“Hoşgörü Paradoksu” İfade Özgürlüğüne Karşı Çıkmak için Neden Bir Mazaret Teşkil Etmez?

1185 görüntülenme
11 dk okuma süresi
Kualia Analitik Felsefe

Kualia Analitik Felsefe

Çeviri: Utku Ercan

Popper’ın liberal ve çoğulcu bir toplumda konuşma ve hoşgörü hakkında aslında inandığı şey neydi?

Son zamanlarda, Karl Popper’ın Hoşgörü Paradoksu oldukça dikkat çekiyor. Haklı olarak biz Amerikalılar, aramızdaki Neo-Nazilerle ne yapacağımızı merak ediyoruz. Belki hoşgörüsüz görüşlere müsamaha göstermeyi isteyebiliriz ancak bu risk teşkil etmez mi?

Popper bu korkuyu şu sözlerle dile getiriyor:

“Sınırsız hoşgörü, hoşgörünün ortadan kalkmasına yol açabilir. Hoşgörüsüz olanlara sınırsız hoşgörü sunarsak ve hoşgörüsüzlerin saldırılarına karşı hoşgörülü bir toplumu savunmaya hazır değilsek işte tam da burada sorun çıkabilir. Böylesi bir durumda hoşgörüsüz felsefelerin dile getirilmesini her zaman bastırmamız gerektiğinden bahsetmiyorum. Örneğin bu felsefelere rasyonel argümanlarla karşı koyabildiğimiz ve onları kamuoyu tarafından kontrol altında tutabildiğimiz sürece baskılamak kesinlikle akıllıca olmaz. Ancak gerektiği durumda onları zorla da olsa bastırma hakkını talep etmeliyiz Bu bağlamda, “hoşgörü uğruna” hoşgörüsüzlere hoşgörü göstermeme hakkını talep etmeliyiz.”

Açık Toplum ve Düşmanları’nın 1. cildinin dipnotunda yer alan bu pasaj hem aşırı sol hem de aşırı sağ tarafından büyük ölçüde suistimal edildi.

Kendini Beğenmiş Eşkiyalık

Aşırı sağ pozisyonu benimseyen bir kişi bu pasajı okur ve şöyle der: “Gördün mü? Hoşgörünün kendisi bile hoşgörüsüzdür! O halde kime istersek ona zulmedebiliriz. Sözde ‘hoşgörülü’ insanların aksine bizler ikiyüzlü değiliz!”

Buradan hareketle böyle bir insan kendini “ahlaki açıdan üstün” olarak tasavvur eder.

Ancak bu Popper’ın tamamen yanlış anlaşılmasından ibarettir. Ölümcül şiddet karşısında kendini savunan liberal toplum, onu yok edecek gruplarla hiçbir şekilde kıyaslanamaz.

Çünkü liberal bir toplum kendisini korumak için önce rasyonel düşünceye, açık tartışmaya, oylamaya, iğrenç inançların bile zulüm korkusu olmadan araştırılmasına ve tutulmasına izin veren bir yasalar sistemi gibi şeyleri savunur. Liberaller şiddete ancak son çare olarak ve ancak tercih edilen yöntemler başarısız olduğunda başvururlar. Biz liberaller şiddeti, mümkün olan en kısa sürede daha medeni bir varoluş biçimine geri dönmek amacıyla nadiren ve yalnızca savunma amaçlı kullanmalıyız.

Liberal olmayan gruplar için şiddet son çare değildir. İlk çare, ya da neredeyse öyledir.

Popper’ı Yanlış Okumak

Bu arada, aşırı sol tarafta pek çok kişi de Popper’ı yanlış anladı ve iyi bir şekilde bitmedi.

  1. Hoşgörülü bir toplum temelinde hoşgörülü olmalıdır,
  2. Bir istisna dışında: Toplum hoşgörüsüzlüğün kendisine müsamaha göstermemelidir.

Ama Popper böyle bir şeye asla inanmadı. Aksine, şunları yazdı:

“Örneğin, hoşgörüsüz felsefelerin dile getirilmesini her zaman bastırmamız gerektiğini ima etmiyorum. Bu görüşlere rasyonel argümanlarla karşı koyabildiğimiz ve onları kamuoyu tarafından kontrol altında tutabildiğimiz sürece, baskı altına almak kesinlikle akıllıca olmaz.”

Burada, nefret söylemine karşı yasalarda herhangi bir güvence yoktur. Aksine, Popper bu tür yasaları “akıl dışı” olarak adlandırmış görünüyor.

Popper’a göre, sizi rahatsız edebilecek hoşgörüsüz fikirlerin dile getirilmesi veya bu fikirler kaba göründüğünde hatta sizi gerçekten çileden çıkardığında bile hoşgörüsüzlük uygulanmamalıdır. Hoşgörüsüzlük – eğer doğru kelime buysa – yalnızca “yumruklar ve tabancalar” ile karşı karşıya olduğumuzda veya muhtemelen daha kötüsü ile karşı karşıya olduğumuzda gerekli olarak görülür.

