Ruanda’nın Ekonomik Başarısı: Serbest Piyasa Yoksul Afrikalılar İçin Nasıl Daha İyidir?

3386 görüntülenme
19 dk okuma süresi
Kualia Analitik Felsefe

Kualia Analitik Felsefe

Çevirmen: Emil Ekin Sultan

 

Ruanda’daki “devlet” minimal olmaya devam ettiği sürece “özel sektör yeşerecek”.

 

Trajik çatışmalar ve amansız şiddet döneminden geçmiş toplumlar bunları unutup başarılı olabilmiştir. Ruanda da bunun için bir örnek teşkil eder. Ruanda’daki siyasi ve sosyal koşullar 1994 yılında gerçekleşen ve ülkenin %20’sinin ölümü ile nihayete eren “vahim soykırımdan” sonra stabilleşti. Serbest piyasa reformlarıyla birlikte nispeten sakinleşen yeni atmosferde (çevrede) iktisadi büyüme gerçekleşmiştir.

 

Ruanda, su sınırı bulunmayan, Afrika’nın merkezi-doğu bölgesinde yer alan, 11 milyon nüfusa sahip küçük bir devlettir. Ülkede meskunlaşmış majör iki etnik gruplar olan tutsiler (daha az) ve hutular (daha fazla) birbirleriyle savaş halindeydiler. Bu münakaşa, Belçika’nın Birinci Dünya Harbi’nden sonra bölgeyi ele geçirmesinden daha uzun bir müddet önce başlamıştı. Ruanda 1962 yılında Belçika’dan kendi bağımsızlığını geri almıştı. Daimi sosyal ve etnik gerginlik esasen tutsilerden oluşan 800 binden fazla insanın öldürülmesiyle sonuçlanmıştı.

 

Aynı yıl, ekonomi %50 zayıflamış, ancak sonradan hızlı bir biçimde tamir edilmişti. 1995 yılında ülkenin GDP’si %35 büyüme göstermişti. Ruanda o zamanlardan itibaren “yüksek gelişim derecesini” muhafaza edebilmiştir. Ülkenin gelişim hızı son 10 yılda bir kere bile olsun yavaşlamıştır. Ruanda ekonomisi 1994-2010 yıllarında her yıl ortalama %6,6 büyüyordu. Bu, Afrika’nın sahra-altı ikliminde görüntülenen ortalamadan ehemiyetli derecede daha fazladır.

 

2001 yılında elde edilen bilgilere göre, Ruanda sakinleri günlük ortalama 50 cent (2012 yılı döviz kuru ile) kazanıyordu. Bu gösterge 2012 yılında 1,50 dolara yükseldi. “Third Household Living Conditions Survey”ün ülkedeki yoksulluk ve refahla ilgili verdiği indikatörler de son derece ilham vericidir. Ülkedeki yoksulluk düzeyi son 5 yılda %57-den %45-e inmiştir. Bu, şiddetli bir değişikliktir. Kıyaslama yapacak olursak, 2002-2007 yıllarındaki değişiklik sadece %2 olmuştu. Aynı zamanda, ülkedeki kayıt edilmiş ifrat fakirlik (açlık sınırı) %37-den %24-e inmiştir. Anne-bebek ölüm oranları gibi göstericilerde de epey gelişim gözlenmiştir.

 

Büyük Britanyalı gelişim iktisatçı Paul Collier’in düşüncelerine göre, araştırmanın sonuçları “derin etki uyandırıyor”. Keza, Collier Ruanda’nın üç anahtar hedefe ulaşabildiğini not etmiştir. Bunlar; hızlı gelişim, yoksulluk derecesinin azalması ve eşitsizliğin nispeten ortadan kaldırması.

 

Ruanda Afrika’daki bir istisna değil. Uluslararası Döviz Fonu’nun hesaplamalarına istinaden, Afrika’nın sahra-altı iklim bölgesinin ekonomisi 2012-2013 yıllarında uygun olarak %5,4-%5,3 büyüyecektir.

