi bir tanımı değil mi?” Kölelik Yolu kitabının büyük kısmı, Nazizmin Alman sosyalist hareketinde yaygın olan fikirlerden nasıl ortaya çıktığının bir anlatımından oluşur; Hayek, toplumu planlama girişiminin özgürlüğü ortadan kaldırdığını titiz bir şekilde gösterir.
Hayek’in analizi tartışmalı bir önermeye dayanmaktadır. Argümanın işe yaraması için, aklın ortak bir değerler dizisini dikte etmesi ve bu değerler dizisinin çoğu insanın rahatça kavrayabileceği kadar kolay olmaması gerekir. Aksi takdirde planlama, Hayek’in onu konumlandırmaya çalıştığı ikilemden kaçabilir. Neredeyse herkes, makul olduğu takdirde, belirli değerler üzerinde anlaşacağı için planlamanın isteksiz bir nüfusa kendi tercihlerini dayatmasına gerek yoktur.
Bu arada yıllardır yanlış bir şekilde düşündüğümün aksine Hayek’in argümanı objektif değerlerin olmadığı varsayımına dayanmıyor. Bu objektif değerler, insanlar onları kolayca kavrayamadığı sürece veya çoğu insanın kavrayabileceği nesnel değerler tartışmalı sosyal sorunları çözmek için yeterli olmadığı sürece, onun argümanıyla bir arada var olabilir. Bu olmazsa, tercihler çözüm umudu olmaksızın çatışma halinde olacaktır.
Shearmur’un Hayek’in Kölelik Yolu’undaki argümanına ilişkin açıklaması doğruysa, Hayek kendisine koyduğu hedefi yerine getirmiş görünüyor. Hayek, sosyalizmin görünüşte hedeflediği değerleri engellediğini göstermeyi hedefliyor ve göstermeyi başarıyor. O halde Hayekyen araştırma programının başarılı olduğunu ilan etmeli miyiz?
Shearmur’a göre acele etmemeliyiz. Hayek, sağlam temelli siyaset teorisinin hiçbir engeli olmayan bir serbest piyasayı gerektirdiğini göstermiyor. Gösterdiği üzere sosyalizm elendi; peki refah devleti ne olacak? Hayek’in tüm argümanlarının gösterdikleri içerisinde, sosyal güvenlik, kamusal sağlık sistemi, antitröst, güvenlik düzenlemeleri ve diğer müdahalecilik çeşitleriyle yola devam etmemiz mümkün değil mi? Bu önlemler, Hayek’in bizi köleliğe götürdüğünü iddia etiği değerler ölçeğini gerektiriyor mu? Neden bunları tesis etmek için demokratik çoğunluğun mutabakatından daha fazlası gerekiyor?
Hayek’in programı başarılı ilan edilecekse, önce başladığı işi bitirmesi gerekiyor. Argümanını, tam ölçekli sosyalizme ek olarak refahçılığa da uygulanacak şekilde genişletmelidir. Peki gerçekten bunu yapmalı mı? Shearmur’un da farkına vardığı gibi, bu analizinin karşısına bir problem çıkar. Shearmur, Hayek’in argümanının serbest piyasayı gerekçelendirmek noktasında kendi başına eksik olduğunu düşünüyor. Ancak bu düşünce, Hayek’in engelsiz bir serbest piyasayı savunmaya çalıştığını varsayar: Eğer Hayek bunu yapmaya çalışmıyorsa, Hayek’in argümanı kendi içinde başarısız olmaz.
Shearmur’un da kabul ettiği gibi, Hayek aslında serbest piyasayı Mises kadar desteklemez.
“Hayek, laissez-faire taraftarı değildir; hükümetin önemli bir rol oynamasına karşı değildir; örneğin, kamu mallarının sağlanması konusunda, piyasa düzeninin düzgün işleyişine yardımcı olmada ve ayrıca refah ihtiyaçlarının karşılanmasında…. Kölelik Yolu’nda hükümete verdiği aktif rolün ışığında, onun burada ne ölçüde bir klasik liberal olarak tanımlanabileceği muğlaktır.”
Erken dönemlerinde sosyalist değerlere sempati duymasına rağmen Hayek hayatının ilerleyen dönemlerinde önemli ölçüde git gide daha klasik liberal oldu; onun tercih ettiği türden bir “hukuk devleti” yürürlüğe konulursa, çağdaş refah devletinin büyük bir kısmı ortadan kalkmak zorunda kalacaktı.
Hayek, az çok klasik bir liberal toplumu savunma çabasında, giderek evrimsel düşüncelere yöneldi. Bilinçli bir planlama tarafından yönetilmeyen kendiliğinden oluşan düzenler, alternatif sosyal örgütlenme biçimlerinden daha büyük nüfusları destekleyebilirdi. Böylece haklı olarak zamanla daha müdahaleci rakiplerinin yerini alacaklardı.
Hayek’in evrimci düşüncesine ilişkin analizinde Shearmur, çok yararlı noktalara değiniyor. Hayek, hiçbir merkezi planlamanın piyasanın işleyişini kontrol etmemesi anlamında serbest piyasayı kendiliğinden oluşan bir düzen olarak nitelendirmekte haklıdır. Ancak bundan, piyasanın bir evrim süreci tarafından kurulması gerektiği ya da öyle kurulduğunda daha iyi olduğu sonucu çıkmaz. “Teorik düzeyde, Hayek’in evrimleşmiş şeylere yönelik muhafazakar arzusunun sürdürülemeyeceği de açıktır.” Evrimin ürünleri iyi ya da kötü olabilir; bu, Hayek’in sıklıkla gözden kaçırdığı bir durumdur.
Ayrıca, Hayek’in toplumları yargılama yöntemi, evrimleşmeyi pek önermez. Neden en çok insanı destekleyebilen toplum en değerli kabul edilsin? Shearmur bu kriteri eğlenceli bir şekilde “Hayek’in Benthamrevizyonu (En Çoğun En Büyük Mutluluğundan En Çoğa)” (from the Greatest Happiness of the Greatest Number to The Greatest Number) olarak adlandırır.
Müdahaleciliğe karşı kapsamlı argümanlar isteyen okuyucuların, Hayek’in evrimsel spekülasyon bataklığına sürüklenmek yerine, Mises ve Rothbard’ı okumaları gerekir. Neyse ki Hayek’in sosyalizme karşı cesur ve özgün argümanı, insanlığın ilerlemesi hakkındaki evrimsel argümanına bağlı değildir.
Sosyalizm = İmece/kooperatif usulü tarım
Regüle kapitalizm = Konvansiyonel tarım
Anarko kapitalizm = Permakültür