Bunu yalnızca alıntıladığım metinlerin dikkatli okunmasından ziyade, Açık Toplum ve Düşmanlarına daha geniş bir bakış açısından bakınca da anlıyoruz. Kitabın tamamı hoşgörüsüz fikirlerin bir yorumlaması, incelemesi ve çoğulculuğun sürdürülebilir, mantıklı bir savunusudur.

İlliberalizm İçin Liberal Bir Mazeret Yok

Liberal bireyler her zaman akıl ve argümanı şiddete tercih etmeyi hedeflemelidir. Bu ilkeden sapmak liberalizme ilk etapta üstünlüğünü veren ahlaki tercih hiyerarşisini tersine çevirmektir.  En iyi ihtimal, yöntem seçimimizde düşmanlarımızla aynı kefede olmaktır. Bunu yapmak, aşırı sağcıların ikiyüzlülük suçlamasını kabul etmektir.

Şimdi, zaman zaman hoşgörüsüz yöntemlere başvurmak yani liberal düzene yönelik bir tehdit karşısında meşru müdafaaya başvurmak bir tür felsefi tutarlılıktan vazgeçmek anlamına gelebilir. Bununla birlikte, bu durum Popper’ın düşünme biçimine zarar verdiğini kanıtlamaktan oldukça uzaktır. Aynı çalışmanın başka bir bölümünde Popper, tüm egemenlik biçimlerinin tutarsızlık içerdiğini ve liberal egemenliğin diğerlerinden pek de farklı olmadığından bahsediyor. Bunu, siyasi düşünce tarihindeki devleti yanlış bir şekilde sosyal hayatımızın düzen ilkesi haline getiren derin bir kafa karışıklığının sonucu olarak görüyor. Onun “Hoşgörü Paradoksu” da bu iddiayı desteklemeyi amaçlıyordu.

Anarşist arkadaşlarım kendilerini burada onaylayarak başlarını sallarken bulabilirler. Popper anarşist olmasa bile yanılacaklarını sanmıyorum. O daha çok devletin yönlendiriciden ziyade, sınırlı ve yardımcı bir role sahip olduğu liberal bir toplum umuyordu. Doğru anlaşıldığında, Popper ne aşırı sağın ne de aşırı solun tarafındadır, F. A. Hayek gibi klasik liberallerin müttefikidir. Onu nefret söylemi yasalarının ya da daha kötüsü zulmün dostu yapmak onun düşüncesini anlaşılamayacak kadar çarpıtmaktır.

Hoşgörü paradoksu ne kadar yararlıdır? Pratikte hoşgörülü bir toplumun etkili bir şekilde savunulması, hemen hemen her zaman hoşgörü pratiğinin kendisiyle doğrudan doğruya uyumludur. Paradoks nadiren ortaya çıkar. Yine de birkaç aşırı durumlarda “hoşgörüsüzlük” kelimesinin – kendini savunmayı hoşgörüsüzlük olarak tanımlayan – taraflı bir tanımını kullanırsak o zaman evet, hoşgörü ve hoşgörüsüzlüğün yüzeysel bir benzerliği olabilir. Ancak bunu gereğinden fazla yapmak mümkündür ve birçok insan şüphesiz ki bunu yapıyor.

1 Comment

  1. Hoşgörüsüz olan sadece aşırı sağ değil ki, aşırı sol da hoşgörüsüz.

    Aslında ideolojilerin ve söylemleri hoşgörüsüz kılan, onları dile getiren ve savunan insanların hoşgörüsüz, diğer bir deyişle empati açısından zayıf olmasıdır. Empati zayıflığı, psikolojide antisosyal kişilik bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu ve narsisistik kişilik bozukluğu gibi durumlarda görülür.

    Bu kişilik bozukluğu sadece sağa özgü değildir, sol zihniyetli kişilerde de görülür. Sağ = maskülen, sol = feminen kabul edildiğinde antisosyallik ve narsisizm hem maskülen hem de feminen olarak tezahür edebilir. Maskülen olduğunda açıktan agresif/ofansif davranırken feminen olduğundan gizli/pasif agresif/ofansif seyir izler.

    Dolayısıyla Popper bu makalesini bir de radikal/anarko ve woke feminizm ideolojilerinin liberalizm merceğinden analiz etmek için tekrar değerlendirirseniz sevinirim.

    Biraz da aşırı solun felsefi olarak (öz)eleştirisini görelim lütfen.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Makale

Liberalizm ile Neyi Kastederiz? – Helena Rosenblatt

Önceki Makale

Hayek ve Bireysel Özgürlükler -Richard Ebeling