 

Bunlara ilaveten, Maxim Pinkovskiy ve Xavier Sala-i Martin tarafından 2010 yılında yayınlanan “African Poverty Is Failing… Much Faster than You Think” isimli araştırmasında kıtadaki umumi yoksulluk derecesinin muhtemel olunandan daha hızlı bir şekilde azaldığı rapor ediliyor. Dünya Bankası’nın yaptığı hesaplamalara göreyse, bölgede gerçekten de yüksek nüfus artımı gözlemlenmesine rağmen 2005-2008 yıllarında sahra-altı iklim bölgesinde ikamet eden Afrikalıların toplam sayısı günümüzde ilk defa azalmaya başlamıştır.

 

(2012 yılında elde edilen bilgilere göre tarım ekonomisi Ruanda ekonomisinin %33-üne tekabül ediyor.)

 

Ruanda’daki ekonomik büyümenin nedeni esasen, aynı zamanda ülke ihracatının büyük bir kısmını da oluşturan kahve ve çay üretiminden oluşan tarım ekonomisinde yürütülen “liberalleştirme” tandansıdır. Bu reformlar üreticilere ihracat patlamasından faydalanmaya imkan oluşturdu. Böylece gelir düzeyi yükselmiş, üreticilik ise sermaye yatırımları vasıtasıyla artmıştır. Dinamik turizm ve sanayi (örneğin; maden ve inşaat) sektörlerinin de ekonomik başarıda rolü bulunmuştur.

 

Buna rağmen, ülke ekonomisi hala daha hassas ve değişkendir. Daha hızlı bir Ruanda uğrunda adımlamak için kıymetli ürünler ortaya koymak gerekiyor, çünkü prodüktivite potansiyeli daima artmaktadır ve konvansiyonel alanlardaki ihracat kısıtlıdır.

 

Bu değişikliğe ekonomik büyümenin majör faktörü olan girişimcilik ve inovasyon sayesinde ulaşmak mümkündür. Ruanda vakasında, ülkenin gayrı-kent zirai aktifliğine ait ve esasen şehir dışı arazileri kapsayan ev ekonomisi üzere girişimcilik gösterilerinde de dikkate değer biçimde dinamizm gözlenmiştir. Ülkedeki işçi gücünün sadece %10-unun işe alınmasına rağmen, 2006 yılında ailelerin %30-dan fazlası gelir olarak sırtını bu müesseselere dayamıştır.

 

Bu müesseseler az üretkenlik (verimlilik) göstericilerine sahip olmasına rağmen (örneğin; kuaförlük ve diğer ürünlerin üretimi), aşırı cehalet ve yoksulluk ile mücadele eden bu ülkede önemli bir sosyal rol taşıyor. İlaveten, söz konusu ev ekonomisi müesseselerinde verilen maaş, zirai maaştan daha fazladır. Bunlar göz önüne alındığında, finans piyasası ve banka sisteminin oluşumlanması önemlidir, çünkü bu teşebbüsler borçlara ihtiyaç duyar.

 

Diğer taraftan, bölgesel ticaret integrasyonu Avrupa’dan komşu ülkelere yapılan ithalleri hafifleştiriyor. Her halükarda, denize çıkışı olmayan Ruanda’nın otomobil yollarının standartının aşırı düşük oluşu ve ülkede herhangi bir demiryolu sisteminin olmaması “lojistik harcamalarını” çoğaltıyor. Bu giderek değişiyor; şöyle ki 2006 yılında ülkede otomobil yollarının %11-i iyi durumda iken bu gösterici 2009 yılında %52-ye yükselmiştir.

