/

Max Weber: Demir Kafes Olarak Kapitalizm -Michael Löwy

2580 görüntülenme
6 dk okuma süresi
Aliberk Akbulut

Aliberk Akbulut

Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar Arası İlişkiler mezunu. botanik, tarih, felsefe ve özel olarak siyaset felsefesi’yle ilgilenir. Film ve çizgifilm izlemeyi sever.

 (Löwy’nin “Max Weber’in Ölümünden Yüz Yıl Sonra” başlıklı konuşmasının çevirisidir.)

Çeviri: Aliberk Akbulut

Max Weber’in kullandığı tüm kavramlar arasında belki de en bilineni ‘Demir Kafes’ ifadesidir. Muhtemelen modern sosyal bilimlerin en bilindik kavramlardan birisidir. Kavram, son derece güncel ve tartışmalı olduğuna inandığım endüstriyel kapitalist uygarlığın teşhisidir. ‘Kapitalist medeniyet’in altını özellikle çiziyorum, çünkü akademik sosyal bilimlerin okumalarında birçok kez, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, Demir Kafes kavramı bürokrasi dünyasının/kategorisinin bir tanımı olarak yorumlanıyor, ancak bu yanlış. Weber açısından, özellikle de bu ifadenin ilk kez kullanıldığı Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu‘nda, kavram açıkça kapitalizmle ilgili kullanılmıştır.

            Esasında, ‘Demir Kafes’ ifadesi Talcott Parsons tarafından yapılan yanlış bir çeviriden ibarettir. Aslında burada Weber’in kullanmış olduğu terim “stahlhartes Gehäuse”, yani “çelik-sert kasa”dır, ancak açıkçası her iki formül arasında bir analoji, bir benzerlik görünmekte.

Peki öyleyse, Weber bu alegori ile neyi tarif ediyor? Walter Benjamin’in verdiği anlamda bir alegori, yani modernitenin ‘facies hippocratica‘sı (hipokrat yüzü) olduğu söylenebilir.

Weber için bu alegori, “modern ekonomik düzenin muazzam kozmosu” olarak adlandırdığı şeyi, yani “bu mekanizmanın içine doğan tüm bireylerin yaşamlarını (…) karşı konulmaz bir güçle” belirleyen kapitalizmi tanımlar. Birkaç satır sonra, söz konusu modern ekonomik düzenin “muzaffer kapitalizm” olduğunu açıklar. Yani, diğer bir ifade ile, söz konusu kapitalizm olduğunda hepimiz özgürlüğümüzü elimizden alan o mutlak güç, sermaye altında yaşarız; Weber’in terimi modern kapitalist uygarlıkta bireylerin özgürlüğünün yokluğuna karşı bir protestodur. Üstelik Weber, sadece Protestan Ahlakı‘nda değil, bir başka metinde de kapitalizmden efendisiz kölelik, ‘herrenlose Sklaverei’ olarak bahseder.

Dolayısıyla, bir demir kafes, çelikten sert bir kasa olarak kapitalizm teşhisinin oldukça güncel olduğuna inanıyorum, çünkü bugün tamamıyla kapalı bir evrende, neoliberal kapitalist küreselleşme diyarında yaşıyoruz. Bu evren bütünüyle finansal piyasalar tarafından yönetilen bir evrendir: Kişisel olmayan, kişilik dışı bir tahakküm, efendisiz bir kölelik ve bu, hayatımızı, çalışma olanağımızı, varoluş koşullarımızı vb. belirleyen özgürlüğümüzü elimizden alır. Şu halde, Weber’in teşhisi muazzam ölçüde günceldir.

Weber bir kültürel karamsardır. Kendisi Orta Avrupa’nın o büyük “Kulturpessimismus” hareketinin bir parçasıydı; ve bu nedenle Weber’in tutumu, mümkün ve makul tek tutumun, kaderin, yani kaçınılmaz yazgının, Schicksal‘ın veya kendisinin kullandığı diğer terim olan Verhängnis‘in, kaderin kahramanca kabulü olan kısmen Nietzscheci kökenli, akıbetine teslim olmuş bir kaderciliktir. Yani kapitalizm içinden çıkışın olmadığı ve bizi o demir kafeste yaşamaya mahkûm eden mukadderattır. Teşhis açısından aralarında pek çok ortak nokta bulunmasına rağmen, Marx’ın Weber’den radikal şekilde farklı olduğu yer tam da burasıdır. Weber’den farklı olarak Marx, kapitalizme karşı sosyalist bir alternatifin imkânına inanır.

 Ancak Weber’in teşhisi, , yazarın ortadan kaybolmasından yüz yıl sonra dahi, şu an ile çok ama çok alakalı, çok güncel ve bugünün dünyasında neler olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor ve bu anlamda da çok çağdaş.

Michael Löwy, Centre National de la Recherche Scientifique, Paris Georgina

Graziano tarafından ingilizceye çevrilmiştir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Tartışmayı Özgür Kılmak -Peter Singer

Önceki Makale

Neden Rousseau Okumalıyız? -Matt Mcmanus