 

Düzenleyici ve sosyal tesisat yapısı iyileştirilmeseydi, ülkenin bu oransal ticaret dinamizmini elde etmek mümkün olmayacaktı. 2012 yılı “Doing Business” raporuna göre, Ruanda ticaret düzenlemesinde 45-ci sırada idi. Ülke sadece dört yıl önce 148-ci sırada yer alıyordu. Ruanda, “Heritage Foundation” ve “Wall Street Journal” tarafından tertip edilen ekonomik özgürlük endeksinde Afrika ülkeleri arasında 3-cü yeri sahipleniyor. 1997 yılında ülkenin genel puanı 40-tan daha düşük iken, 2012 yılında bu 64,9-a kadar yükselmiştir (100 üzerinden). Ruanda’daki “iş ve ticaret özgürlüğü” önemli bir derecede iyileştirilmiştir. Ruanda’nın en yüksek iyileştirilmiş ekonomik ortama sahip ülke hesap edilmesi şaşırtıcı değildir. Bunun nedeni geniş liberalleştirme politikalarıdır. Değişiklik yaşayan en önemli alanlar emlak kayıtları, yatırımcıların savunulması, Afrika ülkeleri arasında özgür ticaret ve kredi alma imkanlarıdır.

 

KAHVE SEKTÖRÜ

 

Ekonominin liberalleştirilmesinin verdiği yararlarının en güzel örneği Ruanda’nın kahve sektörüdür. 1,5 milyondan fazla aile bu sektöre sırtını dayamış durumda.

 

Bu sektör sadece 20 yıl önce ağır bir biçimde düzenlenme ve devlet denetimi içerisindeydi. Bu alan ülkenin birinci gelir kaynağı idi. Çiftçiler devlet tarafından, kendi arazilerinin en az 1/4’ünü kahve yetiştirilmesine ayırmak zorunda bırakılıyordu. Devlet yönetimleri bu ekin arazilerini piyasa fiyatından daha ucuza satın alıp, daha sonra ise devlet kahveleri piyasaya daha pahalı fiyata satıyordu. Çiftçiler gizli vergiye ek olarak ihracat vergisi de ödemek zorundaydı.

 

Bu adaletsiz müdaheleci sistem, yozlaşmaya kurşanmış hükümeti desteklemiş ve memurları zengin etmişti. Çiftçiler yasal olarak yağmalanıyordu. Buna rağmen sistem, dayanıksızlığına ve soykırımın yıkıcı etkilerine göre çökmüştür.

 

Paul Kagame hükümeti 1990’lı yılların sonlarında kahve sektörünü “azad etmiştir”. Reformlar yasal zaruriyetleri lağv (iptal) etmiş ve çiftçilerin ticaret yapmalarına imkan sağlamıştır. Bu, doğal olarak “kapital akışını” ve yenilikçiliği stimüle etti. Ruanda halkı miktarı değil, kaliteyi yükseltmeye odaklandı. Bu da çiftçi ve girişimciler için iş ilişkileri ve o cümleden ticaret imkanları sağladı. Bu, onları daha tecrübeli olmaları için çalışmaya motive etti.

 

Bu değişikliklerden sonra kahve üretimi ile uğraşan 50 bin ailenin geliri iki kat arttı. Tarihte ilk defa aileler kendi evlatlarının eğitim ücretini, sağlık fişlerini karşılayabiliyor, yeni giysiler satın ala, evlerini düzenleye ve ufak ticaretlerini yatırım yapabiliyorlardı.

 

Karol Budro bildiriyor ki, liberalleştirme sadece ekonomik imkanları ve halkın potansiyelini değil, aynı zamanda hutular ve tutsiler arasındaki sosyal işbirliğini ve birliği de güçlendirmiştir.

 

DIŞ YARDIM LANETİ

 

Ülkede hala ciddi sorunlar mevcut. Bunlardan bazıları bir diğer düşük gelirli ekonomiler için olağan bir durumdur. Bu sorunlardan en önemlilerine, ülkedeki işçi gücünün takriben %70-ini işe yollayan tarım ekonomisine, ziraate bağımlılık da eşlik etmek üzere, insanların sıtma ve AİDS hastalıklarına yakalanması, temiz su ve elektrik eksikliği dahildir.

 

Ek olarak, Ruanda ekonomisi onun büyümesine engel olan birkaç zayıf karına da sahiptir. İlk olarak, ülke geniş düzeyde “dış yardıma” muhtaçtır. Dış yardım devlet bütçesinin %40’ı ve GDP’nın %18-%20-sini oluşturuyor. İkincisi, özellikle kahve ve çaydan ibaret, berbat bir şekilde farklılaştırılmış ekonomi Ruanda’yı belirli sarsıntılar önünde daha aciz ediyor. Üçüncü olarak ise, diğer problemlerin semptomları olan kronik bütçe ve ticaret açıkları yüksek dahili ve harici borçlara mal oluyor.

 

Bu sorunlar birbirlerinden bağımsız görünseler de, gerçek şu ki, bu meselelerin hepsi daima karşılıklı ilişki içerisinde. Örneğin; borç probleminin, günü günden artan gelişim yardımı yüzünden ortaya çıktığına ihtimal veriliyor. Ruanda’nın total borcunun 3/4’ünü Dünya Bankası’ndan aldığı gerçeği bu konuyu çok güzel tasvir ediyor. Afrikalı iktisatçılar Dambisa Moyo ve George Ayittey, büyük iktisatçı Peter Thomas Bauer ve cumhurbaşkanı Kagame dış yardım programlarının yardım etmek istedikleri ülkelere ve icmalara yarardan çok zarar sağladığını iddia ediyor. Bir taraftan rezervler genelde üretici olmayan ve hatta yıkıcı yöntemde harcanıyor, bu da uygunsuz sosyal sonuçlara sebebiyet veriyor. Diğer taraftan, ayrılan para yoksullara ulaşsa bile, bu, katastrofik bağımlılıklara itici güç oluyor. Bu durumu, gelişmiş ülkelerde verilen sosyal refah bağışlarının sonuçlarına benzetebiliriz. Yoksul ülkelere verimli yatırım ve girişimcilik gerekiyor, “sadaka payı” değil.

 

Her halükarda, hiçbir ülke bir gecede gelişmemiştir. Aslında, ekonomik büyüme sabit gelişimden ibaret uzun vadeli bir süreçtir. Bu süreç büyük ölçüde sabır, hem de halkın doğal felaket ve siyasi dengesizlik gibi engelleri üsteleme becerilerine ihtiyaç duyuyor.

 

2020 RUANDA VİZYONU

 

Ruanda hükümeti bir süre önce “2020 Ruanda Vizyonu” (Rwanda vision 2020) isimli bir teşebbüse imza attı. Bu teşebbüs, odak noktasında mevcut tarım ekonomisini daha sağlam ve çeşitliliğe sahip bir ekonomiye dönüştürmek, aynı zamanda dış yardım bağımlılığını da ortadan kaldırmak gibi uzun vadeli gelişim hedeflerine sahip. Hükümet yoksulluğun çaresinin devlet aktifliği değil, serbest piyasa olduğunu anlıyor.

 

Böylece, “2020 Ruanda Vizyonu”nunda özetlendiği gibi, devlet ürünlerin ve hizmetlerin teminatına müdahalede bulunmayacak. Özel sektör bunları daha etkili ve rekabetçi şekilde yapabilme becerisine sahip. Devlet kontrolündeki aktif yapılar ürün ve hizmetlerin ucuzlaştırılması, alıcılar için arzın genişletilmesi ve yabancı yatırımcıların cezbedilmesi için özelleştirilecek. Aynı zamanda, nüfusun ve ürünlerin özgür hareketi de tebliğ edilecek.

 

Ruanda’nın serbest piyasacı ekonomik siyaseti, yüzyüze kaldığı sorunlara rağmen şimdiden meyvesini veriyor.

 

Ruanda, ülkenin başarısının uzun vadede devam etmesini sağlamak için ekonomik özgürlükleri arttırçalı ve üretken aktifliğin önündeki bariyerleri yıkmalıdır. Üstelik, Batı ülkeleri de Afrikalı üreticilere hasar veren ticari engelleri ortadan kaldırmalıdır.

 

Ruanda’daki “devlet” minimal olmaya devam ettiği sürece “özel sektör yeşerecek” ve Ruanda halkı piyasadan daha fazla faydalanacaktır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Yanılgılar Ve Mantık Hataları – İhsan Övge ÖZTÜRK

Önceki Makale

Erik Olin Wright’ın Analitik Marksizm’i Üzerine